Sıradan bir perşembeydi. Komşumuz Ömer Abi (Ermiş), bir elinde ilaç, bir elinde prospektüs çıkageldi.
“Kızlar, ben bu ilacın nasıl kullanılacağını anlayamadım. Siz bir göstersenize” dedi.
Prospektüsü okudum. Bir şey anlamadı. İlaç kutusunu uzattı, bu bir spreydi.
“Nasıl kullanacağım?”
Ömer Abi haksız sayılmazdı. Kutu biraz değişikti. Ben de çözemedim. Kardeşimi çağırdım, kardeşim her zamanki pratik zekâsıyla hemen nasıl kullanılacağını anladı ve gösterdi. Ömer Abi,
“Sağ ol kızım, ben becerememiştim” deyip gitti.
O gün 14.30’da Gülay’la buluşup karşıya geçecektik. Buluştuk, Gülay sinemaya gideceğimizi unutmuştu. Beşiktaş’tan motorla Kadıköy’e geçtik. Sinemaya girip seanslara baktık. 15.30 seansı vardı, filmin adı, “Ben, Daniel Blake”ti.
Birer çay içip filme girdik. Film, Daniel Blake adlı, 59 yaşında, kalp krizi geçirmiş bir adamla ilgiliydi. Daniel, işsizlik fonundan maaş almak istiyor, bunun için deyim yerindeyse kendini parçalıyordu.
Bu çabaları sırasında iki çocuklu, genç bir kadınla (Katie) tanışmış, güzel bir dostluk kurmuştu. Daniel’ın zor hayatını daha da zorlaştıran terslikler, kalbini yoruyor, tam devlete dava açmak üzereyken kalp sektesinden ölüyordu.
Dostları, komşuları cenaze töreninde tuhaf bir yarım kalmışlık hissediyordu.
Filmden çıktığımızda çok etkilenmiştik. Daniel, kaybettiğimiz bir dostumuzdu.
Her zamanki kafede Daniel’dan, Daniel’ın yaratıcısı, çağımızın en önemli aydınlarından Ken Loach’tan, henüz kaybettiğimiz John Berger’dan bahsettik. John Berger’ın Görme Biçimleri’nden, Ken Loach’un siyasi filmlerinden…
Eve döndüğümde 23.00 civarıydı. Merdivenlerden çıkarken Danielların kapısında onlarca çift ayakkabı gördüm.
Anneme,
“Bir şey mi oldu?..” dedim.
Annem,
“Dede gitti,” dedi.
Daniel’ı kaybetmiştik demek… İnanamıyordum. Daha sabah ilacı nasıl kullanacağını soran, dün faturalarımızı getiren, önceki gün çöpü kardeşimin elinden alıp, “Ben götürürüm,” diyen, annemin yaptığı böreklerden götürdüğümüzde çocuk gibi sevinen, gazetelerini okuduktan sonra kullanmamız için bize veren Daniel yoktu.
Birkaç gün geçti. Daniel’a hâlâ üzülüyorum. Ne de olsa iyi bir insandı. Dost canlısıydı, paylaşımcıydı. (SY/NV)