Çarşama günü bir milli meseleyi daha şehvetle tükettik. Artık bu milli hezeyan hali enikonu pornografik haller almaya başladı. Ortada bir sepet adam/kadın, zıvanadan çıkmış halde azıp duruyor. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “yahu yeter, içeride çocuk uyuyor” demiyor. Hayır musibette nasihat arayalım diyoruz, lakin bir “teselli” bile bulamıyoruz. Tam bir “ben zaten her acının tiryakisi” olmuşum hali. Başka türlü memleket de başka türlü futbol davası da dîvana kalacak gibi gözüküyor.
Musikişinas atmosferden devam edelim: “Sevenin halinden sevenler anlar” elbet ama bu nasıl sevmektir kardeşim! Yani biz de elimizden geldiğince sevmeye çalışıyoruz -tabii yüksek müsadenizle- ama olacak gibi de gözükmüyor.
Doğaya da sığınamıyoruz...
Futbolunu sevelim diyoruz, hadiseye çöreklenmiş bir sürü acayip "adam" bizi oyundan soğutuyor. Havasını, suyunu sevelim diyoruz, “en çok ben seviyorum” diyenler havasının da suyunun da içine edip duruyorlar. “Al götür, al götür beni doğaya” diye diye kendimizi ovasına, bayırına atacağız, lakin artık hangi iklim zararlısı bilmem ne santralinin soğutma ünitesinde betimiz benzimiz atacak bilemiyoruz.
Durmuyoruz, sevmek değil mi, ille seveceğiz, bu sefer de insanını sevelim diyoruz, öyle profillere çarpıyoruz ki, yani nerelere gideceğimizi bilemiyoruz. Buyurun buradan ‘yakın’ mesela: Yeni yasaya göre, önceki bir olaydan sebep ceza alıp hergün karakola gidip imza atması gereken (haliyle gidip atmayan) Bursalı bir holigan, rutin bir kimlik kontrolünde yakalanıyor. Karşısında basın mensuplarını da görünce, basıyor ‘demeci’: “Bursaspor için canım feda, 5 ay değil 5 yıl yatarım!”. E yatarsın kardeşim tabi, iş yok, güç yok, vukuat çok, memleket için hayırlı bir iş yapmaya da niyet yok, orası da aşikar, yatarsın tabi! Sen yatarsın da, memleket cezaevleri böylesi ‘mühim’ nedenlerden dolayı doluyorsa, artık Adalet Bakanlığı’nın da acilen ‘önlemini’ alıp “T-tipi” yani “Tuluat-tipi” koğuş sistemine geçmesi gerekir. Keza, bu ‘tip’lerdeki pontasiyeller kaçırmamalı.
Sevinçten delirenler...
Ahalinin mevcut hal-i pür melali konusunda yığınla “mühim” kelamlar ettik. Lakin her defasında, top yine geldi bizim kalemize girdi. Bu ‘özlü sözlerimizin’ bir işe yaramadığı ortada. Mesele artık evrim geçirip kriminal psikolojinin konusu olmaya doğru koşuyor. Oynayanı, yöneteni, izleyeni ve gözleyeni, cunta genarallerinden rol çalar gibi. Hoş bir de “sevinçten deliren adamlar” performansı var ki, maazallah, temastan Allah korusun!
Düşünün bir hele: Memleketimin güzide bir noktasında, malum yerlerden gazını almış, bir grup ‘sevinen-bayraklı’ adamla karşılaşıyorsunuz, yüzünüzde, çok normal olarak garip bir korku ve tedirginlik hali. Sonra bir an, Ulubatlı “sevinç insanları” sizin onlarla kaynaşma noktasındaki tereddüt halini fark ediyor, gazı da var, çıkartacak. Hele bir de tip ofsaytsa, ondan sonra artık siz seçin, “PKK’lı, Ermeni, Yunan” başlıkları altında temsili linç seanslarının mağduru mu olursunuz, ensede topuk, kısa mesafe rekorlar mı kırarsınız… Seçim hakkı, ‘tipi ve milli şuuru ofsayt’ okuyucunun… Yaratıcı ‘yırtma’ önerilere de açığız. Güvenlik görevlilerinden yardım isteme şıkkını unutun ama.
İşte tüm bu ahval ve şerait altında, bianet’tin haberinden faidelenip, ‘güzide’ bas(k)ınımızın maşetlerine bakalım; müsil hapı niyetine… İki kelamı da esirgemeden tabi:
Milliyet Gazetesi, "Ve Avrupa'dayız". ( Yok, yok daha değil. Müzakereler sürüyor.)
Posta Gazetesi, "Çıktık Açık Alınla". ( Çıka çıka, alın iyice açılmaya başladı lakin. Kelleşme emarelerine dikkat. Beyler, bu
savaş değil maç yahu, cumhuriyet de sapa sağlam yerinde. Hem Bosna’ya yazık. Daha yeni kendilerine geldiler)
Sabah Gazetesi, "Çılgın Türkler". (Katılmamak elde değil! Çılgınım, çılgınsın, çılgınız! Aferin bize.)
Takvim Gazetesi, "Öpüldün Türkiye". (Orası belli, öpülüp duruyoruz, şehvetle. De, bu cibiliyete sahip bir gazete tarafından öpülmek beni tedirgin eder. Ne me lazım tadında bırakmasını falan da bilmez, bunlar! Hem sevenlerin arasına girmeyin kardeşim.)
Fotomaç Gazetesi, "Alın terimizle Türkiye'm finallerde, ne mutlu Türküm" (O vakit bir duş şart. Başka türlü çıkmaz bu gazetenin kokusu.)
Hürriyet'in manşeti ise "1 Ay 11 yıldız ve Finaldeyiz". (Bir tas has hoşaf. Bunu da söyleyin bakimm! Manşet mi, formül mü, tekerleme mi belli değil. Öte taraftan, belli ki amiral gemisi, son dönemki performansı nedeniyle, terfi istiyor; yıldızları bahane ederek. Bizden kaçmaz!)
Son söz niyetine: Allah, hepinizin iyiliğini versin! (TM/NZ)