-Sunaaa, Mardin’den bir arkadaşım mesaj atmış. Oraya internet gelmiş diyorlar
-Yok canım. Hani nerde?
Hemen çantalardan çıkartılır, canhıraş biçimde tüm gözler o noktada.
-Allahım hani nerde 3 G yazısı? Yok, yok maalesef yok. Onunki Turkcellmiy miş? Belki de bizimki Avea diye gelmemiştir.
-Yok canım, valla onunda Avea.
-Arkadaşım mesaj atmış whatsap’taki son görülmen 09.30 ve akşam olmuş. Bu mümkün müydü normal zaman olsa. Kızıl kıyametin ortasında kalsan kesin yine de girerdin. İki elin kanda olsa fotoğrafını çeker, ‘ellerimin kanıyla ben” diye Instagram’da paylaşırdın.
-O değil de bizim binadan hiç ses gelmezdi. Komşularımız dün gece hiç susmadı, sohbet edenler, kavga edenler ve bilumum farklı sesler çıkartanlar. Ailesiyle yeni tanışanlar bile olmuştur.
-Gözlerimize bakmayalı ne çok uzun zaman olmuş, tam bakacakken o dııt dııt whatsapın sesi ve gözler telefona kayar, ‘pardon’ demek bile yoktur artık. Gelen mesaj muhtemelen senin edeceğin cümleden ve o anlamsız bakışından çok daha önemlidir. Malum hepimizin elindeki alete karşı boynumuz bükük. Gerçi estetisyenlere de iş düşüyor boyundaki kırışıklıkları gidermeyi dert edinenlerimiz de var.
-Facebooktaki arkadaşlarım ne durumdadırlar acaba, beni özlemişler midir? Twitterda takipçi sayımda düşüş olmuş mudur?
-Allahım! Şu an kimse benim nerede olduğumu bilmiyor. Onca şey yedik içtik ama hiçbirini paylaşamadım, hiç tadını alamadım. İnternet olmayınca kahveyi iptal ettim, canım istemedi. Kimse görmedikten sonra ne yiyip içtiğinin ne anlamı var ki?
-Eşim ‘kahvaltıya gidelim’ dedi. ‘Gerek yok, evde yaparız’ dedim ne de olsa paylaşamayız. Kendimiz için bir şey yapıyorsak namerdiz. Her şey takipçilerimiz için.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan baskının ardından eş başkanlarının gözaltına alınmasıyla birlikte halkın tepki vermesini engellemek için bölgede birçok ilde internete erişim engellendi. Gerçi uzun bir süre önce muhalif basının susturulması, çocuk kanallarının dahi kapatılması bugünlerin yaşanacağının habercisiydi. Herkes birbirine “Durumlar daha da kötüye gidecek” diyerek aslında bir nevi yapılan algı operasyonuyla yaşanacaklara insanlar bir şekilde hazırlanmış oldu. Başımıza geldiğinde ise zaten beklediğimiz bir durumu yaşamış oluyorduk ama yine de internetin kesilmesini beklemiyorduk.
Çocukken elektrik kesildiğinde televizyonda izlediğimiz film kursağımızda kalır, ışığından faydalanacağımız cep telefonları icat edilmediği için çakmaklarla mumu sakladığımız yerlerden çıkartıp etrafında toplanırdık. Başlardı babaanne hikayeler anlatmaya. O anlattıkça hayal dünyasında kayboluverirdik. Ve birden elektrik geldiğinde ışığın kamaştırdığı gözlerle kendimize gelir, tüm büyü bozulur ve televizyonun düğmesine basarak gerçeğe dönüverirdik. Bugün internetin yokluğuyla aynı şeyi tekrar ediyoruz. İnternet kesildi ve tüm kanallarda boy gösteren adamlar bize hikaye anlatıyor.
Sadece sosyal medyadan haberdar olamamanın dışında gazeteciler haberlerini 90’lı yıllardaki gibi telefonla yazdırmak zorunda kalırken işyerlerinde pos cihazları kullanılamaz, uçak biletleri kesilemez ve en kötüsü hastaneden randevu alınamaz oldu.
Birden afalladık, meğer o kadar çok hayatımıza sirayet etmiş ki bir anda boşluğa düştük. Elimizi, kolumuzu nereye koyacağımızı şaşırdık. Masalarda insanlar artık birbirlerinin yüzüne bakmaya başladı. Ama herkes elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi. Birbiriyle konuşuyor ama aklı telefonlarda. Arada bir yoklayıp 3G yazısını görmeye çalışıyor. Psikolojide internet bağımlılığının literatürde yerini aldığını duymuştuk ama başımıza gelince nasıl bir kriz olduğunu gördük. Elleri titreyenler olduğu gibi ağzından köpük çıkartıp bayılan ve whatsap’ın sinyal sesiyle kendine gelenlerin olduğunu duymuş olduk. (Tamam, kabul, bu biraz abartı) Aslında iyi tarafları da oldu gibi. Kuru kuru yazıştığımız insanlarla telefonda konuşarak seslerini duymuş olduk. Zaman da daha çok uzadı sanki. Arada baş ve işaret parmağıyla sayfalardaki yazıyı büyütmeye çalışanlar olsa bile telefonu bir kenara koyup kitap okumaya başlayanlar bile olmuş. Bir de şarjlarımız da meğer uzun ömürlüymüş hep o internet yüzünden sürekli şarj cihazında takılı olduğu için sabit telefona dönüşmesinden de kurtulmuş olduk.
Biz iyi tarafını görmeye çaba sarf edip, teselli olmaya çalışırken belediyenin genel sekreter yardımcıları da gözaltına alındı. Büyükşehir ve ilçe belediyelerindeki itfaiye ve mezarlık hizmetlerinin dışında diğer birimlerin eşbaşkanlar serbest kalıncaya dek iş bırakma kararı alındı. Ancak maalesef havuz medyasının elinde kaldık. Boş durmayıp, dezenformasyon yaratarak, bu durumun her zaman böyle olduğuna ve halkın belediyeden şikayetçi olduğuna ilişkin haberler yayınlandı. Arkadaşlarımız dövülerek, yaka paça gözaltına alınırken onlar sadece bir esnafın verdiği tepkiye dikkat çekti. İnternet de olmadığı için batı cephesinde (her zaman olduğu gibi) yine buralardaki gerçekten kimsenin haberi olmuyor.
“Seçimle gelen, seçimle gider” ilkesini sadece kendileri için kullanarak, halkın iradesini gasp etmeyi kendinde hak gören bir zihniyetin temsilcilerinin akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız.
Velhasıl interneti kesmekle yapılan hukuksuzluğu örteceğini sananlar yanılıyorlar. Sosyal medyaya erişimi engelleme gücünüz var belki ama gözümüzle gördüklerimize nasıl engel olacaksınız?
Ne diyelim, sürgit böyle devam etmeyecek muhakkak, bu devran elbet bir gün dönecek…
Not: Sahi bu yazıyı tamamladık da ben şimdi bunu nasıl göndereceğim?
Editörün notu: Diyarbakır'da 29 Ekim 2016 günü saat 14.00 sularında internet kesintisi sona erdi. Yazı elimize ulaştı.
* Fotoğraf: Diyarbakır'dan görünüm - Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Fotoğraf Albümü