Eskiden sadece çevreciler ve paranoyaklar petrolsüz kalmaktan söz ederlerdi. Artık öyle değil. İklim son yıllarda değiştikçe, pik petrol (petrol üretiminin zirve yapıp düşüşe geçeceği nokta), dünyadaki tüm hükümetlerin, iş çevrelerinin ve vatandaşların dikkatlerini çeken bir fikir halini aldı.
Bu baharda ulaşılan, varil başına 119 dolar ham petrol fiyatı ve galon başına 4 dolar benzin fiyatı, global petrol üretiminin düştüğünün veya çok yakında düşeceğinin en bariz işaretleridir. Global talebin önlenemez bir şekilde artması kaynakları daha çok sınırlayacak, fiyatlar daha değişken olacak ve nihayetinde kıtlık oluşacak.
Bu da, mutlaka izlenmesi gereken “Peak Oil” belgeselinde dendiği gibi, modern şehirlerdeki banliyö hayatının sonu demek olacak. Eğer ucuz ve bol petrol çağı aslında sonuna yaklaşıyorsa, dünya ekonomisi ve paradoksal olarak iklime karşı yürütülen savaş ciddi bir sıkıntıya girecek.
Dünya basını tarafından çoğunlukla farkında olunmasa da, pik petrol münazarasında kritik an, geçen Eylül ayında, James Schlesinger, "pikcilerin" haklı olduklarını deklare ettiğinde geldi. Amerikan düzenine ve enerji sektörüne Schlesinger kadar yakın olunamaz çünkü o, Amerikan Enerji Komisyonu Başkanlığı, CIA Başkanlığı, Savunma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve sayısız petrol şirketlerinde danışmanlık görevlerinde bulunmuştur.
Pik Petrol Çalışmaları Birliği tarafından düzenlenen bir konferansta, “Bu artık çöldeki birkaç sesin çığlığı değil. Savaş sona erdi. Pikciler kazandı” dedi. Schlesinger, ayrıca, pek çok petrol şirketinin CEO’ları da, pik petrolün yakın olduğunu kişisel olarak kabul ettiklerini, ancak alenen söylemediklerini ekledi.
Bunu alenen söyleyenlerden biri, Royal Dutch Shell’in CEO’su Jeroen van der Veer. Van der Veer, Ocak ayında, pik terimini kullanmadan şöyle dedi; “2015 yılından sonra, kolay elde edilebilir petrol ve gaz kaynakları, talebi muhtemelen karşılayamayacaktır.”
Tabii ki pik petrol, 2015 yılından önce de gelebilir; The Guardian yazarı George Monbiot, Citibank tarafından yazılan bir raporunun, bu tarihi 2012 olarak hesapladığını iddia ediyor. Fakat 2015 tarihi bile, hazır olmak için çok kısa bir süre, çünkü modern toplumlar ucuz ve bol petrol üzerine kurulmuşlardır.
George W. Bush’un Enerji Bakanlığı tarafından finanse edilerek 2005’de gerçekleştirilmiş olan bir çalışma, “Dünya daha önce hiç böyle bir problemle karşılaşmamıştır” diye uyarıyor. “Daha önceki enerji dönüşümleri (ağaçtan kömüre, kömürden petrole) aşamalı ve evrimseldi, petroldeki azalma ise ani ve devrim niteliğinde olacaktır.’”
Amerika, iki saatlik günlük ulaşım mesafeleri, üç arabalı aileleri, körelmiş kitlesel ulaşımı ve petrole dayanan beslenme sistemi ile petrol şokuna karşı en hassas olan ülkedir. Ancak böyle bir hassasiyet pek çok endüstriyel toplum için söz konusu. Yeni orta sınıf tüketicilerin, hep hayalini kurdukları arabaları alarak, petrol tüketiminin kişi başına milli gelirden bile daha hızlı artmasına sebep oldukları Çin ve Hindistan gibi şahlanmış ekonomilerden ise söz etmeye bile gere yok.
İlk bakışta pik petrolün iklim değişikliği ile savaşta yardımcı olabileceği düşünülebilir. Neticede, daha zor elde edilebilen petrol, daha az petrol tüketimine dönüşecek ve daha az sera sera gazı emisyonları olacaktır. Fakat modern uygarlık, George W. Bush’un deyimiyle, “petrole bağımlıdır”. Eğer pik petrol, bu bağımlılık tedavi edilmeden gelirse, bağımlılar, gerekli dozu elde edebilmek için çok daha tehlikeli yollara başvuracaklardır.
Aslında bu, halihazırda yaşanıyor. Kanada’da enerji şirketleri, kum, su ve ağır ham petrol karışımı olan katran kumunu arıtıp, kullanılabilir petrole dönüştürmektedirler. Ancak bu feci iklim değişimini önlemek istiyorsak eğer, katran kumunu yakmak, yapabileceğimiz en kötü şeydir. Çünkü bu işlemin sonunda elde edilen petrolün karbon salınımı, konvansiyonel yollarla elde edilen petrolünkinden çok daha fazladır. Son zamanlarda bir düzine proje daha yolda. Onay bekleyen projeler, mevcut projelerden salınan emisyon değerlerini dörde katlayacak nitelikte.
Ecojustice tarafından açılan bir davaya yanıt olarak, Kanada’daki üst federal mahkemenin, Exxon Mobil’in bir yan kuruluşu tarafından teklif edilen bir katran kumu projesini, iklim değişikliği gerekçesiyle geçici olarak durdurması umut verici bir işaret. Ecojustice’in Kanada avukatlarından olan Sean Nixon, “Bu, çevresel değerlendirme yapılmadan gerçekleştirilmek istenen her bir katran kumu projesi için net bir şekilde uygulanacaktır” diyor.
Daha ümit verici olanı, bazı üst düzey hükümet memurlarının, pik petrolün farkında olmaları ve bunun için harekete geçme niyetinde olmalarıdır. İngiliz Dışişleri Bakanı David Miliband, ülkesinin, “post-petrol ekonomisi” oluşturmayı düşünmesini istemektedir.
New York Valisi David Paterson da, pik petrolün yakınlığı ve hükümetin bu konuyla ilgili neler yapabileceği konusunda detaylı bir açıklama yaptı: “Orta ve uzun vadede yeni düşük karbonlu enerji kaynaklarına ve kısa vadede daha çok enerji verimliliği elde edebilecek şekilde yatırımlar yapmak.” Örneğin fişe takılarak şarj edilebilen hibrid arabalar bir galonla 100 milden daha fazla yol katedebiliyor, şimdiki jenerasyon hibridler için iki katını düşünün. Ve eğer bu hibridler güneş, rüzgâr veya diğer yeşil enerji kaynaklarından üretilen elektrik enerjisiyle şarj edilirlerse, iklim değişikliği ve pik petrolle aynı anda savaşabilirler.
Sonuç olarak, tüm dünya kasaba ve şehirlerindeki çok sayıda eylemci, toplumlarını, post-petrol ekonomisine geçişe hazırlamaya çalışıyorlar. Ulusal hükümetlerin ve çok uluslu şirketlerin kendilerini kurtarmalarını beklemekten ziyade, bu sıradan vatandaşlar, uzaklardan, petrol bazlı nakliye ile gelen malzemelerdense, bölgesel kaynaklar kullanarak kendi enerji, yiyecek, bina ve diğer temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceklerini araştırıyorlar.
Pik petrol teorisyeni Richard Heinberg, “nakliyede ucuz yakıtların sonunun gelmesinin kaçınılmaz etkisi ekonomik relokalizasyon olacak” diyor. Britanya’da bu hareket, ‘değişim kentleri’ formunu almıştır ve bunlar, Rob Hopkins’in deyimiyle, petrol pikinden bilinçli bir başka yol tasarlamayı amaçlıyorlar. Devon, Totnes’de kendi memleketindeki deneyimlerini resmederek, Hopkins, kentlerin post-petrol geleceğe nasıl hazırlanabileceğini açıklayan bir ‘değişim el kitabı’ yayınlamıştır.
Yerel para basımı, solar (güneş enerjisi) satın alma kulüpleri oluşturmak, çamurdan yapılmış mısır koçanı evleri inşa etmek gibi bazı değişim hareketi fikirleri, acayip, elverişsiz ve safça gelebilir. Fakat hiçbir şey, modern toplumların, son 50 yıl içinde bağımlı hale geldikleri, petrolün sınırsız olacağı ve bunun sonsuza dek süreceği fikri kadar safça değil. Hesap günü yakın görünüyor ve Hopkins’in dediği gibi, “sürprizle karşılaşmaktansa, buna hazırlıklı olmak daha iyi.”(MH/SE/EÜ)
* the Nation'da yayınlanan yazıyı İngilizce aslından Türkçe'ye çeviren: Semiha Ergüder