Bir insan bedenini, hem de tutsak edilmiş bedenini, yaşamdan kalan son şeyi olan canını yaşamının son savaş alanı olarak görüp de neden ölüme yatırır ki?
Hayatın hiç anlamı yok mu onlar için?
Sevmeyi bilmiyorlar mı?
Sevdikleri, çocukları, anneleri, babaları, komşuları, arkadaşları yok mu onların da?
Yoksa “şehitlik” peşindeler mi?
Tarihe mi geçmek istiyorlar?
İntihar mı etmek istiyorlar?
En temel insani duyguyu yani merhameti mi kullanmaya çalışıyorlar?
Bu soruları çoğaltabiliriz. Durmadan soruyoruz bu soruları kendimize ve de başkalarına, cevabı yokmuşçasına.
İnanın bizden çok önce bu soruları, 66 gün açlık grevinde kalan ve daha yaşının 27’sinde iken hayatını kaybeden Bobby Sands’e arkadaşı Papaz Don sormuş, Sands de ona, hayatına saygı duyduğunu söyleyerek "Hayatım benim her şeyim. Özgürlük her şeyim. Bu davaya sarsılmaz bir sevgi duyuyorum. Hayatımı tehlikeye atmam yapabileceğim tek şey değil Don. Doğru olan bu…" demişti.
Peki, hangi anne çocuklarının, inançları uğruna olsa da, ölümlerine göz yumar ki?
Yıl 1979. Yer Kuzey İrlanda’nın Başkenti Belfast.
“Demir Leydi” olarak anılacak olan Muhafazakâr Parti’nin lideri Margaret Thatcher, yapılan seçimlerde İngiltere başbakanı seçilir ve televizyonda bir konuşma yapar. Thatcher, konuşmasında İrlanda Kurtuluş Ordusu’nu (IRA) siyasi ve askeri olarak bitireceğini söyler.
Terry George’nin 1996 yapımı Some Mother’s Son (Bazı Annelerin Oğulları) filmi, bu konuşmayla başlar.
Senaryosunu Jim Sheridan ile George’nin birlikte yazdığı filmde Helen Mirren(Kathleen Quigley), Fionnula Flanagan (Annie Higgins), Aidan Gilen (Gerard Quigley), David O’Hara (Frank Higgins), John Lynch (Bobby Sands) gibi oyuncular oynar.
Thatcher’ın açıklamasından sonra İngiltere hükümeti Kuzey İrlanda’da baskı ve şiddeti dışarıda ve hapishanelerde artırır.
Bu baskı ve şiddeti de “izole etmek”, “kriminalize etmek” ve “demoralize etmek” adı altında üç ana strateji olarak yürütür.
Bu üç ana strateji doğrultusunda Kuzey İrlanda halkı izole edilecek, IRA militanlarına “adi suçlu” muamelesi yapılacak, IRA’lı tutsaklar kendilerine “tabi” edilecek, ortada bağımsızlık için verilen bir savaşın olmadığı, bunu yerine yok edilmesi gereken bir “suç” olduğu ifade edilecek.
Bu doğrultuda İngiltere Kuzey İrlanda’ya askeri yığınak yaparak kontrol noktaları oluşturur, IRA militanlarına karşı operasyonlar düzenler.
Hapishanelerdeki IRA’lı tutsakları da kendilerine tabi etmek için adi suçluların üniformalarını giymeyi dayatır. Ancak IRA’lı tutsaklar politik mahkûm olduklarını ifade ederek, battaniyelere örtünme ve yıkanmama eylemini başlatır.
Hapishanelerdeki baskı ve işkenceler artınca IRA lideri Bobby Sands’ın öncülüğünde 1981 yılında açlık grevi eylemi başlatılır. İşte bu açlık grevi eylemi birbirine zıt olan iki anneyi buluşturur.
İki anne
Kathleen Quigley, Kuzey İrlanda’da üç çocuğunu büyüten, Katolik bir okulda öğretmenlik yapan, şiddetin bir çözüm olamayacağına inanan, IRA’nın bağımsızlık mücadelesine de sıcak bakmayan bir annedir. Ancak oğlu Gerard bir IRA militanıdır ve anne Kathleen bundan habersizdir. Ta ki oğlunun bir İngiltere askerini öldürmek suçundan tutuklanacağını öğrenene kadar.
Annie ise bir oğlu devlet tarafından öldürülen, bir oğlu da IRA militanı olan, IRA’nın da mücadelesini destekleyen, topraktan geçimini sağlayan bir annedir. Onun oğlu Frank da Gerard ile birlikte bir İngiltere askerini öldürmek suçundan tutuklanır.
İki annenin oğlu Bobby Sands’in öncülüğünde Maze Hapishanesi’nde başlatılan açlık grevi eylemine katılır.
İki oğul da, tutsak edilmiş bedenlerini, yaşamdan kalan son şeyi olan canlarını yaşamının son savaş alanı olarak görüp ölüme yatırırlar.
Annelerin yürütülen mücadeleye bakış açıları farklı olsa da bedenlerini ölüme yatıran oğullara sahiptir.
İki anne başlangıçta birbirleriyle çatışsa da yan yana omuz omuza çocuklarının ölmemesi için direniş göstermeye başlar. Açlık grevindeki tutsakların taleplerinin kabul edilmesi ve seslerinin duyurulması için forumlara ve eylemlere katılırlar. Bildiriler dağıtırlar. İngiltere hükümetinden yetkililerle görüşürler. Bobby Sands’ın İngiltere Parlamentosu’na milletvekili olarak gitmesi için yapılan seçim kampanyalarına katılırlar.
Zaman geçtikçe anne Kathleen’in bakışı değişmiştir. Ancak, IRA’nın mücadelesinin yanında dursa da kendi içinde çelişkiler yaşamaya devam edecektir. Çünkü o, şiddetin çözüm olmadığına, İngiltere’nin işgal ettiği Kuzey İrlanda topraklarından gittiğinde de hayatının değişmeyeceğine inanmaktadır. Nitekim filmin sonunda açlık grevindeki oğlunu da yitiren anne Annie ona “Birileri bir şeyler yapmak zorunda. Sen sahip olduğun seçeneği kullanmışsın” diyecektir.
10 kişi yaşamını yitirir
Bobby Sands açlık grevini sürdürdüğü sırada 1981 yılının nisanında yapılan seçimlerde İngiltere Parlamentosu'na Sinn Fein partisinden milletvekili olarak seçilir.
Sands’ın açlık içindeki bedeni kademeli olarak erir ve açlık grevinin altmış altıncı günü "ben bir tarla kuşuyum" dediği kuşlarla birlikte çok sevdiği Belfast'tın kırlarına doğru uçar.
Onun başlattığı açlık grevi yedi ay sürer. Bu açlık grevinde dokuz kişi daha yaşamını yitirir. İngiltere hükümeti artan ölümler ve kamuoyu tepkisi sonucu IRA’lı tutsakların taleplerini kabul etmek zorunda kalır.
Terry George’nin filmi, Steve McQueen'in 2008 yapımı “Hunger” (Açlık) filmi gibi bize sert gelse de izlenilmesi gereken bir film. McQueen, IRA lideri Bobby Sands’ın hikâyesi üzerinden Maze Hapishanesi'ndeki yaşanmışlıklara kamerasını çevirirken, George ise hapishanenin dışında çocukları için mücadele eden annelere kamerasını çevirir.
İki filmi de izlerken farklı zaman ve mekânlarda da benzer şeylerin yaşandığını ve hala yaşanıyor olduğunu; etrafları panzerlerle çevrilen, yerlerde sürüklenen, coplanan, şiddete uğrayan annelerin de çocuklarının ölmemesi için mücadele ettiğini ama unutmadan, ama hatırlayarak izleyin.
Filmin künyesi
Film: Some Mother's Son (Bazı Annelerin Oğulları)
Yönetmen: Terry George
Senaryo: Terry George ve Jim Sheridan
Oyuncular: Helen Mirren, Fionnula Flanagan, Aidan Gilen, David O'Hara, John Lynch
Yıl: 1996
(KT/EKN)