Sözün savaşı kesme özelliğinin yanında baş kestireceğini yüzyıllar önce söylemişti Yunus Emre. Kimi o sözleri kendince tüccar gibi alıp satılan gününe göre kullanılan bir eşya gibi görüyor. Kullanmamaya imtina ettiği ya da uzaktan yakından ilgisi olmadığı sözler bir anda savaşı kesme özelliği olarak kullanılıyor başı kestirmemek için!
Kimi zaman bir gündelik şarkıcının ağzından dökülen filozofça sözlerin eğreti durması gibi kulak acıtan sözler vardır. Ve Dostoyevski, Balzac, Goethe, Descartes ve daha birçoğu hiçbir zaman o anki gibi acıtmaz canınızı! Eğretilik sıkar canınızı kulaklarınıza pas yüreğinize bir sıkışma çöker.
Böyle şeyler popüler kültür kurbanı sanatçılardan ya da yeni yetme lümpen gençliğin Facebook hesaplarında bulunabilirmiş gibi geliyor. Oysaki hayatımızın her anı o güzelim cümleleri istismar edebilen çirkin insanlarla dolu.
Futbol dünyasının küçük adamları da büyük sözlere ihtiyaç duymaya başlamış. Durumu kurtarmak, reyting kazanmak ihtiyacı olsa gerek. Son olaylar ne kadar kapatılmaya çalışılsa da kapanmayacak yara açtı futbolun para yüklü gemisinde ve açmaya da devam ediyor. Şike operasyonları ortaya çıkardı ki futbolumuzda da öyle yabana atılmayacak sözler edebilen şahsiyetlerin mevcut olduğunu gösterdi.
Bülent Uygun'un incilerini o özlü sözlerini zaten biliyorduk. O futbolumuzun duayeni olmaya çalışmanın yanında "selam çaktığı" yerlere de bir "ben sizin adamınızım" mesajı yolluyordu. Laila- la ilahe illallah, Nadide Sultan-Eyüp Sultan karşılaştırmalarının yanında Yaşar Büyükanıt'a yazığı o "duygusal" ilkokul seviyesi şiirinde "Yaşar Paşam emrindeyiz/Sadakattir yeminimiz" diyordu. O sadakatin sadece Yaşar Paşa'ya olmadığını herkes görmüştü.
Bülent Uygun'undan sonra farklı bir büyük laflar erbabı daha hasıl oldu yaşamımıza. Öyle ki vicdanıyla değil de taraftarlığıyla yaşayanlar onun sözlerini an be an Facebook profillerine büyük harflerle yazdılar. Ne de olsa bir "cumhuriyetin" başkanıydı. "Dar ağacına da gitsek son sözümüz Fenerbahçe" derken nasıl bir lümpen demagojisinin içinde olduğunun sanırım farkında değildi.
Kendine darağacını mı uygun görmüştü yoksa yine o ilk gözaltına alındığında kitap isteği gibi bir yerlere bir şeyler mi demek istiyordu. O düştüğü kuyudan çıkabileceği ipi kimse gönderemedi ama taraftarları Fenerbahçe'nin büyüklüğünden çok Aziz Yıldırım'ın savunucusu oldular. Oysa Fenerbahçe'yi bu duruma düşürenlerden hesap sormaya kalkmak daha doğru bir davranış olabilirdi. Büyük olan Aziz Yıldırım değil Fenerbahçe'dir ve klişe olacak ama "isimler gelip geçicidir kurumlar kalıcıdır". Adını tarihe yazdırmış isimler de var elbet. Kurumların yanında yer etmiş o temiz isimler anılmıyor bile ama şuna emin olabiliriz ki o camia içinde bir İslam Çupi değildir Aziz Yıldırım bir Lefter değildir.
Bu ülkenin darağaçlarına kimi gönderdiğini ve o insanların son sözlerinin ne olduğunu duyunca Aziz Yıldırım'ın da nasıl bir boşlukta olduğunu görüyoruz. O insanların özgürlük, bağımsızlık halkların kardeşliği gibi sözlerin yanında Fenerbahçe sözü belki de çok cılız kaldı. Bu Fenerbahçe küçük diye değil söyleyenin Fenerbahçe'yi küçülttüğünden ve değersizleştirdiğinden kaynaklanmasındandır. 60, 70, 80 yıllarının başlangıcındaki idamlar hiç de öyle Aziz Yıldırım'ın küçümsediği tarzda olaylar yüzünden olmamıştı. Zaten bu ülkede de kimsenin son sözü Fenerbahçe Beşiktaş ya da Galatasaray diye darağacına götürmezler. Aslında Yıldırım'ın anlatmak istediği başka bir şey burada.
Diyor ki kendince; "Beni buraya şikeyle ilgili getirmediler Fenerbahçeliyim diye getirdiler." Bunu yaratmak bu havayı oluşturmak istedi ve oldu. Maalesef Fenerbahçe taraftarları bu yaratılmaya çalışılan algıya düştü. Diğer takım taraftarları daha temkinli bu konuda. Neden mi? Sezon boyu rakipleri olan Fenerbahçe'yi hiçbir kanıtları olmadan şikecilikle hileyle maç kazanmakla suçlayan tüm rakipleri şimdi kanıtları olduğu söylenmesine rağmen Fenerbahçe'yle ilgili öyle ciddi bir suçlamada bulunamıyorlar hatta Galatasaray eylemsizlik bildirgesi gibi bir bildiri bile yayınladı. Nedeni ise muhtemelen sıranın kendi başkanlarına da gelecek olmasından korkmalarıdır. Yani körü körüne bizim kulüp yapmaz öyle şeyler diyemiyorlar. Zaten ayrım da bu olmalı. Kulüpler başkanlarından ayrı kuruluşlardır. Fenerbahçe ne kadar büyük bir camia olursa olsun başkanı şike yapıyorsa yapıyordur. Fenerbahçeli olmak ona ayrı bir karakter kazandırmaz.
Fenerbahçe taraftarlarına "darağacına da gitsek son sözümüz Fenerbahçe" diyen "büyük" başkanlarının son sözünü hatırlatayım: "Hastalığım sebebiyle tutuksuz yargılanmak istiyorum. "Evet gayet insani bir istek ama kahraman yaratacağımız son sözü Fenerbahçe olan bir başkandan çok uzak değil mi?
Darağacında olan ne Aziz Yıldırım ne de başka bir şahsiyet, darağacını kuran da darağacına çıkan da kendi sandalyesine tekmeyi atacak olan da Türkiye'deki futbol düzenidir. (HK/EKN)