Toplum ve Kuram dergisinden Şerif Derince, bu yıl Şubat – Haziran ayları arasında, “Dil eğitiminde materyal geliştirme” başlıklı bir atölye düzenledi. Atölyeye, İstanbul’daki Ermeni okullarından ona yakın Ermenice öğretmeni, Laz Enstitüsü’nden İsmail Bucaklişi ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nden haftalara göre değişmekle birlikte genelde üç-dört Kürtçe öğretmeni katıldık.
Atölyede; eğitim yaklaşımları, dil öğretim metotları, materyal geliştirmede yaklaşımlar, materyal geliştirmede kültürel temsil ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi, özellikle dezavantajlı dillerin öğretiminde büyük önem arzetmesine rağmen pek göz önünde tutulmayan başlıklar üzerinde duruldu ve çok faydalı tartışmalar yürütüldü. Katılımcılar birbirlerinden karşılıklı olarak çok şey öğrendi. Kendi alanında birçok ilk olma özelliği taşıyan çok verimli bir atölye oldu diyebilirim.
Atölye başlamadan önce beklentim, azınlık okullarının on yıllardır sahip olduğu tecrübenin, Kürt Hareketi tarafından mücadelesi verilen Kürtçe anadilinde eğitime dair fikirler, somut öneriler verebileceğiydi.
Mandela’nın avukatı Mossa, bir davet üzerine Diyarbakır’a geldiğinde, Kürt sorununda çözüm için Güney Afrika örneğinde en çok ekonomik duruma dikkat çekmişti. “Biz eşitliğin temsiliyette sağlandığı takdirde sorunun çözüleceğini sandık, yanıldık” diyordu. Ülkenin yüzde 30’unu oluşturan beyazlar, hala milli gelirin yüzde 70’ine hükmediyor Güney Afrika’da.
Bu örnek, eğitim meselesinde de, anadilinde eğitimin kağıt üzerinde elde edilmesiyle sorunun hallolmayacağını bize hatırlatması bakımından önemli. Zira Ermeni okulları bunun en büyük kanıtı.
Atölyeye katılan Ermenice öğretmenleri, yaşadıkları sorunları atölye boyunca bıkmadan ve çözüm bulma umuduyla anlattılar bizlere. Kulağımıza küpe olacak tavsiyelerin anadilinde eğitim tartışmalarına ışık tutmasını ümit ediyorum.
Ermeni okullarının başlıca ve temel sorunu MEB’e bağlı olmaları. Okulların başında daimi müfettiş kadrosundan Türk müdürler bulunuyor. Müfredat MEB’e bağlı, MEB’in onaylamadığı bir nokta bile öğretilemiyor, ancak okulun masrafları MEB tarafından değil, vakıf tarafından karşılanıyor. Tam bir “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” parodisi.
Dikkatimi çeken, ders kitaplarında bolca Türk bayrağı ve asker fotoğrafları var. 70 yıldır değişmeyen ders kitapları var. Her yıl bütün eğitim sistemini, sınav sistemini ve müfredatı baştan sona değiştiren MEB, mevzu Ermeni okullarında okutulan kitaplar olunca bürokrasiyi kaplumbağa hızında ilerletiyor.
Kitaplar eski olduğu için çocukların ilgisini çekmiyor. Yeterince görsel yok ve renkli değiller. İçerik yetersiz ve güncel değil. Örneğin kitapta geçen “soba”, çocukların hayatlarında karşılaştıkları bir şey değil. Öğretmenler bu tür örneklerde ekstra efor harcamak durumunda kalıyorlar. Dil yaşayan bir şey olduğu için insanların hayatına yeni giren kelimelere Ermenice karşılık bulmakta sıkıntı yaşanıyor. Dolayısıyla dile Türkçe ya da farklı dillerden kelimeler giriyor. Ermenice karşılık bulunsa veya olsa bile ders kitabına giremiyor.
Derste okutulmanın dışında, yardımcı kaynak olarak kitap basmak için MEB ödenek vermediğinden ancak vakıflar veya fonlar üzerinden girişimler olabiliyor. Bu durumda vakıflar bu tür durumlarda ekonomik kazanç sağlayamayacağından sınırlı sayıda kitap basılabiliyor.
Türkiye’deki Ermeni okullarında Batı Ermenicesi okutuluyor. Ermenistan’da yaygın olan Doğu Ermenicesinden farklı. Kürtçedeki Zazakî-Kurmancî ayrımı gibi. Dünya üzerinde Batı Ermenicesi’nin resmi dil olarak kabul edildiği bir yer yok. Doğu Ermenicesinin sahip olduğu devlet imkanlarından yoksun. Kürtçe gibi Diyarbakır özelinde görülebileceği gibi sokakta, sinemada, kafede, belediyede ve belediye yayınlarında, bilboardlarda görünürlük kazanma şansı yok Batı Ermenicesinin.
Türkiye’de Kürtçe yayın yapan bir günlük gazete, farklı süreli yayın yapan onlarca dergi, yerel radyolar, yerel ve uydu yayını yapan televizyonlar var. Her yıl yüzlerce Kürtçe kitap basan onlarca yayınevi var. Batı Ermenicesiyle yayın yapan (haftalık) gazetelerin sayısı bir elin parmaklarını bulmuyor, diğer yayın imkanlarıysa yok denecek kadar az.
Çocuklar, daha renkli kitaplarla öğretilen, onlarca çocuk kanalıyla daha ilgi çekici hale getirilen, çok daha fazla görünür olan Türkçeye haliyle daha fazla ilgi duyuyorlar ve Ermeniceye olan ilgileri azalıyor. Bu okullardan mezun olduktan sonra da sahip oldukları mesleği, anadillerini kullanarak icra edemedikleri için dillerinin hayatlarında işgal ettiği yer çok sınırlı, kapalı, geçişken olmayan bir alana dönüşüyor.
Kürtçe ise, bilenin, öğrenenin bu sıralar piyasa tabiriyle “prim” yaptığı bir dil. Bölgesel gelişmeler nedeniyle basından hukuka, tercümanlıktan tıbba kadar Kürtçe bilmek toplumsal hayatın pek çok alanında giderek önem kazanıyor.
Tüm bunlar, Kürtçe anadilinde eğitim mücadelesi verilirken, göz önünde bulundurulması gereken noktalar olarak önümüzde duruyor. Aynı zamanda diğer dezavantajlı dillerin mücadelesiyle ortaklaşma gerekliliğini hatırlatıyor. Zira farklı toplulukların bir arada yaşadığı Türkiye’de sadece anadilinde değil, aynı zamanda çok dilli eğitim büyük önem arz ediyor.
Mardin’de Kürtçe, Türkçe, Süryanice, Arapça ve Mihellemice; Diyarbakır’da, Dersim’de, Varto’da, Siverek’te Kürtçenin Zazakî ve Kurmancî lehçelerinde ve Türkçe; Van’da Kürtçe, Türkçe, Azerice ve Ermenice; Hınıs’ta Kürtçe, Türkçe ve Lazca; Urfa’da Kürtçe, Türkçe ve Arapça, eğitimde birlikte kullanılması gereken diller.
Yalnızca bu dillerin eğitim dili olması da yetmiyor, atölyede konu başlıklarını oluşturan maddeler ışığında, eğitim müfredatının çoğulculaşması ve demokratikleşmesi gerekiyor. Çocukların okuyacağı kitaplardan ayrımcı, cinsiyetçi, militarist, ırkçı, mezhepçi, yoksulları ötekileştiren içeriklerin çıkarılması sağlıklı nesillerin yetişmesi için elzem.
Ermeni okullarının durumu, anadilinde eğitim mücadelesi yürütülürken devlete bel bağlanmayacağını gözler önüne seriyor. Bu konu devletin insafına bırakılmayacak kadar büyük önem taşıyor. Dolayısıyla anadilinde eğitim, yerel yönetimler ve/veya özerk yönetimlerden ayrı düşünülemeyecek bir noktaya geliyor.
Devletin Artuklu Üniversitesi’nde Yaşayan Diller Enstitüsü’nü açıp kaderine terketmesi, ardından umduğunu bulamayıp kendi Kürtçesini yaratmak ve Gülen cemaatine ihale ederek onlara açtırmayı düşündüğü Kürtçe eğitim verecek okullara kendi elemanlarını yetiştirmek gayesiyle Bingöl, Dersim ve Muş üniversitelerinde açtığı Kürtçe dil bölümleri, Ermeni okullarından mevzuya şerbetli devlet aklının yaklaşımının ikircikliğini tasdikliyor. Nitekim Artuklu Üniversitesi’nde 2011’de açılan tezsiz Kürtçe Öğretmenliği yüksek lisans bölümü mezunlarıyla dalga geçercesine bu yıl yapılacak 80 bin öğretmen atamasından yalnızca yirmi tanesinin Kürtçe seçmeli ders verecek öğretmenlere ayrılmış olması, devletin bu konuya tersten verdiği önemi gözler önüne seriyor.
2011’de seçmeli Kürtçe dersine başlanacakken bunun propagandasını yapıp aldığı Kürt oylarıyla mahsulünü toplayan AKP hükümetinin tavrının değişmediğini Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ortaya koyuyor. “Önemli olan bu atamaların sembolik anlamı. Bunun da değerlendirilmesi lazım. Örneğin geçenlerde Tunceli’de bir okulun adını Dersim Lisesi olarak değiştirdik. Bu alanda attığımız olumlu adımların da görülmesini isteriz. Marifet iltifata tabidir” diyor Avcı, niyetini açık ederek.
Kürtçeyi ve Kürtçe anadilinde eğitimi rehin olarak tutup, mümkün olan en uzun zamanda, gıdım gıdım “vererek”, bu “propaganda malzemesi”nden maksimum faydayı sağlamayı amaçlıyor kısaca devlet.
Buna paralel olarak Kürt hareketi, bir yandan anadilinde eğitim mücadelesi verirken diğer yandan sadece devletten beklemiyor, kendisi bir sistem inşa ediyor. Pilot bölge olarak seçilen Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesi, Şırnak’ın Cizre ilçesi ve Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar yüzer öğrenciye, bütün sınıflar için yukarıda sayılan noktalar göz önünde tutularak hazırlanan materyallerle Kürtçe anadilinde eğitim verecek okullar önümüzdeki hafta kapılarını öğrencilere açacak.
Daha zor durumdaki Batı Ermenicesi tecrübesinden alınacak dersler ve Güney Kürdistan ile Rojava’da hali hazırda iki yıldır devam eden eğitim sistemi deneyimleriyle, Türkiye’de de Kürtçe eğitim, devlet adım atsın veya atmasın, önümüzdeki yıllarda büyük gelişmelere gebe. (Cİ/HK)
* Cihad İlbaş'ın Kürtçe eğitim ve Kürtçe eğitimcileri hakkında diğer yazısı "Türkçe Dersinde Arka Sırada Oturan Kürt"