* Fotoğraf: Canva
Bir müzenin içindeydiler. Dikdörtgen bir çerçevenin önünde duruyorlardı. Gördükleri, duvarın dörtte birini kaplayan bir çerçeveydi.
Çerçevenin içinde karakalemle çizilmiş cinsiyetsiz bir beden görülüyordu. Bedenin orta yeri, yani karın kısmı açıktı.
Bu çerçevenin önünde duranların meraklı gözleri, karın kısmını daha iyi görebilmek için tabloya yaklaştı.
Az kalsın gözleri yuvalarından sıyrılıyordu; çünkü karnın içinde olması gereken organlar yerlerinde yoktu. Sanki birileri onları yerlerinden oymuştu. Boşluğun içinde kan lekeleri vardı. Birileri kötü bir şakaya başvurmuş olmalıydı. Ve karnın bu yapısı yuvarlak tahta bir kurnayı andırıyordu.
Göz sahipleri karşılaştıkları bu tuhaf görselliğe gözlerini alıştırmak istemediklerinden, yaratıcı olmak durumdaydılar. Durum çok vahimdi. Durup dururken algılarını üzmeye hakları yoktu. Bu nedenle vakit kaybetmemeleri gerekiyordu.
Göz sahipleri, dehşet içindeki gözlerini bir saniyeliğine karından sıyırıp birbirlerine çevirdiler. Bakışlarıyla hemen oracıkta bir karar aldılar.
İçlerinden gözleri en küçük olan atıldı: "Bu karnın içi böyle boş kalamaz! Bir an önce bu hayati boşluğu gidermemiz gerek. Madem gözlerimiz hoşnut değil bu apokaliptik durumdan, gönüllü olarak, her birimiz bir organa evrilmeli. Rızası olmayanlar aramızdan bir an önce çıksın" dedi.
Oldukça kaygılı bir durum sergiliyordu.
Aralarında gözleri en büyük olan heyecanlanarak ve hiç vakit kaybetmeden "Ben kalp olacağım" dedi. Bütün gözler fıldır fıldırdı ve ona çevrildi.
Ansızın mavi gözlülerden ikisi ivedilikle öne atıldı: "Şey, biz böbrek olacağız."
Arkasından siyah gözlüsü, "O halde, ben de karaciğer olmaya varım" dedi. Bu hızlı geçişleri daha önce hiç yaşamamışlardı. Kendi hızlarını kendileri de hayranlık ve şaşkınlıkla izliyordu.
Ela gözlülerden üçü hep bir ağızdan "Öyleyseee, biz bağırsak olmalıyız. Yani hem ince, hem de kalın" dediler. Fırsat bu fırsat bir de birbirlerine göz kırptılar. Yoksa onlara sağlanacak olan yerin büyüklüğüne mi sevinmişlerdi - öyle ya, nasılsa işlerine gelmezse, o kurnanın içinde dans bile edebileceklerdi!
Çakır gözlü olan, "Ben akciğer olacağım" dedi. Sonra arkalarından bir çakır gözlü daha fırladı, "Ben de akciğerin diğer kanadı olayım, olmaz mı?" dedi. Göz kırpıştırarak anlaştılar.
Arka tarafta saklanmaya çalışan çakır gözlü, pozisyonundan hoşnut değildi; ama yine de "E bari ben de safra kesesi olayım!" dedi ve ardından gözlerini kısıverdi. Sanki elinden gelse sıvışacaktı oradan.
Şehla gözlüsü de "Bana da mide düşmüşe benziyor!" dedi. O gözlerini sağa sola devirirken, öbür gözler gözlerini ondan alamadılar bir iki saniye. Ama işlerini aksatmamak adına hemen bedene odaklandılar.
Tek gözlü olan ise "Geriye ne kaldıysa, o da ben olayım bari!" dedi ve karın boşluğuna iyice yaklaştı. "A ha, şimdi biliyorum ne olacağımı: Ben dalak olmak zorundayım. Görevim çok önemli olacak!" diye de ekledi.
Öbürleri, "O kadar böbürlenme arkadaş! Hepimizin de görevi önemli. Birimiz eksik olsak, bu beden komple olamayacağından, çalışmaz. Hepimizin amacı bu bedeni eksiksiz kılmaktır, tamam mı? Bu bakımdan hepimiz de değerliyiz. Nokta!" dediler. Tek gözlü biraz utanarak "Evet, çok haklısınız. Hepimiz de bu beden için önemliyiz" diyerek tasdikledi söylenenleri. Bir adım geri attı, sanki utancını saklamak istiyordu!
Şu ana kadar hiç gözlerini açıp da bakmayan bir gözü yeşil, bir gözü kahverengi olan, "Beni yedekte tutunuz ha! Varsayalım ki biriniz görevini yerine getiremedi; ee n'olacak? Ha, işte o zaman ben devreye girerim. Yani, hepinizin vekili olmaya hazır ve nazırım, anladınız mı?" dedi.
Bütün gözler yine söz birliği yapmış gibi "İyi fikir!" dedi.
O anda, oradan geçen yaşlı bir bedenin sahibi bu dayanışmacı eylemi görünce dayanamadı ve sesini yükselterek atıldı:
"Ey! Benim zaten kısa bir ömrüm kalmış. Beni de aranıza alın, olmaz mı? Ben sadece gözlerimi değil, kanımı ve bütün bedenimi bağışlıyorum ki çerçevenin içi bir an evvel anlam kazansın."
Ona dönen bütün gözler yaşardı. Bunlar sevinç gözyaşlarıydı!
Yaşlı beden hiç istifini bozmadan yeniden sesini yükseltti. Kararlı bir tınısı vardı. Robotlara öykünürcesine, şöyle seslendi:
"Oyalanmayın! Üçe kadar sayıyorum: bütün organlar yerini alsın! Evet, hazır mısınız? Biiiir, iiikiii, üüüç!"
Henüz aradan üç saniye geçmemişti ki çerçevenin içindeki beden, kıpırdamaya başladı. Canlandı. Olup bitenler büyüleyiciydi. Kaşla göz arasında cereyan eden bu evrilme, daha önce hiç yaşanmamıştı. Müzenin duvarları kızardı.
Evet, evet... Çerçevenin içinde ansızın insan kılıklı bir yaratık belirdi.
Ve yine ansızın ayağa kalktı.
Ve ansızın çerçeveden dışarıya atladı. Üryandı.
Ansızın ayaklarıyla yürümeye başladı salonun ortasında.
Kollarını ileri geri salladı, yokladı.
Kel başını sağa sola çevirdi.
Elleriyle mosmor gövdesini yokladı. Okşadı. Gıdıkladı.
Ve ansızın ıslığı andıran tiz bir sesle "Ben açım. Hem de çok açım!" dedi.
Salon mezar sessizliğine gömüldü ansızın. Yine ansızın, ortadan kayboldu beden... (HK/SD)