Ne Şeyh Said’in, ne Seyit Rıza'nın, ne Said-i Nursi'nin, ne 33 Kurşun katliamına maruz kalanların, ne Sabahattin Ali'nin, ne de Cumartesi Anneleri'nin evlatlarının mezarı belli.
Ve daha nicelerinden haber yok.
Kazdıkça kemik çıkıyor burada. Devletin öldürüp öldürüp bir yerlere gömdüğü insanların kemik parçalarına rastlıyoruz.
Gidip ziyaret edebileceği bir mezarı olanların, “mezarı olmayanlara”bakıp müteselli olduğu, kendini bahtlı bulduğu bir memleket burası.
Dün nasılsa, bugün de öyle devlet... Dün nasıl insanları arasında ayrım gözetiyorduysa, bugün de gözetiyor.
Dün ‘’Türkleştiriyordu’’, bugün de ‘’dindarlaştırıyor''.
Dün de nesil yetiştirmekle iştigal etti, bugün de ediyor.
Dün de medyaya sansür uyguluyordu, bugün de uyguluyor...
1940'larda Topçu Kışlası'nı yıkarken halkla müşavere etmedi, yeniden inşa ederken de etmiyor.
Sabiha Gökçen’in adını nasıl bir havaalanına verdiyse, aynı şekilde Yavuz Sultan Selim’in adını da bir köprüye veriyor.
1937-38’de Dersim'de insanları nasıl bombaladıysa, 1994'te Şırnak'ta (Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde) ve 2011'de Uludere'de de aynı şekilde bombaladı.
Dersim’de “şakilerin isyanı bastırılmış”, Şırnak’ta “bombaların kayışları gevşemiş ve bombalar düşmüş”, "Uludere’de kaçınılmaz bir hata” yapılmıştı...
Çok cana kıydı, çok işkence yaptı buranın devleti. Liberal Cavit Bey'den tutun Mustafa Suphi'ye, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından tutun Menderes ve arkadaşlarına kadar, farklı ideolojilerden birçok insanı astı, gözünü kırpmadan.
Çocuk yaşta Ceylan'ı ise kekik toplarken öldürdü. Berkin'i de ekmek almaya giderken...
Gaddar buranın devleti.
Gençlere, çocuklara, aydınlara gaddarca muameleler yapıyor, ağaçlar kesiyor, “kesilmesin” diyen köylüler tartaklanırken izliyor, özgürlüklerin tepesine biniyor, dışlıyor, tarafgirlik yapıyor, tersanede, madende, fabrikada, inşaatta işçileri öldürüyor, “öyle değil, böyle yaşayacaksın” diyor yurttaşlarına.
Kimileyin, ölüm orucu tutanları, kimileyin onlarca insanın bir otelde (Madımak) yakılmasını, keyifli bir sinema filmini izler gibi izleyebiliyor.
Kimileyin ise “adalet” bekleyenlere, enkaza dönmüş bir otomobili (Uğur Mumcu) iade eyliyor…
Ey Devlet-i Aliyye-i Türkiye'yi yöneten muktedirler;
Ölülerinin yerlerini söyleyin insanlara... Devletin saklı belgelerini, kayıtlarını açıklayın.
Küba'ya cami dikmenin yollarını arayacağınıza, yıllardır Heybeliada'nın Umut tepesinden İstanbul'un gözlerinin içine bakan Ruhban Okulu’nu açın. Alevilerin Cem evlerini, Kürtlerin ana dillerini tanıyın…
Ha bire nefsinizin çığlıklarına kulak vereceğinize, Rakel Dink'in, Saliha Önkol’un, Gülsüm Elvan'ın, Cumartesi Anneleri’nin ve nicelerinin sesine kulak verin.
Amerika'yı yeniden keşfetmeyi bırakın da, Soma'da iki oğlunu kaybeden Senem Yıldırım'ın… Ermenek’te, su daha çabuk tahliye edilsin diye elleriyle toprağı eşeleyen Nazmiye teyzenin... "Babam bana mama getirecek" diye bekleyen 3 yaşındaki Mustafa'nın yanına koşun ve af dileyin...