Üç aylık feminist dergi Amargi'nin kış sayısı çıktı. Dergi bu kez "Yerel siyaset, esas siyaset" diyerek yaklaşan yerel seçimlere politikanın alanını ve feminist politikanın imkanlarını tartışıyor. Bu ay Pınar Selek, Ayşe Gül Altınay, Yeşim İşleğen, Ceren Öztürk, Zeynep Varol, Leyla Nacak, Yeşim Yasin, Nükhet Sirman, Nazan Üstündağ, Stella Ovadia, Yasemin Öz, Aylin, Ahu Parlar, Nil Mutluer, Nilgün Yurdalan, Aslı Zengin, Ülkü Özakın, Rana Zincir Zelal, Canay Özden, Senem Kaptan, Gönül Kıvılcım, İlknur Üstün, Ayten Alkan, Feyza Akınerdem, Simten Çoşar, Yıldız Tokman yazıyor.Dergide yerel siyaset dışında seks işçiliği, İsrailli kadın retçiler, Çapa direnişi, kot taşlama işçiliği konularına da yer veriliyor. Şule Akdağ'ın makalesini 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle Amargi'den alıntılıyoruz.
Hakları ihlal edilenlerin sürdürdükleri yaşam mücadelesinde, her alanda bu hak ihlallerini görmek mümkün.
Dünyada ve ülkemizde hakları ihlal edilen kesimlerden biri de kadınlar. Kadınların yanında çocuklar ve engelli olanlar da yerlerini alırlar.
Hele bir de engeli olan bir kadın oldunuz mu, bu hak ihlallerini bir kat daha fazla yaşarsınız. Şimdi bu hak ihlallerini tek tek anlatmaya kalksak, buna zaman ve sayfalar yetmez. En iyisi birini seçip onun üzerinde söz söyleyelim.
Yaşadığımız kentlerin sokaklarında engelli kadınlar nelere maruz kalıyorlar?
Engeli olan kadın olmak
Bildiğiniz gibi bir çok engel grubundan kadınlar var. Görme engeli olan bir kadın olarak daha çok kendi yaşam deneyimlerinden yararlanarak yaşanan sorunlara değinmek isterim.
Biraz da ortopedik engeli olan kadınların sokak yaşantılarından söz edebilirim.
Ama bu daha çok duyarlılık üzerinden olur, deneyim yaşanmadığı için.
Aynı yolda yürüyen bir erkekle bir kadın, ne yazık ki farklı deneyimler yaşar.
Nedeni de açık. Toplumun kadınlara karşı olan önyargıları... Gece ıssız bir yolda erkeği hiçbir tehlike beklemezken, bir kadın tacizle karşılaşabilir.
Zaten belirli yargılarla yetiştirilen kadın korkutulmuştur ve ıssız yolda yürümek yerine, gece belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öğrenmiştir.
Sokağa çıkarsa ve başına kötü bir olay gelirse, direkt olarak suçlanır. Oysa kötü olay kahramanı vardır ortada.
O suçlanmadığı için, o da öğrenir sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya gezmeyi ve vukuat üstüne vukuat işlemeyi.
Özellikle bilinçsiz ailelerde, engeli olan bir kadın sokaktaki tehlikelerden korunur, kollanır. Dışarı yanında biriyle çıkmalıdır.
Başına bir şey gelirse, ona kim yardım edebilir zaten? Sokağa birlikte çıkacağı biri olmazsa, çaresiz eve kapanır. Okula ve işe gitmez.
Ailesi bilinçli olan engelli kadınlar diğerlerine göre daha şanslıdırlar.
Ama onlar da bu şansı mücadeleler sonucu elde etmişlerdir. Sokağa çıkmanın ilk anahtarı kendine olan güvendir.
Kendine güveni olan görme engelli bir kadın baston kullanmayı öğrenir ve kullanır. Ancak bu sokaklarda çoğu zaman beyaz baston da çaresiz kalır.
Engelli kadın çaresiz, beyaz baston çaresiz. Sonuç olarak sinirli bir kadın profili çıkar ortaya.
Özgüveni yüksek ve çok iyi baston kullanan görme engeli olan bir kadın, bir gün içinde kaç kişiden yardım ister?
Neyse ki ülkemizdeki insanların önemli bir çoğunluğu yardımseverdir. Nasıl yardım edeceğini bilemeyen insan sayısı az değildir, ama bu onların suçu değil.
Onlara gönüllük eğitimi verilse, çok iyi birer rehber olabilirler. Yalnız, her şeyi de vatandaştan beklememek gerekir.
Düşünün. Görme engeli olan bir kadın durakta otobüs bekler ve otobüsler durmadan geçer. El kaldırmadığı için şoför, durakta o otobüse binecek yolcunun olmadığını sanır ve transit geçer.
Uzun süre durakta bekleyen kadın bunu fark eder, ama ne yapacağını bilemez. Derken tanımadığı bir vatandaş yaklaşır yanına ve karşıdan karşıya geçmek isteyip istemediğini ya da başka bir konuda yardıma ihtiyacının olup olmadığını sorar.
Altın bulmuşa dönen kadın durumu anlatır. Vatandaş kadına yardım etmek ister ve gideceği güzergâhın otobüsü gelene kadar birlikte beklemeyi önerir.
Kadın çaresiz kabul eder. Ancak bu kez de otobüs gelmez bir türlü. Ama vatandaş da işe yetişecektir.
Durumunu anlatır. Bir yandan da kadını öyle bırakmak istemez. Kadın gitmesini söyler. Vatandaş da çelişki yaşar, vicdan azabı duyar.
Şehir trafiği yoğundur ve karşıdan karşıya geçilecek çok cadde vardır.
Bu caddelerin hiçbirinde engelliler için sesli sistem yoktur. Otobüs duraklarının üzeri kapalı olduğunda, bastonun çıkardığı sesten durak yerini anlamak kolaydır.
Ama otobüs duraklarının yerlerini belli edecek sistemler yoktur. Durakların adı bile belli değildir. Adresi tarif ederken, pastane durağında inmesi söylenir.
Oysa aynı güzergâhta bir çok pastane bulunmaktadır. Bu yüzden çoğu zaman yanlış yerde inersiniz.
Metrodaki sistem gibi durak adlarının söylenmesi, işleri hemen kolaylaştıracaktır. İneceği yeri ayırt edemeyen görme engelli; şoförden, şoförün kafası dağınık olduğu için unutabileceği düşüncesiyle yanındaki vatandaştan yardım ister.
Vatandaş haber vermeyi unutabilir. Eğer erken inecekse, başkasına tembih etmeyi unutabilir.
Bunlara tanık olan engelli kadın, sorusunu tekrar eder önlem almak için. Bu kez de karşısındaki kişi tarafından kuşkucu olarak algılanır.
Karşıdan karşıya geçmede tanıdığınız ve tanımadığınız insanlardan yardım istemek zorunda kalırsınız.
Gideceğiniz bankanın, postanenin, mağazanın neresi olduğunu anlayabilmek için ya kendinize göre bir işaret koyarsınız, ya da işaret konacak bir belirti yoksa vatandaşa sorarsınız.
Tabii, bizde yol tarif etmek genelde doğru yapılamaz. Bilmediğimiz halde yolu tarif ederiz. "Şuradan git. Yüz metre ileride," deriz. "Şurası"nın anlamı nedir? Yüz metre kimine göre daha uzak, kimine göre daha yakın bir mesafedir.
Bir kadın tanımadağı birinden yardım isterse
Şimdi bunun engelli kadınlarla nasıl bir ilgisinin olduğunu soracaksınız. Bizim geleneksel değerlerimizi anımsarsak çok kolay ilgi kurarız.
Bir kadın tanımadığı birinden yardım istemese daha iyi olur. Hele yardım eden de bir erkekse o zaman engelli kadınlar hapı yuttu.
Muhafazakar aileler için bunlar çok önemlidir. Yardım eden erkek tutucuysa, işler biraz daha karışır.
Sokakta engeli olan birine yardım ederken, onunla yakın temas halinde olmak zorundasınız. Koluna girmek, örneğin.
Bu durumda, kimi erkek koluna girmek yerine bastondan tutmayı tercih ediyor. Bu durumda yürümek daha da zorlaşıyor. Ya da çok ilginç sorular geliyor.
Örnek: "Senin efendin-sahibin yok mu? Neden yalnız sokağa çıktın?" Ya da "Çocuğun götürseydi?"
O an düşünmeye başlıyorsunuz. Bir kadının mutlaka bir sahibi mi olmalı? Çocukları okula gidiyorsa, okula gitmeyip annesine yardım mı etmeli?
Bir çok ülkede görme engeli olanlara rehberlik etmek için köpekler eğitilmektedir. Bu köpekler çok iyi birer yardımcı ve iş kolaylaştırıcılarıdır.
Ama bu köpekler ülkemize geldiklerinde, görme engeli olan kişileri çukura düşürebilmektedirler.
Dikkatsiz olmalarından dolayı değil tabii, yollarımızın bozuk olmasından. Sonunda köpeklerin de psikolojileri de bozulur.
Eh, böyle durumları yaşayan insanların psikolojileri nasıl sağlam kalabilir?
Şoförlerin çoğu gerçekten yardımsever. Ama aksi olanları da insana kök söktürebiliyor. Ayda bir güzergâh değiştirdikleri için durakların yerlerini tam olarak bilemezler.
Aksilik ya, bakarak bulmak istemezse, hele bir de oruç başına vurmuşsa, uğraşamayacağını söyleyip sizi neresi olduğunu bilmediğiniz bir yerde indirebilir.
Geriye indiğiniz durağın neresi olduğunu sormak kalır size.
Çukurların bol olduğu, çok sayıda yüksek kaldırımın bulunduğu, kaldırımlarda araba park edilmemesi için konulan ve bacağımızı yaralayan direklerin serpiştirildiği, iyi döşenmemiş ve kırık taşlarla dolu sokaklar engelli kadınların düşmesi için kurulmuş birer tuzaktır adeta.
Hele bir de kısa etek giyerseniz, düşünce her yeriniz görünür. Ne kadar ayıp. Seçim kaygısıyla, düzgün olan kaldırımlar yerinden sökülür.
Mevsim kışsa her yer çamur olur. Kaldırımlarda manzara olsun diye ağaç dikme yeri yapılır ve çukur o kadar kocamandır ki, düşersiniz.
Geçici açılan çukurlar demirle kapatılmadığı için, vatandaş uyarmazsa ya da bastonunuz fark etmezse, düşüp bir yerinizi sakatlayabilirsiniz.
Bir engeliniz varken ikinci engeliniz de olabilir. Zaten engelinizden dolayı ağır yürürken, bu engellerden dolayı yolunuz epey uzar. iki durak için otobüs beklemek zorunda kalırsınız.
Kaldırımlardaki arabaları da unutmamak gerekir. Kaldırımda yürüme yerine yolda yürümeyi tercih edersiniz, vatandaşın kaldırımın daha güvenilir ve daha düzgün olduğunu söylemesine karşın.
Yerel siyasette engelli gündemi
Aynı kentte, aynı sokaklarda yürüyen kadınlar, erkekler, engeli olan erkekler ve kadınlar için konan engeller aynı. Ama yaşanan sorunların bu kriterlere göre algılanışı ve yaşattıkları da bir o kadar farklı.
Çukurlar kapatılabilir. Kaldırımlar düzenlenebilir. Yollar ortopedik engelliler için yürünebilecek hale getirilebilir.
Taşıtların hangi yöne gittiklerini gösteren cihazlar devlet tarafından engellilere ücretsiz verilebilir.
Açılışlarını devasa törenlerle yaptıkları, işimize çok da yaramayan ve caddelerin görünümünü bozan meşhur üst geçitler yerine, engellilere sorularak daha yararlı çalışmalar yapılabilir. Yürüyen merdivenler yaşlı ve engelliler için iyi bir çözümdür üst geçitlerde. Tabii düzenli çalışırsa... işte en büyük ayıp; bunları yapmamak.
Bir de insanlar gözlerini kapatıp mizansen yaparak engelleri görmeye çalışıyorlar. Oysa gözleri fal taşı gibi açarak bu engelleri görüp üzerine gitmek lazımdır.
Ya da yerel yönetimlerde çalışan yetkililer bir günlerini engeli olan kadınlara ayırsınlar ve onlarla sıradan bir vatandaş gibi sokakları dolaşsınlar. O zaman görmekten korktukları birçok tehlikeyi fark edebilirler. Belki biraz kendilerini bu kadınların yerine koyarak ihmal ettikleri konularda somut adımlar atarlar.
Yaşamı engelli kadınlar için kolaylaştırmak, görüldüğü gibi, o kadar da zor değil. İşe sokaklardan başlanabilir.
Toplumumuzun sokaklarda yüzleri gülen, yaşama sıkı sıkıya bağlı engeli olan kadınları görmeye ihtiyacı var. (ŞA/EZÖ)