“En az üç çocuk doğur çünkü bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah kerim” sözlerini duymayan kaldı mı?
Bu ülkede çocuk doğurmak kolay mı?
Bir olur kundakta ölür, iki olur 11 inde işçi olur, üç olur gaz fişeğiyle ölür, dört olur hayatı zindan olur! Gerisini siz düşünün!
Tarih 27 Ocak 2014… Hafızalarımızı tazelemenin zamanı…
11 yaşında bir çocuk boynundan iple motosiklete bağlanarak bir kilometre boyunca sürüklendi. Bu olay Fethiye’de yaşandı. Motosikleti süren adam 43 yaşında İsmail A. adında bir berber, boynundan sürüklenerek iple çekilen çocuk ise onun çırağıydı. 11 yaşındaki bu çocuğun yaşadığı ülke Türkiye’ydi. Öyle bir ülkeydi ki, devasa işkencelerin devasa ayrımcılıkların yapıldığı bir ülkeydi…
Çalıştığı işyerinde şiddet uygulandığı için işe gitmedi ve bunun bedelini de çok ağır bir şekilde ödedi. İşe gitmediği gün, patronu onu internet kafede buldu, elbette eti senin kemiği benimdi, patronun düşünmesine hiç gerek yoktu çünkü o en yaratıcı işkencelerin, en fantastik şekillerde yapıldığı bir ülkede yaşıyordu. Hemen aldı çocuğu, taktı boynuna bir ip, bindi motosikletine, başladı motosikletini sürmeye. Yetmedi, berber dükkânının önüne gelince tokatlamaya devam etti.
Berber gözaltına alındı, gazetecilere büyütecek bir şey yok diye açıklamalar yaptı, aile arandı, aile “büyütmeyin İsmail Abi şaka yapmış ama biraz abartmış” dedi, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı “aileye danışmanlık, çocuklara psikolojik destek vereceğiz” diyerek olaya son noktayı koydu.
Hadi kişilere psikolojik destek verdiniz, danışmanlık hizmeti verdiniz, bu yeter mi? Bu şiddet kişilerin psikolojisiyle mi ilgili sadece? Yani her şey mükemmel, harika bir ülkede, eşit standartlarda mutlu mesut yaşarken bu insanların psikolojileri mi bozuluyor aniden? Şiddeti uygulayan neden şiddet uyguluyor? Aile çocuğunu neden çalıştırıyor? Çocuğunu neden koruyamıyor?
Bir ayakkabı boyacısı, bir ev hanımı ve çocuklardan oluşan bir aileye bakanlık danışmanlık hizmeti olarak ne vermeyi düşünüyor? Farkındalık eğitimi, çocuk ve ebeveyn ilişkisi atölye çalışması gibi şeyler mi? Ekonomik olarak böylesi haksız ağır rekabetin olduğu ve olmasını bırakın onaylandığı, meşrulaştığı bir ülkede aileye önerdiğiniz şey “çocuğunu çalıştırma, ayıp” demek mi oluyor sadece?
“Yanıma çırak alıyorum istediğim gibi şiddet uygularım” diyen adamı da aldınız hapse attınız ki bu ülkede bu suçlar cezasız kalıyor, bu konudaki beklenti nedir, çocuk işçilerin yaşadığı problemler çözülmüş mü oluyor? Ailenin çocuğunu tekrar çalıştırması engellenmiş mi oluyor? Yoksa aile ekonomisine devlet katkıda mı bulunuyor? Bu aile bu çocuk “kurtarıldı” diyelim, peki diğer aileler diğer çocuklar?
Toplumsal olarak bizim sorumluluklarımız neler? Bir soru da bu.
Herhangi bir berbere/ kuaföre gittiğimizde orada çalışan çocuk işçi gördüğümüzde ne yapıyoruz? Cevap veriyorum. Hiçbir şey.
Herhangi bir lokantada/kafede bir çocuk işçi gördüğümüzde “oğlum baksana şuraya” demek mi geliyor aklımıza, yoksa “bir çocuğun bana hizmet etmesini kabul etmiyorum” diyerek uzaklaşıyor muyuz?
Kaçımız arabalarımızı sanayi denilen bölgelere götürüp orada çalışan çocuk işçilerin gözlerinin içine bakıyoruz?
Her gün kâğıt toplayan çocuk işçileri görmüyor muyuz? Bunun için üzülmekten başka ne yapıyoruz?
Kaç kez sokakta çalışan çocukları göz ardı ettik? Trafikte su satan, araba temizleyen kaç çocuğu azarladık?
Bu sorular elbette çoğaltılabilir hem de binlerce farklı şekillerde…
Aile şikâyetçi olmadığı için işveren bu suçtan sıyrılıyor. Bu çocuğun haklarını kim koruyor? Aile şikâyetçi olmadı diye suçtan sıyrılmak mümkün mü? İşveren 11 yaşında bir çocuğun gelişimini, sağlığını, güvenliğini riske ediyor, şiddet uyguluyor ve yaşam hakkına saldırıyor. Ölüme neden olacak bir eylemde bulunuyor. Peki, bizler bu şiddete göz yumarak, unutarak, tıpkı o işveren gibi çocuğa karşı suç işlemiş olmuyor muyuz? Şiddeti uygulayan kadar şiddete göz yumanlar da suçlu değil mi?
11 yaşındaki bir çocuğun yaşam hakkı ihlalinden sadece işveren mi suçlu? Yoksa şikâyetçi olmayan aile mi suçlu? Gözümüzü kapatıp bu olayın ve daha binlerce olayın tarafı olmadığımız, her şeyi oluruna bıraktığımız için bizler mi suçluyuz yoksa? Hepsi olabilir mi acaba? Peki hırsız? Devlet diyorum… Hırsızın hiç mi suçu yok?
Çocuk hakları ihlallerinin önüne geçmek için çalışan sivil toplum kuruluşlarından Gündem Çocuk Derneği’nin çocukların yaşam hakkı ihlallerini görünür kılmak, kamuoyunun dikkatini çekmek, devlete yükümlülüklerini hatırlatmak amacıyla yayınladığı 2012-Yaşam Hakkı Raporu’nu hatırlayalım.
Raporda yer alan veriler ölümle sonuçlanan yaşam hakkı ihlalleri ile sınırlı. Ancak bu vaka da doğrudan yaşam hakkını ihlal etmeye yönelik bir girişimdi.
Çocukların hak ihlalleri her gün biraz daha artıyor ve bu ihlaller meşrulaştırılıyor! Unutmayın! Unutturmayın! Çocukların yaşam haklarının ihlal edilmesine izin vermeyin! Çocukların yaşam haklarını korumak toplumsal bir sorumluluktur! (DÖ/YY)
*Gündem Çocuk’un 2012-Yaşam Hakkı Raporuna buradan ulaşabilirsiniz.