"Memleket kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır" diyor Attila İlhan. Memleket yine kurtlar sofrasına dönmek üzere ve isyan edene cevabını düzen hazır etmiş bekliyor.
İsyan edebilecek potansiyel kişileri gözaltılar, hapisler, ölümler bekliyor. Düzenin sopaları bunlar ve işe de yarıyor. Annelerimizden babalarımızdan dinlediğimiz "bir tek senle mi olacak" "karışma böyle şeylere, bak gencecik çocukları idam ettiler" "gencecik çocuk hapishanelerde çürüyor" sözleri, onların düşünce ve vicdan sistemlerinden çok korkutulmuş duygularını dışa vuruyor. Hiçbir anne baba oğlu ya da kızı eşitlik istiyor diye ona kızmaz ama eşitlik isteyenlere kızanlar var ve bunların sopaları var. Ve o sopanın bizi ne zaman yakalayacağı belli olmuyor. Nurtepe'deki gibi çocuk bedenimizle internet kafelerden de toplanabiliriz 9 yaşında, Güneydoğu'da 17 yaşında da hapse atılabiliriz Terörle Mücadele kapsamında; 54 yaşında da öldürülebiliriz Karadeniz'de, "su haktır satılamaz" pankartı ardında.
Ölümlere varabiliyor isyan edenin sonu. En son Hopa'da Metin Lokumcu'nun başına gelenler ve ölmeden kısa bir süre önce söylediği "alın beni kurtarın devleti" sözü belleklerimizden silinmeyecek bir şekilde kazındı. Üzerinde durulmayacak bir olaymış gibi görenlerle aynı tastan yemek yemedik ki unutalım iki günde.
Memleket Artvin'de kurtlar sofrasına dönüyordu ve en temel ihtiyaç olan su rantlara kurban edilerek halkın elinden alınıyordu. Buna isyan etti Metin Lokumcu ve arkadaşları; "su haktır satılamaz" pankartı altında toplanarak isyan ettiler. Ve ölüm yakaladı, ansızın demek doğru olmaz çünkü isyan varsa isyan edilen düzenin sopası da var. Gözaltı, hapis, ölüm... Seçmece değil elbet, o gün birçoğuna gözaltı, cop, dayak düşerken Metin Lokumcu'ya ölüm düşmüştü.
Olayların akışını Zaman, Star, Sabah gibi gazetelerden takip edenler yanılıyor olabilirler; af edersiniz yanıltılıyor olabilirler. Koruma memurunun araçtan düşüşü onların inandırmaya çalıştığı gibi bir başından bir sonundan verdikleri haberdeki gibi olayların başlangıç noktası değildi. Başlangıç noktası horon tepen insanlara sıkılan tazyikli suydu.
Sonrasında ölümün sebebi üzerine çeşitlemeler dolaşmaya başladı. Kalp krizi heyecandanmış, kalp krizinin darpla alakası yokmuş, gaz bombalarının olayla en ufak bir ilgisi yokmuş vs. Yukarıda saydığım gazeteler ve türevleri de olayları bu yönüyle anlatmayı yeğliyorlardı... Hatta bir tanesinin direk spotunda yer alan bir yazıydı: Kalp krizi darptan değil!
Velev ki heyecandan olsun ölüm sebebi Metin Lokumcu'nun, peki neden heyecanlanma gereği duydu? Herhalde normal bir gün yaşatmamışlardı ona. Etrafında coplanan gözaltına alınan insanlar, sağdan soldan döne döne gelen gaz bombaları, havaya açılan ateşlerin belki de kısa bir süre sonra hedef gözeterek ateşlenecek olması... Bunların da sorumlusu darp etti denilen kişilerle farklı değildir sanırım.
Yine onların diliyle konuşmaya devam edelim. Velev ki kendi yolda taşa takılarak öldü. Ölen bir insanın ardından baş sağlığı dilemek göstermelik de olsa üzüldüğünüzü söylemek çok mu zor; hadi diyelim bunları yapmıyorsunuz, yapanlara ahlâksız, edepsiz, insanlıktan nasibini almamış demek de neyin nesi oluyor? Aldığımız insanlık görgüsü ölenin ardından baş sağlığı dilemenin gerektiğini söyler bize. İnsanlıktan nasibini almamışlar(!) olarak biz bunu söylüyorsak insanlıktan nasibini alabilmiş saygı değer kişilerden de beklemek hakkımız böyle davranışları.
Meydanlardan Yunus Emre'den dizeler okumak çok güzel. "Severim yaratılanı yaratandan ötürü" sözünü nerdeyse her mitinginde kullanan insanlar, ölen bir insanın ardından "protesto sırasında bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya gerek de duymuyorum, kalp krizi geçirerek ölmüş" diyebiliyor. Peki Metin Lokumcu'nun farkı ne yaratandan ötürü sevdiğiniz yaratılanlardan? Yaratılandan saymamanız mı, yoksa iktidar yaratan inanıcınızı mı zayıflattı?
Üzerinde durmaya gerek duyulmayan Metin Lokumcu'nun ölümü bizim belleklerimizden çıkmayacak elbet ve kimliğini de biliyoruz üzerinde durma gereği de duyuyoruz. Ama onun ölümü gözümüzü kör etmiyor elbet; yaralı şekilde hastanede yatan koruma memurunu da düşünüyoruz. Ne olursa olsun yaralanan bir insan var ortada ve biz vicdanlı insanlar olarak onu da düşünüyoruz. Hem de o yekpare medyanın "taş atıldı koruma düştü" diye haberleştirmeye çalıştığı olayın yalan olduğu da ortaya çıkmıştı. Muktedirler bir kişinin ölümüne bir kişinin yaralanmasına yol açmıştı yani.
Ama iktidarın ve ona gönül veren taraftarlarının(!) sık sık yaptığı bir şey var. Her olumsuzluğu CHP'yle birleştirme telaşı ve isteği... CHP'yi savunacak değiliz, ama Başbakan'ın çıkıp da "CHP seçmenine sesleniyorum iyi bir muhasebe yapsınlar demesi", "iktidar CHP'mi? Hopa'da polis CHP'nin mi?" diye sormamıza neden oluyor.
Sosyal medya sayesinde artık insanların görüşlerini tabandan tavana öğrenebilme şansı yakalıyoruz. Gazetede başbakan, sosyal ağlarda onun mini mini rahatsız genç sivilleri ve türevleri ölen bir kişiyi yok sayarak "ama onlar da taş attı" mızıkçılığına başvuruyorlar. Hem de taş atma olayı saldırılardan önce olmamasına rağmen. Onlar hala taş atıldı da saldırı oldu sanıyor, yazık. Tanıdığım AKP formasına (!) gönül vermiş bir arkadaşım "Hopa'da gözaltı varmış ama hiçbir yerde son dakika diye geçmiyor" dedi. Ben de "Zaman'da da, STV'de de göremezsin git yat uyu" dedim. AKP taraftarlarının en büyük problemi belki de bu; her şeyi belli yayın organlarının yazdığını varsaymak. Ne zihinsel engelli birinin gözaltında olduğunu okuyabildiler bu yüzden, ne de önce polisin tazyikli su sıktığını!
Mızıkçılık da diye eleştirdim, ama bunu bizzat B.Arınç da yaptı. Ölümle ilgili soru soranlara "koruma memuru hala yoğun bakımda" dedi. Pornoyla ilişkilendirilmemiş bir cevap olduğu için mantıklıymış gibi geliyor, olabilir, ama "üzerinde durma gereği duymuyorum" kadar talihsizdir bu açıklama. Madenciye "güzel öldüler" diyen bir bakış açısının farkı yüzleri onlar ne de olsa.
Öldürülen bir insanın ardından neredeyse teneke çalıp oynayacak duruma gelmiş bir topluluk var karşımızda ve artık anlıyoruz ki ölümümüz bile durmalarına yetmiyor. Kızılay'da Taksim'de Şişli'de Hopa olaylarını protesto için gelmiş olan insanlara bile (elinde taş, sopa olmayan) acımasızca saldırılıyor. Seçimlere az kala neyin hesaplaşması olduğunu anlayamadığımız bu olay Hopa üzerinden bir aba altında sopa gösterme durumu olabilir.
Metin Lokumcu idealleri için öldü ve biz üzerinde durmaya gerek duyuyoruz. Bunları tanıyarak büyüyoruz, bizden sonrakilerde tanıyarak büyüyecek. Kimliği de belli değerleri de... Onu öldüren zihniyetin sonu da yakındır. Tanımayanlara Metin Lokumcu'nun kimliğini de tanıtacağız, zihniyetlerinin çöküş noktasına gelmiş olduğunu da anlatacağız. Taş yok sopa yok... Siz varsın panzerlerle gaz bombalarıyla gelin Metin Hoca gibi bedenimiz kalır elinizde ama düşüncelerimiz ne gaz bombası geçirir ne kurşun...
Ölümüz üzerinde durmayın, kabul, ama en azından ölümüz üzerinde de tepinmeyin. (HK/NV/ŞA)