Türkiye-Ermenistan arasındaki gergin ilişkilerin kökleri Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar uzanıyor ve bu süreç dönem dönem sessizlikle, şiddet eylemleri ve normalleşme çabalarıyla yüz yılı aşkın süredir devam ediyor. Diğer taraftan Ermeni meselesi etrafında şekillenen ilişkiler çoğu kez tarih, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi disiplinleri açısından ele alınırken psikoloji alanında bu konu üzerine çalışmalar neredeyse yok denecek kadar az bir yeri işgal ediyor. Hâlbuki Ermeni meselesinin uzun bir süredir ihmal edilen sosyal-psikolojik yanlarının açığa çıkarılması, sorunun barışçıl yollarla kalıcı çözüme kavuşması sürecinde bir hayli önem taşıyor.
Buna göre bir başlangıç çalışması olarak akademik çalışanlar ve üniversite öğrencileri arasında Ermeni meselesinin nasıl değerlendirildiğini anlamak için, 2016 yılının Ağustos ve Kasım ayları arasında, niteliksel bir araştırma yürüttük.[1] Bu çalışmanın sonuçlarına göre Ermeni meselesine ilişkin birbirinden çeşitli özelliklerle ayrışan üç görüş tespit ettik.
Üç görüş
Şimdi sırasıyla bu görüşleri özetleyelim.
“Soykırım olarak Ermeni meselesi ve sorumlu olarak Türkiye”
İlk görüş Ermeni meselesinde Türkiye’nin bütünüyle sorumlu olduğu ve Ermeni meselesinin “soykırım”a dayandığı fikrini paylaşan bakış açısıdır.
Bu görüşü paylaşanlar, Ermeni meselesini, inkâr edilen ve yaşananların sorumluluğunun çeşitli yollarla dışsallaştırıldığı bir mesele olarak görmekteler ve pek çok Türk’ün Ermenilere karşı önyargılı olduğu görüşüne katılmaktadırlar.
Bu gruptaki katılımcılar, meselenin çözümü için Ermeni meselesinin “soykırım” olarak tanınması, yaşananlara ilişkin kolektif olarak sorumluluk ve suçluluk hissedilmesi, her iki ülkenin araştırma kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının, bilimsel çalışmalar ve çeşitli faaliyetler yapması ve Türkiye’nin ulus-devlet ideolojisini terk etmesi gerektiği gibi görüşleri desteklemişlerdir.
“Acıların ortaklaştırılması ve sorumluluğun dışsallaştırılması olarak Ermeni meselesi”
İkinci görüş, Ermeni meselesinde acıların ortaklaştırılmasının gerektiğini düşünen ve 1915 olaylarında Türkiye’nin sorumluluğunu dışsallaştırarak, yaşananları ve dolayısıyla failleri belirsizleştiren bakış açısıdır.
Bu gruptaki katılımcılar Ermeni meselesini savaş koşullarının bir sonucu olarak değerlendirerek her iki halkın da bu savaş koşullarında çok acı çektiği fikrini paylaşmaktadırlar.
Diğer yandan bu katılımcılar Ermeni meselesini hem “dış güçlerin kışkırtmalarına” hem de “bir grup Ermeni’ye” bağlayan görüşleri destekleyerek meselenin “soykırım” olarak tanımlanmasına karşı çıkmaktadırlar.
Meselenin çözümü için ise, azalan önem derecesine göre, her iki ülkenin araştırma kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının, bilimsel çalışmalar ve çeşitli faaliyetler yapması, çift taraflı çözüm komisyonlarının kurulması, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve tarih derslerinde her iki tarafın görüşlerinin anlatılması gerektiği gibi görüşleri desteklemektedirler.
“Soykırımın reddi olarak Ermeni meselesi ve resmi anlatı”
Üçüncü ve son görüş ise ilk görüşte temsil edilen bakış açısının tam karşısında yer alan ve Türkiye’nin Ermeni meselesindeki resmi anlatısını katı biçimde benimseyen görüşü temsil etmektedir.
Bu gruptaki katılımcılar, Ermeni meselesinin ortaya çıkmasını Osmanlı Devletinin son döneminde yaşayan “Ermeni çetelerine” ve meselenin başlangıcından günümüze devam etmesini ise, “dış güçlerin kışkırtmalarına” bağlayan görüşleri desteklemektedirler.
Bu katılımcılar, Ermeni meselesinde Türkiye’nin haklılığının dünyaya daha etkili bir şekilde anlatılması gerektiği görüşünü savunmakta ve 1915 olaylarının asıl mağduru olarak Türkleri gören yaklaşımı paylaşmaktadırlar. Ayrıca bu gruptaki katılımcılar Ermeni meselesini “soykırım” olarak nitelendiren fikre ciddi anlamda karşı çıkmaktadırlar ve meselenin çözümü için Ermeni meselesinin “soykırım” olarak tanınması fikrinden vazgeçilmesi, Ermenilerin yaşananlardan dolayı tazminat talep etmemesi gerektiği gibi görüşleri desteklemektedirler.
Sonuç niyetine
Ermeni meselesine ilişkin algı ve değerlendirmeleri araştırdığımız bu çalışmada, akademik çalışanlar ve üniversite öğrencilerinin Ermeni meselesinde bütün sorumluluğu Türkiye’ye yükleyen ifadelerde ciddi bir şekilde ayrıştığı ancak meselenin çözüme kavuşması için atılacak ‘normalleşme ve kalıcı çözüm adımları’nı içeren görüşlerde ise uzlaştıkları görülüyor. Bu adımların meseleyi her iki taraf için ortaklaştırarak kalıcı çözüme giden yolda gerçekleşmesi muhtemel girişimlerin hayata geçirilmesini kolaylaştıracağını düşünüyoruz.
Araştırmamızın sonuçları, Ermeni meselesine ilişkin yaygın medya ve gündelik söylemde sıklıkla ifadesini bulan kutuplaşmaları bir ölçüde yansıtsa da, üç farklı kategoride yer alan katılımcıların, çözüm için ortaklaştıkları görüşlerin varlığı, ilişkilerin normalleşmesi açısından umut verici olarak değerlendirilebilir. (MK/HK)
[1] Bu araştırma 17-19 Kasım 2016 tarihlerinde Başkent Üniversitesi’nde düzenlenen I. Sosyal Psikoloji Kongresinde sözlü bildiri olarak sunulmuş ve tam metin şeklinde hazırlanmıştır. Araştırmanın tam metnini talep edenler için e-posta adresim;
[email protected]
* Bu araştırma Prof. Dr. Melek Göregenli danışmanlığında yürütüldü. Ayrıca katkıları için Sercan Karlıdağ’a, Melis Özden Uluğ’a, Mehmet Kul’a ve Ahmet Çoymak’a teşekkür ederiz.