Barış İçin Akademisyenler “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için 5 Aralık 2017’den bugüne, yani tam bir yıldır Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor.
bianet olarak 5 Aralık 2017’den beri süren yargılamaların tamamını izledik. bianet’in eski Çocuk Haberleri Editörü Beyza Kural’ın emekleriyle başlayan bu süreç davaların yoğunlaşmasıyla beraber ikimiz arasında paylaşıldı.
Bir yıl boyunca oradaydık. Yazdığımız haberlerde davalarda verilen cezalar, yapılan savunmaların yanı sıra duruşma esnasında yaşananları da hep bir kenara not ettik.
TIKLAYIN - Akademisyen Yargılamalarının Sayılarla Bir Yılı
İçlerinden bazılarını haberlerde de yazdığımız oldu. Mahkeme başkanlarından bazen “Yalan yanlış yazıyorsunuz” diye azar yedik. Bazen de “BİAT mı ney bir haber sitesinde” yazdığımız için ifade özgürlüğünü ihlal etmekle suçlandık.
Aynı mahkeme başkanının deyimiyle “Boğazda oturup viski içmek yerine” adliye koridorlarında her gün mesai yapan Barış İçin Akademisyenler davalarının koordinasyon ekibiyle yan yana çalıştık.
Neler yaşandı?
418 akademisyenin ilk duruşmasını izledik. İkinci ve üçüncü duruşmaların çetelesini bir yerden sonra tutamadık ama hepsinde yine oradaydık.
Bir yıl boyunca şahit olduğumuz absürt durumların bir kısmı şöyle:
* Avukatların “dosyaların birleştirilmesi” yönündeki talepleri mahkemelerce “dosyanın mevcut delil durumu göz önüne alınarak” reddedildi. Aynı heyetler avukatların “iddianamede şüphe var delil yok” diyerek kovuşturmanın genişletilmesi yönündeki taleplerini de “yargılamada gelinen aşamayı göz önüne alarak” reddetti.
* Yine birleştirme talepleri bazı heyetler tarafından da “şahısların ayrı ve farklı kişiler olduğu” gerekçesiyle reddedildi. Gerekçeyi eleştiren avukatlar "Sizin isteğinize göre mi gerekçe yazacağız" sorusuna maruz kaldı.
* Olağanüstü Hal (OHAL) sona ermeden önce görülen duruşmaların bazılarında mahkeme heyetleri üç avukat kısıtlaması uyguladı.
"Geçmiş karşıma telefonla oynuyor"
* Katılımın çok olduğu duruşmalarda ayakta kalan seyircilerin dışarı çıkarılması kararları verildi. Bir duruşma esnasında mahkeme başkanı ayakta izleyenlere tepki göstererek dışarı çıkarılmalarını istedi. “Usulde de biraz AİHM’yi örnek alsanız keşke. Saygı görmek istiyorsanız saygı göstereceksiniz. Her şeyde bir Avrupa. Türk müyüz Avrupalı mıyız belli değil. Geçmiş karşıma telefonla oynuyor. Nereden bileceğim kayıt yapmadığını” diye konuştu.
* Mahkeme başkanları hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) hususunda beyanda bulunulması için bazen “aşırı” tepkiler gösterdi. Beyan bildirilmemesi üzerine salonu boşaltanlar, sanık veya avukatının beyanı olmadan Ceza Muhakemeleri Kanunu’na (CMK) aykırı olarak HAGB hükümleri uygulayanlar oldu.
"Nasıl konuşacağımı öğretemezsin"
* Mahkemelerin birçoğunda akademisyenlere “sen” diye hitap edildi. Bir kısmı bu hitap şeklinden rahatsızlık duyduğunu dile getirse de "Bana nasıl konuşacağımı öğretemezsin" tepkileriyle karşılaştı.
* Savunmalarını daha sonra yapacaklarını söyleyen akademisyenler “yargılamayı uzatmaya çalışmakla” suçlandı. Heyetler “Geçen celseden beri savunma yapılmadı. Siz bizim talepleri reddedeceğimizden nasıl eminseniz biz de sizin savunma yapmayacağınızdan o kadar eminiz artık”, "Burada pazarlık yapmıyoruz", "Mahkemeyle pazarlık olmaz. Savunma yapacak mısın yapmayacak mısın" gibi ifadeler kullandı.
"Sohbet şeklinde geçecekse keselim"
* Avukatların savunmalarına “Geçelim bu fasarya kısmını, savunmaya geçin. Sohbet şeklinde geçecekse keselim”, “Zaten bildiğimiz şeyler”, “sözlü münakaşaya giriyorsunuz” gibi sözlerle müdahale edildi.
* Savunma yapan akademisyenlere hem mahkeme başkanları hem savcılar “siyasi söylemler kullanıldığı”, “devletin organlarının aşağılandığı” gibi gerekçelerle müdahale etti.
* Yurtdışındaki akademisyenler için dile getirilen istinabe talepleri çoğunlukla kabul edilse de bazı mahkeme başkanları “Burası terör mahkemesi, gelecek. Ben canlı görmek istiyorum kendisini. Kimsenin keyfine göre hareket edemeyiz”, "Benim köyümden daha erken geliyorsun. Burası terör mahkemesi, atla gel iki saatliğine" sözleriyle bu talebi de reddetti.
"Boğazda viski içmekle olmuyor"
* Avukatların çözüm sürecinden bahsetmesi ve akademisyenlerin bildiriyle o sürece geri dönülmesi talebini anlattıkları savunmalara o dönem İstanbul’da görevli olmadığı gerekçesiyle “Haberim yok” diyen başkanlar da oldu.
* Akademisyenlerin imza atmasını eleştiren başkanlar da “Beşiktaş’ta boğazda oturup viski içmekle olmuyor. Bildiri yazmak yerine para toplayıp gönderin oradaki insanlara” sözleriyle tepkisini koydu.
"Ara karardan vazgeçtik"
* Mahkeme heyetlerinden ilk celsesinde savunmasını hazırlaması için süre verdiği akademisyenin savunmasını ikinci celsede kendi aldığı ara karardan vazgeçerek almadı. Heyet yeni kararında "sanığın savunmasının alındığı tespit edilmiş olup ara karardan vazgeçilmiştir" dedi.
Neler soruldu?
Bir yıl boyunca duruşmalar esnasında akademisyenlere üye hakimler ve mahkeme başkanlarınca yöneltilen sorulardan bazıları:
* “Daha önce bir bildiriye imza attınız mı? Daha önce birçok terör saldırısı olmasına rağmen daha önce böyle bir bildiri neden imzalamadınız? Dikkatimizi çeken şey, terör saldırılarından sonra böyle bir imza atılmazken bu tarz şeylerde imza atıldığını görüyoruz.”
* “Devlete yaptığın çağrıyı PKK’ya da yaptın mı? Örgütü neden muhatap almadın?”
"Amacın neydi?"
* “Bildiriyi imzalamadan okudun mu? Amacın neydi imzalarken?”
* “Başka bildiriler geliyor mu? (Salonda gülüşmeler oldu) Gülmeyin, neden sorduğumu anlayacaksınız. Beğenmediğin bir şey olsa ya da tamamına katıldığın imzalar mısın?”
* “Devlet oraya müdahale etmeseydi ne olacaktı?”
"Pişman mısın?"
* “Pişman mısın?”
* “Sebep ne? Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde birisi öz yönetim ilan ediyor. Ne demek öz yönetim?”
* “Devletin egemenliğini korumak için uyguladığı şiddete karşı mısın?”
(TP)