Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan birkaç haberi hatırlayalım:
“Suriye’den ambulanslarla Türkiye’ye yaralılar getirildiği, bu ambulansların dönüşte, Türkiye’den genç militanları götürdüğü, Türkiye ve Suriye arasında mekik dokuyan gençlerin “20 TL karşılığında” sınırı geçtikleri”
“Silopi’de çıkan çatışmalarda 4 polisin yaralanması üzerine Silopi Devlet Hastanesi’ne baskın yapan polisler, gece nöbetindeki doktor Serdar Acar’ın başına silah dayadı, zorla çatışma bölgesine götürmeye çalıştı”
“Erzurum'da ise, asılsız hasta ihbarı vererek yol kesen PKK'lılar, 1 ambulans ve 3 sağlık görevlisini kaçırdı.”
24.07.2015 tarihinde, Erzurum'un Tekman ilçesinde, bir ihbar üzerine ambulansla göreve giden 112 sağlık ekibimizin bir grup terörist tarafından kaçırılmasını şiddetle kınıyoruz. Tek amaçları insanımızın sağlığını daha ileriye taşımak ve halka hizmet etmek olan sağlık çalışanlarımızın böylesi bir olayla karşı karşıya kalması kabul edilemez bir durumdur. Hamile bir vatandaşımıza acil müdahale için giden ekibimize yapılan bu eylem ayrıca terör örgütünün insani değerlerden ne kadar uzaklaştığının da kanıtı niteliğindedir. Hiçbir ayrım gözetmeden kendisini vatandaşımızın sağlığına adayan çalışanlarımıza yapılan böylesi saldırının bir daha yaşanmaması için gereken tedbirleri alıyoruz. İnançlarımızla kültürümüzle, insani ve mesleki değerlerimizle bağdaşmayan bu olayı gerçekleştirenlere karşı vatandaşlarımızın daha dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatıyor, yaşananları kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. (Sağlık Bakanlığı açıklaması) |
Şırnak'ın Silopi ilçesinde dünden beri yaşanan olaylarda üç vatandaşımızın yaşamını kaybettiği, 10'un üzerinde vatandaşımızın yaralı olduğu bilgisi edinilmiştir. Çatışmaların yoğun yaşandığı yerleşim yerlerindeki yaralıların tedavilerinin yapılabilmesi için 112 sağlık ekipleri çalışamamışlar, yaralıların sağlık merkezlerine ulaştırılmasında ciddi aksaklıklar ortaya çıkmıştır. Kimi hekimler ve sağlık çalışanları çalıştıkları sağlık merkezlerine gidememişlerdir. Bir hekimin güvenlik görevlilerince kötü muameleye maruz bırakıldığı, çatışma alanına götürmek üzere zor kullanıldığı, fiziksel şiddete uğradığı da öğrenilmiştir. (TTB açıklaması) |
Bu haberlere biraz daha eski bir haberi daha ekleyelim:
“Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan MİT TIR'larıyla ilgili görüntülerden bahseden Demirtaş, "İlaç kutularının altında (silah Suriye’deki muhalif gruplara) gönderiliyorsa demek ki suç işliyorlar.”
Yukarıda kısaltarak aktardığımız haberler doğruysa birkaç çıkarımda bulunabiliriz:
- Sağlık hizmeti/sağlıkçılar kimi savaşçı faaliyetleri gizlemek için çatışan taraflarca kullanılmaktadır.
- Hekimler/sağlıkçılar savaşçı güçler tarafından kendi iradelerinin dışında hizmet verme konusunda yönlendirilmeye çalışılmakta, “zorlanmaktadır”. Sağlık hizmeti sürecine müdahale edilmektedir.
- Hekimler/sağlıkçılar doğrudan hedef alınmakta, kaçırılarak vb. yaşamları tehdit edilmektedir.
Hekimler savaşın/çatışmanın en ciddi halk sağlığı sorunu olduğunu bilir ve olmamasını yürekten isterler. Ne var ki buna rağmen bu ortamlarda hizmet sunmak durumunda kalırlar.
Bu alanda nasıl hizmet verileceği, hak ve sorumluluklara yönelik geniş bir literatür vardır ve çok sayıda yol gösterici belge bulunmaktadır.
“Özet olarak bu belgeler, uluslararası ve iç çatışma durumlarında hekimler ve sağlık çalışanlarına şu görevleri yükler:
- Hasta ve yaralı asker ve siviller korunmalı, insanca davranılmalı ve gecikmeden tıbbi bakım sağlanmalıdır.
- Sağlık çalışanları tıbbi görevlerini yerine getirirken, saygı gösterilmeli, korunmalı ve desteklenmelidir.
- Yaralı ve hastalara, sadece tıbbi temelde ayrım yapılmalı, tedavi sırasında diğer özellikleri, bağlantıları dikkate alınmamalıdır.
- Tıbbî personel, yaralanan kişilere tıbbi etik doğrultusunda tıbbi bakım sağladıkları ya da tıbbi etik ilkelerine aykırı tıbbi davranışı reddettikleri için cezalandırılmamalıdır.
- Yaralı, hasta, savunmasız asker ve sivillere yapılan saldırılar yasaklanmıştır. Gözaltında bulundurulduklarında bile tam ve mükemmel tıbbi bakım ve inceleme sağlanmalıdır.
- Özellikle sivil tıbbi hizmetlerin aksadığı bölgelerde, tıbbi bakıma gereksinim duyulduğu hallerde, sağlık çalışanları bu bölgelere girebilmelidir. Benzer biçimde, tıbbi bakım gereksinimi olan kişiler bu hizmetleri talep edebilmelidirler.
- Kime hizmet ettiğine bakılmaksızın tıbbi olanaklar, araçlar, ihtiyaçlar korunmalı ve yok edilmemelidir.
- Bütün tıbbi birimlerde tanınabilir bir tıbbi amblem (Kızılhaç veya Kızılay gibi) bulunmalı, personel ve ulaşım olanakları yalnızca tıbbi amaçlarla kullanılmalıdır.
- Silahlı çatışmanın tarafları yaralı ve hastaların bakımı için, pratik antlaşmalar yapma ve destekleme konusunda işbirliği yapmalıdır.
- Vicdani, ahlaki ve hukuki ilkeler üzerinde yükselen bu yasayı çiğneyen silahlı çatışma taraflarından biri bunu yaptıktan sonra vatandaşların çıkarlarına hizmet etmeye çalıştığını meşru bir biçimde iddia edemez.” *
Sağlıkçıların/sağlık tesislerinin güvenliği ve amacı dışında kullanılmaması bütün bu tartışmaların en kritik yanını oluşturmaktadır. 2 no’lu maddeyi tekrarlarsak: “Sağlık çalışanları tıbbi görevlerini yerine getirirken, saygı gösterilmeli, korunmalı ve desteklenmelidir.”
Sağlık Bakanlığı’nın (üstte alıntılanan) açıklamasında dile getirildiği gibi “bu eylem ayrıca terör örgütünün insani değerlerden ne kadar uzaklaştığının da kanıtı niteliğindedir”. Hatırlatmak gerekir ki yukarıdaki haberlerin tamamı Sağlık Bakanlığı’nın da insani değerlerle mesafesi hakkında bize veri sunmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın diğer Bakanlıklarla birlikte aynı Hükümet içerisinde olduğu düşünüldüğünde müdahale konusunda -en iyimser ifadeyle- yeterince çaba harcamadığı söylenebilir.
Nihai beklentimiz insani değerlerin hakim olduğu bir Türkiye olmakla birlikte –sağlık hizmetinde bile geçerli olamıyorsa- sağlıktan ve hemen bugün başlamakta herkes için yarar vardır; kuşkusuz bu dileğimiz çatışanların tamamını kapsar.
Sağlık Bakanlığı’na çok önemli bir rol düşmekle birlikte Türk Tabipleri Birliği bu çatışmalı ortamın son bulması için çaba harcama/çağrıda bulunmak kadar bir meslek örgütü olarak bütün hekimlerin/sağlıkçıların yanında olmalı ve tartışmasız olarak bütün çatışmacıların tutumlarını belgeleyerek kamuoyu ile en etkin yollarla paylaşmalıdır.
* İlgilisi için, Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’un yazıya katkısını eklemeliyim: Türk Tabipleri Birliği’nce yayımlanmış olan Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Sağlık Çalışanının El Kitabı ve 240. sayfadaki şema önerilebilir. Ayrıca Cenevre Sözleşmesi’nin silahlı çatışma süresince üç gruba koruma sağladığını da bilgi olarak hatırlatalım: görevlerini yerine getiren tıbbi personel, çatışma bölgesi/cephe gerisinde konumlanmış olanlar ve siviller, tıbbi kurum, kaynak, vb. (EB/HK)