*Fotoğraf: Zehirsiz Sofralar afişi
Kayseri'de iki yıl önce gıda zehirlenmesi şüphesi ile hastaneye götürülen ancak yapılan tüm müdahalelere karşın hayatını kaybeden 4 yaşındaki Saliha Çakır'ın adli tıp raporu ortaya çıktı.
Raporda, Çakır'ın yediği narda tespit edilen pestisitler (tarımda kullanılan zehirli maddeler) nedeniyle hayatını kaybettiği kanısına varıldığı ifadesi yer alıyor.
Saliha Çakır’ın ailesine başsağlığı diliyorum.
Bu üzücü olayın bir istisna olmadığını, aksine pestisit kullanımındaki başıboşluğun, artık bütünüyle işlemez hale gelmiş bir uygulama-kontrol-izleme sisteminin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’den Avrupa Birliği’ne ihraç edilen ürünlerde yapılan analizlerde çocuk sağlığı için çok büyük bir tehdit oluşturduğu için kullanılması yıllar önce yasaklanmış pestisitlerin hala tespit ediliyor olması, bu düşüncemin en önemli kanıtını oluşturuyor. Ancak bu konuya geçmeden önce pestisitlerin çocuk sağlığı için neden önemli bir risk oluşturduğuna kısaca değinmek istiyorum.
Çocuklar daha hassas
Pestisitler tarımda kullanılan zehirli kimyasal maddelerdir.
Genel olarak tarım ilacı olarak adlandırılsalar da, bu kimyasal maddelere "tarım zehri" demek daha doğru.
Tarım zehirleri kullanım sonrası gıda ürünlerinde, özellikle de meyve-sebze ürünlerinde kalıntı bırakır. Saliha Çakır’ın ölümüne de narda bulunan tarım zehri kalıntılarının yol açtığı dile getiriliyor.
Çocuklar zehirli maddelere bir yetişkine kıyasla çok daha hassastır. Vücut ağırlıklarının daha düşük ve iç organlarının gelişim sürecinde olması gibi nedenler onları zehirli maddelere karşı daha hassas kılar.
Bir ile beş yaş arasındaki çocuklar, vücut ağırlıklarının kilogramı başına yetişkinlere kıyasla üç ila dört kat daha fazla yiyecek yerler. Hızlı bir büyüme ve gelişme sürecinde olmaları nedeniyle bu gayet normal ve istenen bir durumdur. Ancak bu durum, yiyeceklerde bulunabilecek pestisitlere, ağır metallere ya da çevresel ortamlardan bulaşan çeşitli zehirli maddelere yetişkinlere kıyasla daha fazla miktarda maruz kalmaları sonucuna yol açar ve bu hiç istenen bir durum değildir; aksine kontrol altına alınması gereken bir kamusal sağlık problemidir.
Gıdalardaki ve sulardaki zehirli kimyasalları azaltmak, bebek ve çocuk sağlığını korumaya yönelik çalışmaların en önemli hedeflerinden biridir. Gıdalardaki ve sulardaki pestisit kalıntılarını azaltmak ya da ortadan kaldırmak da bu çalışmaların bir parçasıdır. Peki, bu çalışmaları yürütmekle sorumlu kurumlar olan Sağlık Bakanlığı (sularda) ve Tarım ve Orman Bakanlığı (gıdalarda) tarafından yürütülen çalışmaların etkinliği hakkında bir fikir yürütmek mümkün mü?
Bu soruya her iki bakanlığın yaptığı ve ortada bir problem olmadığını, her şeyin kontrol altında olduğunu belirten rutin açıklamalardan yola çıkarak bir yanıt vermek olanaksız. Olanaksız, çünkü her iki bakanlık da, yaptıkları çalışmalara dair ayrıntıları kamuoyuyla paylaşmak bir yana, Meclis’te bu konu hakkında verilen soru önergelerine bile doğru düzgün bir yanıt vermiyor.
Bir durum tespiti yapabilmek için ülke dışına çıkmak, örneğin ülkemizden ihraç edilen gıda ürünlerinde bir başka ülke tarafından yapılan analizlerde ne gibi tespitler yapıldığına bakmak gerekiyor. Bu konuda Avrupa Birliği’nin hızlı alarm sisteminde yer alan kayıtlara bakmak mümkün.
RASSF kayıtları ne söylüyor?
Ülkemizden Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilen gıda ürünleri ithalat yapan ülkede analiz ediliyor. Ürünler üzerinde yapılan pestisit kalıntısı analiz raporları “Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi (RASFF)” olarak da bilinen bir internet portalında tutuluyor. Bu kayıtlar kamusal erişime açık, yani isteyen herkes görebilir.
Son iki yılın kayıtları incelendiğinde ülkemizde kullanımı 2016 yılı Nisan ayında yasaklanmış olmasına rağmen klorpirifos isimli bir tarım zehrinin ihraç ürünlerinde hala tespit edildiği görülecektir.
Klorpirifos, Dünya Sağlık Örgütü’nce çocuklar için en tehlikeli 12 zehirli maddeden biri olarak niteleniyor. Avrupa Birliği üyesi ülkeler dahil olmak üzere dünya genelinde çok sayıda ülkede kullanımı yasak; ancak Türkiye’de kullanımının hala devam ettiği anlaşılıyor.
Kullanım miktarının 2016 yılındaki yasak kararından sonra daha da arttığını söylemek mümkün. Çocuk sağlığı için çok önem taşıyan bu mesele hakkında 2017 yılından bu yana Bianet’te o kadar çok yazı yazdım ki… (Link1, Link2, Link3, Link4, Link5, Link6, Link7, Link8)
Ne yazık ki geçen beş yıllık zaman zarfında hiçbir olumlu gelişme olmadı. Yasaklama ve piyasadan toplatma kararına rağmen tarımda klorpirifos kullanımı hala devam ediyor.
RASSF kayıtlarına göre, 2021'de Türkiye’den ihraç edilen gıda ürünlerinde yapılan pestisit analizlerinde uygunsuz çıkan örneklerin (toplam 273) yüzde 11’i klorpirifos kalıntısı içeriyor. 2020 kayıtlarında uygunsuz çıkan örneklerin (toplam 185) ise yüzde 10’u klorpirifos içeriyor. 2021 yılının narları henüz piyasaya çıkmadığı için bu yıla dair bir şey söylemek olanaksız ama 2020 yılında klorpirifos içerdiği için reddedilen ürünlerin dörtte birden fazlasını nar oluşturuyor…
Bu sayısal verilere bakarak, kullanımı 2016'da yasaklanan ve beş buçuk yıl önce piyasadan toplatılması gereken bir pestisit olan klorpirifosun hala kullanıldığını söyleyebiliriz.
Klorpirifos örneklerden sadece biri
Sadece tek bir pestisit, klorpirifos üzerinden meselenin önemini anlatmaya çalıştım. Üstte Türkiye’den ihraç edilen nar ürününe ait RASSF kayıtlarına girmiş bir pestisit analiz raporu yer alıyor. Rapora göre üründeki pestisit sayısı 9. Tespit edilen miktarlar çok yüksek. Raporda yer alan Carbendazim isimli pestisitin kullanımı 2017, Esfenvalerat isimli pestisitin kullanımı ise 2011 yılında yasaklanmıştı.
Carbendazim muhtemel kanserojen, mutajen ve üreme sağlığı için zarar verici. Esfenvalerat ise hormonal sistem bozucu olduğuna dair şüpheler ve arılara yüksek düzeyde toksik etki gösteren bir pestisit olduğu için yasaklandı. Sahada kullanımı yasak olmasa da en azından kâğıt üstünde yasak…
Ülke genelinde sadece bir ya da iki hafta içinde piyasadan toplatılabilecek bir tarım zehri olan klorpirifos yasak kararının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala kullanılıyor. Carbendazim ve Esfenvalerat da öyle...
Bu ve benzeri zehirli maddeler bebek ve çocuk sağlığı için büyük bir risk oluşturmaya hala devam ediyor.
Yüksek derecede zehirli bu tip kimyasalların ithalatı, üretim ve satışı -güya- sıkı sıkıya kontrol edilir. Bu tip kimyasallar ortalık yerde satılmaz, kolayca erişilemez ve bakanlıkça yetkilendirilmiş satış birimlerinde satılabilir ancak. Öyleyse yıllardır süregelen bu sorumsuzluk, aymazlık, beceriksizlik ve cana kasıt, özellikle de bebeklerin ve çocukların sağlığına kasıt nasıl açıklanır?
İncelediğim RASSF kayıtlarında klorpirifosun kimyasal olarak çok yakın akrabası olan “klorpirifos metil” hakkında da çok rahatsız edici tespitler var. Gözüme çarpan bir başka rahatsız edici nokta ise analiz edilen ürünlerde tespit edilen pestisit kalıntılarının çok yüksek düzeyde olması. Geçmiş yıllara uzanan bir değerlendirme yaparak bu önemli meseleleri ayrı ayrı ele almak gerekiyor. Detaylı bir çalışma isteyen bu meseleleri önümüzdeki haftalarda yazmaya çalışacağım; bir yerlere not düşmek, bu berbat siyasal dönemin sorumlularının neler yaptıklarını ve yapmadıklarını unutmamak, unutturmamak için…
Saliha Çakır’ın ölümünü münferit ya da talihsiz bir olay olarak görmeyi doğru bulmuyorum. Yanlıştır.
Toplumsal hayattaki çöküntü, yıkım ya da dağılma önce çocukları etkiler.
Hepimiz bir duralım ve hatırlayalım: Çocuklar kıymetlidir…
(BŞ/NÖ)
NOT: RASSF kayıtları gıdalardaki pestisit kalıntıları ile ilgili mevcut berbat durumu sergileyen örneklerden biridir. RASSF kayıtlarına dayalı bir durum tespiti yapmanın mevcut durumu değerlendirmek için yetersiz olduğunu söyleyecekler şu yazılara bakabilir: Link1, Link2, Link3, Link4, Link5, Link6, Link7, Link8, Link9, Link10, Link11, Link12, Link13, Link14, Link15, Link16, Link17, Link18, Link19