“Ben Salih abideki o dinginliği biraz Balzac’ın ‘Goriot Baba’sına da benzetirim. Yani böyle bir kenarda durup bakan ama her şeyi içine sindirmiş; yaşamı, doğayı, toprağın kokusunun, göğü, hayatı içine sindirmiş, aile ile olan çelişkileri hayat içinde kendi tartımında bulmuş, farklı bir huzura erişmiş noktadaydı. Şiirlerinde de hırçınlıktan ziyade o huzurun izlerini bulurdunuz.”
13 Şubat günü, 66 yaşında tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin aramızdan aldıklarına eklenen şair, yazar ve akademisyen Salih Bolat’ı bu sözlerle anlatıyor yakın dostu şair ve yazar Eren Aysan.
Salih Bolat, 3 Temmuz 1956'da Adana'da doğdu. İlkokulu ve orta öğrenimini burada tamamladı. Edebiyat yaşamına da doğduğu şehirde başladı. 1974’te Yeni Adana gazetesinin kültür sanat sayfasında öyküler yazdı.
Bir sonraki yıl Adana'da, arkadaşlarıyla birlikte Koza dergisini çıkarıyordu. İlk şiirini bu dergide yayımladı.
Bir yandan da eğitimine devam ediyordu Bolat. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nin Sosyal Politika Bölümü'nde okumaya başladı. Lisansı bitince okuma arzusu sürdü; Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü'nde yüksek lisans ve doktora programlarıyla eğitim hayatına devam etti.
Mezun olduğu Ankara Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi'nde daha sonra öğretim görevlisi olarak çalışacak, 2004’e kadar buradaki görevini sürdürecekti.
Eren Aysan ile tanışıklıkları öncesine dayansa da asıl dostluklarının başlaması bu tarihlere denk geliyordu:
“Salih abiyle özellikle İletişim Fakültesi’nde ders verdiği dönemde sıklıkla buluşurduk. Ben de üniversiteden çıkıp Kızılay’a giderdim. Cep telefonunun olmadığı zamanlarda ortak buluşma yerleri vardı. Kimi zaman Bilim ve Sanat Kitabevi’nin önünde, kimi zaman Mülkiyeliler Birliğinin bahçesinde... Bir araya gelir ve şiire dair konuşurduk.”
Eğitim hayatı sürerken de edebiyattan kopmadı Salih Bolat. 1977-1980 yılları arasında, Ankara'da yayımlanan Yapıt dergisinin ve Halk Evleri Genel Merkezi'nin yazı kurulu üyeliğinde bulundu. 1982-1983 yıllarında, yine Ankara'da yayımlanan Petek dergisinin yazı kurulu üyeliğini yaptı.
Eren Aysan ile tanışmaları da bu dönemlere denk düştü:
“Salih Bolat benim için Salih abiydi. Onu tanıdığımda 80’li yılların, ortasıydı, küçük bir çocuktum henüz. Ankara’da Ahmet Say’ın sahibi olduğu ABC Kitabevi vardı. Her pazartesi orada edebiyat söyleşileri olurdu. Sanıyorum o söyleşilerden biri de Ceyhun Atuf Kansu ödülüyle denkleştirilmişti. Salih abinin Ceyhun Atuf Kansu ödülünü aldığı yıl… Ödül alan uzun ve ince bir adam...
“Süreç içerisinde Salih abiyle ilişkimiz, babamın onunla arkadaşlığından benim arkadaşlığıma evrildi. Çünkü bizi yakınlaştıran her şeyden önce edebiyattı, sözcüklerin büyüsüydü, Türkiye’nin içinde bulunduğu hiç ama hiç bitmeyen o acılardı. Bize düşen de bir parça vicdan tartımıydı.”
1984-1986 yıllarında, Yarın dergisinin çalışmalarına katıldı. 1995 yılında, Cem Savran ile Promete dergisini kurdu.
1980 yılı başlarından itibaren Yeni Olgu, Oluşum, Edebiyat 81, Türkiye Yazıları, Süreç, Yeni Düşün, Varlık, Gösteri, Düşler, Şiir-lik, Edebiyat ve Eleştiri, Defter, E, Kaçak Yayın gibi dergilerde şiirler ve yazılar yayımladı.
1995-1997 yıllarında Siyah Beyaz gazetesinde, "Duygusal Düşünceler" adlı köşede yazdı. Bu yazılarından seçtiklerinin de yer aldığı yazılarını, daha sonraki yıllarda, aynı adla bir kitapta topladı.
Edebiyata olan ilgisi karşılıksız değildi. 1996’da, Radyo C'de "Şiir Penceresi" adlı programı yapımcı ve sunucu olarak yürüttü. Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nün ve Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nün seçici kurul üyeliklerinde de bulundu. Edebiyatçılar Derneği'nin ve Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Yönetim Kurulu Üyeliğinde de görev aldı.
2004 yılında Ankara Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılarak İstanbul’a taşınmaya karar verdi. Eren Aysan biraz bahsediyor o süreçten:
“Şiirin heveskarıydı her şeyden önce. Kendinden genç kuşakları izleyen, onların şiirlerini değerlendirirken, Halil Cibran’ın, ‘Ben ustamın ustası, çırağımın çırağıyım’ duygusunu yaşardı. Kendi şiiri de okuyucuyla buluştuğunda bundan muazzam derecede haz alırdı. Daha sonra Ankara’da ve üniversitede mutsuz olmaya başladı ve İstanbul’a gitmek istedi.
“Öyle bir farklı bakışı vardı ki, aynı zamanda bir iletişim hocası olduğu için yazınsal olarak da sinemacı gözüne sahipti. İstanbul yılları ve hayat arkadaşı Berken ile karşılaşmasından itibaren onu gülümseyen haliyle gördüm ve öyle hatırlıyorum.”
İstanbul’a geldikten sonra Beykent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaya başladı. İstanbul’da onu daha mutlu gördüğünü söyleyen Eren Aysan ile son bir araya gelişleri ise İzmir’de 2 Temmuz 2021’de Metin Altıok ve Behçet Aysan anısına düzenlenen ortak ödül töreninde oldu:
“Benim kendisiyle son görüşmemdi. Sonrasında salgın hastalık nedeniyle şehirsel kısıtlamaları kendi içimizde de daha ağır yaşadığımız için bir araya gelemedik ama haberleştik. Hastane sürecinde de sürekli konuştuk. Bizim için asla beklenmedik, kabullenmesi son derece zor bir durum Salih abinin kaybı.”
13 Şubat’ta hayatını kaybeden Salih Bolat, 15 Şubat günü Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’ndeki törenin ardından çok sevdiği şair Melih Cevdet Anday’ın da yattığı Büyükada Mezarlığı’nda toprağa verildi. Eren Aysan buradaki bağı şu sözlerle anlatıyor:
“Büyükada’da çok sevdiği şair Melih Cevdet Anday’ın bulunduğu mezarlığa gömülmek istemesinin şiirsel olarak bir tesadüf olduğuna inanmıyorum. Melih Cevdet Anday’ın çok bambaşka bir şiir noktası vardır. Orhan Koçak onu ‘akıl şiiri’ diye tanımlar. Salih abinin lirik bir şiiri vardı ama o lirik şiirinden çıkarak farklı bir yere doğru uzanmayı kendi içerisinde amaçlıyordu. O anlamda da bir koşutluk kurulabilir diye düşünüyorum.”
Eren Aysan’ın anlatımıyla ve şiirleriyle Salih Bolat’ı anıyoruz…
“adana bir kilikya kentidir ki ansızın âşık olmak
âşık olmak yâni it gibi ağlamak
it gibi ağlamak ölmüş bir tayfanın ardından
kendine giden bir trenin batmış bir geminin
yoksul ve sokakta kalmış bir pazartesinin
it gibi ağlamak gırtlağına kadar sonbahara batmış
bir eylülün ardından
ve mücahitler caddesi’dir bir sabah uyanan
bankalarıyla ve bayraklarıyla
partileriyle ve patronlarıyla
sürekli bir vatan kurtaran”
“Salih abi dingin bir insandı ve bu dinginliği bir parça da doğayla olan alışverişiyle yoğuruyordu. Mutsuz bir çocukluk yaşamıştı aslında. Dilin içinde saklı duran şiiri bulabilmek için de taşlara, bulutlara, yıldızlara, kuşlara inanmıştı bir anlamda. Malum 80 ve sonrasında yaşanan acılar da sinmişti şiirinde. ‘Henüz Bir Afişin Önünde’den başlayarak Adana’da geçirdiği yılları Kilikya ezgileriyle farklı ve özel bir olgunluğa taşımıştı. Ben ‘Atların Uykusu’ndan itibaren kendi şiirsel özelliklerini çok geniş, oylumlu ve yüksek bir yere taşıdığını hayranlıkla izledim; o da hayranlıkla izletti bizlere.”
"kim anlatabilir ki hüznün mesafesini
dağ öyle durmuşsa, bir bildiği olmalı
bir bildiği olmalı, deniz çıldırmışsa
şu yalnızlık, şu aşk, şu ölüm
geceyi deliyor kuşun soluğu, baksana"
“Ben Salih abideki o dinginliği biraz Balzac’ın ‘Goriot Baba’sına da benzetirim. Yani böyle bir kenarda durup bakan ama her şeyi içine sindirmiş; yaşamı, doğayı, toprağın kokusunu, göğü, hayatı, aile ile olan çelişkileri hayat içinde kendi tartımında bulmuş, farklı bir huzura erişmiş noktadaydı. Onca sıkıntıya ve fedakarlığa rağmen... Şiirlerinde de hırçınlıktan ziyade huzurun izlerini bulurdunuz.”
“bugün eve gitme yusuf şarkı söyle
dersten çıkmışsın bak elin yüzün tebeşir
yağmur yok dışarda hava çok güzel
gelirken bir çiçek çarptı alnıma
alnım bu yüzden ıslak
al bu şiiri önce dizelerine ellerini sil
dersten çıkmışsın bak elin yüzün tebeşir
yusuf beni dinlersen bize gidelim
karım var evde seni görünce sevinir
son günlerde bunalımlı bilirsin çocuk ev iş
çocuğa bir çukulata karıma nergis alırız
olmazsa bir şişe hititle ağzımızı kana bularız
sizinkilere haber verme istersen bir telefon aç
nasıl olsa tahmin ederler bizimle olduğunu
şöyle bir düşündüm de dünyayı ülkemizi kendim
kuşku ve korkuyla nasıl yaşarız böyle
bugün eve gitme yusuf şarkı söyle”
“Çok entellektüel bir yanı vardı. 90’ların başında hiç unutamadığım şeylerden biri Yaşar Kemal Edebiyatçılar Derneği -o zaman Ankara’da çok aktifti - ve birtakım sempozyumlar yapardı. Salih abinin bu sempozyumlardan birinde yapmış olduğu konuşmayı hatırlıyorum; olağanüstü bir konuşmaydı ve Yaşar Kemal’in de o konuşmadan çok etkilendiğini biliyorum.
“Bilgiyi değerli kılan insanlar vardır, Salih abi onlardan biriydi. Hayatı boyunca ona sığınmış ve onu aramıştı. Bundan da hiç erinmedi. Hep düşünceyle hüznü birleştiren bilgeliğiyle, ince bir gülümseyişle yaşamını sürdürdü ve öyle yaşadı.”
(TP)