Uzun zamandır muhalefet etme tarzı, amiyane tabirle, “tutan yöntem”e göre belirleniyor. Bayrağı indireni “bulun, yargılayın!” diyorsa biri diğeri “vurun, indirin!” diyor. Benzer düşünceleri birbirinden ayıran bir tek güçleri.
Cumhurbaşkanı adayının dinle ilişkisi, Tayyip Erdoğan gibi birinin aranıldığının ve bulunduğunun ispatı. Anlaşılan politik platformda da, birini gene kendi gibi biri devirebilir inancı hâkim. Tutan yöntemi tercih eden aklın yaratıcılığı, hazıra konuşluğu tartışmaya açık. Ama madem gene aynı yöntem tercih edildi, el yükselttirilebilirdi. Dozu daha yüksek mezhep vurgusuna sahip, katbekat yüksek ayrıştırıcı dil kullanan, çıkacak iç savaşta tarafları daha da bileyleyecek biri. Yani halk oylamasında sonuç vermesi açısından ki kim bilir moralleri yükseltecek sonuçlar da alınabilirdi.
Bundan birkaç ay önce Kabataş’ta taciz edildiğini iddia eden kadına haklı olarak kulak verilmişti. Bir kesim olayın şaibeli oluşunu konuşmak isteyenleri sessizliğe davet etti. Kadının beyanında noksanlıklar, tutarsızlıklar olsa dahi gerçek olma ihtimaline karşı riske girmek gelmedi içlerden. Haklı olarak.
Bakış açısına uyum sağlama gereği üst başlığına takılmayacağımız başörtülü Anadolu kadını, aynı şeyi yaşayacak başı açık başka bir kadından ayrı değerlendirilmek için daha hassas bir teraziye konulmuştu. Elde görüntü yoktu ya da inandırıcı hiçbir delil ama pozitif ayrımcılığın icra ediliş biçimi tam da kitlelerin dikkatini cezp edecek tarzdaydı. Yakınlarda Rize, Şimşir Vadisi’nde yapılmak istenen HES karşıtı eylemde, Havva Bir’in jandarma birlikleri tarafından darp edildiğinin fotoğrafını gösteren Kılıçdaroğlu, grup toplantısına, yöntemin sağlam sonuçlar vermesine binaen “Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni teröristi bu. Başörtülü bir Anadolu kadını” ile sözleriyle başladı. Gene aynı mantık, aynı akıl yürütme.
Aynı şekilde sebinin kanına giren teröristler minvalinde dağa çıkan çocuklardan bahsediliyor. Çocuklar dağa hangi gerekçelerle çıkmış, PKK’nin bu konudaki tavrı nasıldır diye uzun uzun izah edilebilir. Ediliyor da. Ama insanın gözü kayıyor. Ya devletin askeri okullarda okuttuğu çocuklar, polis kolejleri, müfredatın kindar nesil yetiştirmek için yazdığı tarih anlatısını can kulağıyla dinleyen küçük milliyetçi adaylar... Militarist unsurlar bakımından hangisinin eline su dökülemez? Elinde keleşli çocuk rahatsız ediyorsa birilerini aynı mantıkla asker kıyafetleri üzerinden döküldü dökülecek, bir çocuk da rahatsızlık verebilir. Yüzü ile üniforması arasında uyuşmazlık olan bebek yüzlü polislerin çoğu insana rahatsızlık vermesi gibi. Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuk askerleri, çocuk polisleri, çocuk işçileri. Baya baya çocuklar aktif olarak her yerdeler. Tartışma içeriğini sıfırlamak gibi bir dert olmadığı için gene varsa yoksa vatan millet.
Pozantı Cezaevine gelmeden, çocuk cezaevleri olan, çocuk mahkûmları müebbetle yargılayan devlet mantığının, şiddet ile ilgili hiçbir vaazı inandırıcı olamıyor ne yazık. Tutan yöntemin bakış açısıyla konuşmaya devam etmekte bu ısrar niye? Toplumun hassasiyetini rahatsız edecek konuşmalarda tutturulacak bir dil ayarını bulmak da mümkün. Selahattin Demirtaş’ın, Sırrı Süreyya Önder’in çok iyi yapabildiği gibi. Misal çok basit 10. Yıl Marşı’nın bir dizesinde geçen “Türk önde Türk ileri” ifadesinin mantığı nedir? Tahminlerin aksine, yeniden başlamak, yeniden görmek işleri daha da kolaylaştırabilir. Halk değil de halklar için. Hatta ana muhalefet partisini en çok ilgilendiren konu üzerine genel bir başlık önerelim. Militarizm nedir, hangi kaynaklardan beslenir, hayatın içine nasıl sirayet etmiştir gibi. (FG/EKN)