Savaş ve çatışmanın insana yönelik doğrudan "travma" etkisi yanında, çatışmalar süresince ve sonrasında çeşitli sağlık sorunlarına yol açarlar. Sivil halkın ve çatışma bölgesindeki insanların alması gereken sağlık hizmetleri de bu süreçte aksar. Kaynak ve olanaklar da kısıtlandığından, bazı durumlarda sağlık hizmeti hiç verilemez.
Denetim mekanizmaları da çalışmaz
Kendileri için de yaşamsal tehdit oluşturan koşullarda görev yapan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının görevlerini kolaylaştıran bazı düzenlemeler ve anlaşmalar söz konusu olsa da, bunlara uyulup uyulmadığını kontrol eden, uyulmadığı koşullarda yaptırımda bulunan bir sistemden çoğunlukla söz edilemez. Sorunlar genellikle savaş ve çatışma bittikten sonra, geriye doğru tartışılır. Bazılarında, sorumlular yargılanıp yaptırıma uğratılır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak'a saldırması ihtimali giderek güçlenirken, Irak sınır bölgesinde oluşturulan 18 kampta sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi gündeme geldi. Henüz söz konusu kamplara hekim ve sağlık personeli atanmış olmasa da, bunun çok yakında gerçekleşeceği düşüncesiyle hekimlerin ve sağlık çalışanlarının gerek bu kamplarda, gerekse çatışma ortamında neleri nasıl yapmaları gerektiğini araştırdık.
Silahlı çatışmalarda sağlık personelinin hak, sorumluluk ve görevleri
Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) konuyla ilgili rehberinden önemli noktaları özetledik:
Bu konudaki ilk düzenlemeler, 1859'da İsveçli Henry Dunant'ın girişimleri ile başlar. Dunant, silahlı çatışmaların kurbanları ve onların bakımından sorumlu sağlık personelinin korunması ile ilgilenmiş, bu amaçla barış zamanlarında savaşta yaralılara yardım edebilecek özel yardım örgütlerinin kurulmasının doğru olacağını düşünmüştür.
Bu çerçevede 1863'te "Beşler Komitesi" olarak bilinen Henry Dunant, General Dufour, avukat Gustave Moynier, Dr.Appia ve Dr. Maunoir oluşmuştur.
"Yaralılara Yardım Komitesi"
Ağustos 1864'te Cenevre'de toplanan bir Diplomatik Konferans'a katılan 12 hükümetin sözcüleri, yalnızca on ilkeden oluşan kısa adı "22 Ağustos 1864 Cenevre Sözleşmesi" olan "Karadaki Silahlı Kuvvetlere Mensup Yaralıların Durumunun İyileştirilmesi" sözleşmesini imzalamışlardır.
Bugün tüm dünyada yaklaşık 128 Ulusal Kızıl Haç kuruluşu vardır. 1939'da Cenevre'de "Kızıl Haç Kuruluşları Birliği" kurulmuştur.
Cenevre Konvansiyonları
"1864 Cenevre Konvansiyonu" ile yaralı ve hasta silahlı güçlere sağlanan koruma "1906" ve "1929" konvansiyonları ile geliştirilmiştir.
1899'da Hague'de imzalanan bir konvansiyonla koruma alanı deniz savaşlarını da kapsamıştır.
2. Dünya Savaşı sonrasında da, sivil halka yönelik zalimliklere karşı sivilleri, işgal edilmiş bölgelerde korumak amacıyla 1949'da 4. Cenevre Konvansiyonu imzalanmıştır.
"Yaralı ya da Hasta Silahlı Kuvvetlerin Durumunun İyileşmesi İçin Cenevre Konvansiyonu" esas olarak silahlı kuvvetlere mensup hasta ve yaralılara özellikle milliyet gözetmeden eşit muamele edilmesini, ayrıca askeri ambulans, hastane ve tıbbi personelin korunmasını içermektedir.
Daha sonra oluşturulan "Savaş Esirlerinin Bakımıyla İlişkili Cenevre Konvansiyonu" ise düşmanları tarafından yakalanarak savaş esiri haline gelen silahlı kuvvetlerin hak ve sorumluluklarını belirler.
"Dördüncü Konvansiyon" adıyla da anılan "Savaş Sırasında Sivil Halkın Korunmasıyla İlgili Konvansiyon"u ise özellikle savaşlar sırasında sivil halkın korunmasıyla ilgilidir. İşgal edilmiş bölgelerdeki halkı veya düşman devletin topraklarında bulunan kişileri kapsamaktadır.
Cenevre Konvansiyonları bugün 164 devletin tüm uluslararası ilişkilerini kapsamaktadır. Hepsinin yöneldiği amaç; ayırım yapmaksızın tüm halkın korunmasıdır.
Bu konvansiyonların uygulanmaya başladığı 1949'dan buyana silahlı mücadelelerin sayısı da, bundan etkilenen sivil halkın sayısı da artmıştır. Bundan öte, artık savaşlar iki ya da üç ülke arasında değil, ülkenin kendi içinde de yaşanmaya başlanmıştır.
Bu nedenle 1949 Cenevre Konvansiyonu'na bugün iki Protokol daha eklenmiştir. Bu ek protokollerden ilki uluslararası çatışmalara ilişkin olup; "Uluslararası Silahlı Çatışmaların Kurbanlarının Korunmasına İlişkin 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonu'na Ek Protokol" adını alır. İkincisi ise, uluslararası karakterde olmayan çatışmalara ilişkin olup "Uluslararası Olmayan Silahlı Çatışmaların Kurbanlarının Korunmasına İlişkin 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonu'na Ek Protokol" adını almaktadır. Ancak bu ek Protokoller oldukça sınırlı ülkeyi kapsamaktadır.
Tıbbi personel ve tıbbi üniteler
1977'deki I. Ek Protokole göre "tıbbi personel" yaralı ve hastalara tedavi sağlamak amacıyla görev yapan, tıbbi birimleri yöneten veya tıbbi ulaşımı sağlayan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi personel asker ya da sivil olabilir, ancak sivil tıbbi personelin, uluslararası insancıl hukuktan yararlanabilmeleri için, çatışmanın taraflarından o çatışmada görev yaptıklarına ilişkin atama kağıtlarının bulunması gerekmektedir.
Savaş ve çatışma ortamında sağlık hizmeti görevi üstlenen "tıbbi üniteler" ise yaralı ve hastaların bakımından, naklinden, teşhis ve tedavisinden -ilk yardımdan da- sorumlu askeri ya da sivil tüm kuruluşları ve diğer birimleri içeren bir kavramdır. Örneğin, hastaneler ve buna benzer birimler, kan merkezleri, ilaç merkezleri ve kuruluşları, tıbbi malzeme depoları bu tıbbi ünitelerdendir.
Tıbbi üniteler ne olursa olsun korunması gereken yerlerdir. Bunun anlamı oralara saldırmamak ve zarar vermemekten öte, işlevlerini yerine getirebilmeleri için gereken şeyleri yapmaktır ve onları eşkıyalık eylemlerinden korumaktır.
Diğer yandan, bir düşman gücün servisin bulunduğu toprakları işgal etmesi durumunda tıbbi ünite kendini savunmamalıdır. Bu tarz bir savunma ünitenin korunma hakkını kaybetmesine yol açabilecek düşmanca tavırlar içerebilir. Bu durumda, düşman için üniteye "saygı" gösterme yükümlülüğü, onu işgal etmeme yükümlülüğü değildir; fakat hastane personeline olduğu kadar hasta ve yaralılara da aynı biçimde saygıyla davranmak durumundadır.
Görev ve sorumluluklar
Tıbbi personelin amacı hasta ve yaralılara yardım ederek ve onları tedavi ederek acılarını azaltmaktır. Tıbbi personelin üzerindeki görevler doğrudan "bakımları altında bulunan korunması gereken kişilerin haklarıyla" bağlantılıdır.
İnsani tedavi verme ödevi, yaralı bir kişinin insani tedavi talep edebilme hakkıyla bağlantılıdır. Herhangi bir savaş mahkumunun sağlık durumuna zarar verebilecek tıbbi prosedüre tabi tutulmaması ödevi de, mahkumun fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne saygı gösterilmesini talep etme hakkıyla bağlantılıdır.
Yaralı ve hasta insanlar, savaş esirleri ve silahlı çatışmadan zarar gören siviller, yani çatışmanın dışında kalan ya da doğrudan katılmayan tüm insanlar, her koşulda insanca tedavi altına alınmalıdır. Bu insanlarla ilgilenmekle sorumlu tıbbi personel, sorumluluklarının gerektirdiği en iyi şekilde görevini yerine getirmelidir.
Tıbbi personelin korunması, onlara verilmiş kişisel bir öncelikten değil, silahlı çatışma kurbanlarının korunması ve güvenliğinin sağlanması gerekliliğinin doğal sonuçlarından kaynaklanır. Tıbbi personelin korunması, onların insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirebilmesi için gerekli olduğu ölçüde sağlanır.
Tıbbi personelin "tarafsızlığı" onları herhangi bir aktiviteden ve askeri operasyonlara müdahaleden uzak tutmaya yönelik olup sağlanan özel korumanın nedenidir. Bu nedenle tıbbi personel yalnızca hafif silahlar taşıyabilir ve bunları ancak kendilerini ya da sorumlu oldukları hasta ve yaralıları korumak için kullanabilir.
Konvansiyonlar ve protokollerle tıbbi personele verilen haklar, onların insancıl görevlerini yerine getirmesini sağlamak içindir. Örneğin, yaralı ve hasta bir kişi tedavi talep ettiğinde, bir yükümlülük söz konusudur, fakat aynı zamanda "misilleme" gibi bazı belirli eylemleri yapmamak da bir yükümlülüktür.
Yaralı ve hastaların terk edilmesi
Taraflardan biri hızla geri çekilmeye zorlandığında yaralı ve hastalar terk edilebilir. Birinci Konvansiyon terk edilen yaralı ve hastalarla birlikte, onların bakımını sağlamak üzere bir kısım tıbbi personelin ve ekipmanın da kalabileceğini öngörür.
Böyle durumlarda, tıbbi personel ellerindeki bütün imkanları yaralı ve hastaların en iyi koşullarda yaşamasını sağlamak, onlara yiyecek ve tıbbi malzeme tanzim etmek için kullanmalıdırlar. Eğer tıbbi ünite bunu açıkça yaparsa, karşı taraf da fark edecektir.
Unutulmamalıdır ki, tarafların yaralı ve hastaları koruma ve saygı gösterme ve onlara insanca davranma yükümlülüğü vardır.
Yaralı ve hastalarla kalan tıbbi personel, kolayca tanınabilir olmalıdır ve hastaneyi işgal edebilecek askerlere karşı taşıdıkları silahları hasta ve yaralılara karşı kötü muamelede bulunulmadığı sürece kullanmamalıdırlar.
Hastaların sağlığını korumak için işgalci güçlerle tartışma ve onları ikna yöntemini denemeleri gerekir. Gerekirse, yeni vakalara da tıbbi bakım sağlamalıdırlar.
Herhangi bir dokunma durumunda yetkililerle hemen bağlantı kurmalı ve durumu anlatmalı ve onlara yükümlülüklerini hatırlatmalıdırlar. Doktorların görevi hasta ve yaralılar için en tatmin edici sonuca ulaşmaktır.
Savaş esirleri ve sivil mahkumlar
Tıbbi personel, savaş esirleri ve sivil mahkumların bakımından da sorumludur: Tıbbi personel savaş esirleriyle sivil mahkumların tıbbi konulardaki haklarını da bilmeli, bu haklardan yararlandırılmadıklarında ise, yetkililerden bunu talep etmelidir.
Tıbbi personel esirlere insanca davranmalı, sağlıkları tehlikeye atılmamalı, bulunulan kampların sağlıklı ve temiz olması için gerekli tüm önlemler alınmalı, mahkumlara yeterli yemek ve uygun tıbbi bakım sağlanmalı, mahkumların sağlıklı olmalarını sağlamak için gerekli alış-verişi yapmalarına izin verilmeli, sağlık durumu ciddi olan ya da ameliyat gerektiren mahkumlar daha teçhizatlı kuruluşlara sevk edilmeli, mahkumların doktorlara muayene olma istekleri geri çevrilmemeli, en az ayda bir olmak üzere mahkumlar sağlık kontrolünden geçirilmeli, bu mahkumların çalışmasının sakıncalı olup olmadığı konusunda düzenli kontroller yapılmalı, mahkum özellikle nöbetçiler, diğer savaş esirleri ya da diğer herhangi biri tarafından belirli koşullar altında öldürülür ya da yaralanırsa resmi soruşturma açılmalıdır. Tüm bu haklar sivil mahkumlar için de geçerli olmalıdır.
İşgalcilerin sorumlulukları
Herhangi bir bölgeyi işgal eden kuvvetler, bu bölgedeki tıbbi ve hastane hizmetlerini ve halk sağlığı ile hijyeni sağlamakla yükümlüdürler. Bu nedenle, işgal edilen bölgedeki bu işlerin yürütülmesine yardım eden tıbbi personele görevlerini devam ettirmeleri için gereken olanaklar sağlanmalıdır. Özelde uygun tıbbi kaynaklar ve araçlar bulunmalıdır.
Bir bölgeyi işgal eden güçler eğer yerel kaynaklar yetersizse, dışarıdan temin edilebilecek olan yiyecek ve tıbbi ürünlerin halka ulaşmasını sağlamalıdırlar. Bunun yanında bulaşıcı hastalıkların ve diğer hastalıkların yayılmasını önlemek için koruyucu önlemler almak ve uygulamak, halk sağlığı ve hijyenini sağlamak ve bu konudaki yerel ve ulusal yetkililerle işbirliği yapmak, tüm bu önlemleri alırken, işgal edilen bölgedeki halkın etik ve moral hassasiyetlerini göz önünde bulundurmak, işgal edilen bölgedeki tüm kategorilerdeki tıbbi personelin görevini yapmasına engel olmamak, tıbbi servislerin, hastanelerin çalışmasını sağlamak ve bunu sürdürmek, bu amaçla yerel ve bölgesel yetkililerle işbirliği yapmak, işgal altındaki bölgelerde yeni tıbbi ünitelerin kurulmasını sağlamak ve bunların amaçları doğrultusunda işleyip işlemediğini denetlemek de işgalci güçlerin yerine getirmekle yükümlü olduğu görevler arasındadır.
Eğer işgalci güçlerin tıbbi personeli, bu koşulların ve görevlerin yerine getirilmediğini gözlüyorsa, bunu doğru kanallardan kendi yetkililerine rapor etmelidir.
Eğer işgal altındaki bölgede ikamet eden tıbbi personel aynı durumu gözlüyorsa, bunu koruyucu güçlere ya da ICRC temsilcilerine bildirmelidir. Aynı durumda ICRC'nin tıbbi personeli ise, alandaki delegasyonun başı ya da bu misyonda bir yetkili aracılığıyla bu konuyu ICRC'ye iletmelidir.
Talep hakkı:
Yaralı ve hastalara etkili olarak yardım edebilmek için tıbbi personel hizmetin gerektiği her yerde bulunmalıdır. Bu hak insancıl hukukta tarafların sorumluluğu olarak özel olarak düzenlenmiştir. Çatışmanın tarafları savaş alanındaki yaralıların bakımı, onların geri yollanması ve hasta ve yaralıların savaş alanlarından çıkarılıp tıbbi personelin bu alana ulaşmasının sağlanması gibi konularda antlaşmaya varmalıdır.
Savaş tutsakları kamplarında bulundurulan tıbbi personel periyodik olarak savaş tutsaklarını, hastanelerde veya kamp dışındaki çalışma birimlerinde ziyaret edebilir. Bunun için ulaşım araçları sağlanmalıdır.
Tıbbi etikle uyum içinde tıbbi görevlerini yerine getiren personel bunun için cezalandırılamaz, alıkonulamaz.Bu, tıbbi yükümlülükleri yerine getirenlerin korunması için önemlidir. (MS/BB)
*TTB internet sayfasında yer alan Ata Soyer ve Evren Balta'nın hazırladığı bir yazı kaynak alınmıştır.