Anneme, Mizgin’in annesine ve Cumartesi Annelerimize…
Cumartesi Anneleri 700. hafta from ümit kıvanç on Vimeo.
Yedi yüz hafta oldu.
Yedi yüz hafta… Ne kadar da kolay söylenip yazılıyor değil mi?
Üç sözcük oysa ki.
Kaç yıl? Kaç mevsim? Kaç ay? Kaç gün? Kaç saat? Kaç güneş? Kaç yağmur? Kaç kar? Kaç rüzgar? Kaç bakış? Kaç sessizlik? Kaç... Kaç… Kaç…
Kolay değil hani, hiç kolay değil.
O zamanlar, şu zamanlar, taa bu zamanlara kadar bütün zamanların insafsızlığında Allah’ın da bakışmalarındaki sessizliğini saymak hiç kolay değil.
Sıradan bir hayat değil bu çünkü. Sıradan bir yaşanmışlık hiç değil.
Hele bir düşünelim, bir anlığına annemizin sofrasında eksilen bir yüz olalım. Evde eksilen bir ses olalım. Yitirilen bir bakış olalım annemizde. O vakit yüreği, bakışları, gözleri ve elleri bize benzeyen oğullarını, kızlarını, sevgililerini, eşlerini bekleyen annelerin var olduğunu görürdük, duyardık ve hissederdik.
Milyon insan olduk. Milyon ayak, el, göz ve kulak, kulak ve göz olup geçiyoruz önlerinden bir cumartesi gününde. Bir bakış, küçük, küçücük bir bakış da olsa verdik mi onlara? Bakabildik mi, ellerinde tuttukları fotoğraflara? Buluşturduk mu, kaybettiklerinin bakışları bizimkilere benziyor diye öylesine uzaktan çaktırmadan bize bakan gözlerle?
Kaç Cumartesi Annemiz kaybedilenine kavuşamadan aramızdan ayrıldı, biliyor muyuz?
Yitiriliyor her şey, sessizce ve bir bir çoğalarak.
Son söz ve son sözcük, 7 Ağustos 2004 yılında devlet tarafından kaybedilen oğlu Tolga Baykal Ceylan’a, anne Kadriye Baykal Ceylan’ın yazdığı mektuptan olsun.
“Evlat gözleri sana benzeyen çocukları seviyorum şimdilerde öylece uzaktan uzağa çaktırmadan bakışlarında var mısın diye bakıyorum. Gülerken gözlerinin içi gülenlere, nefretsiz dupduru bakanlara bakıyor ve bakışlarına hayran oluyorum.
Tolgam elleri sana benzeyen çocukları seviyorum şimdilerde. Öylece uzaktan uzağa çaktırmadan bakıyorum sana benzeyenlere, çaktırmadan uzaktan öpüyorum. Yanlarına gitsem tutsam ellerini senin kadar sıcak mı zarif mi bilmiyorum. Öylece bakakalıyorum.
Yüreği sana benzeyen çocukları çok seviyorum şimdilerde. Nerede çıkarsız ve umarsız, nerede karıncayı bile incitemeyecek kadar ince yürekli, içi dışı aynı saydamlıkta birini görsem sen sanıyorum. Çaktırmadan ellerini gözlerini yüreğini öpüyor, öpüyor, öpüyorum. Koşsam gitsem artları sıra, ‘Tolga olur musunuz?’ desem; diyemiyorum. Öylece kalıyorum.
Mezarları belli olmayan çocukları seviyorum şimdilerde. Senin gibi, yaşamları çalınanları. Kah bir sokakta, kah bir karakolda, kah gizli işkence yerlerinde yargısız sorgusuz yok edilmiş olanları.
Sana benzeyen hikayelerin fotoğraflarına bakıyorum kahroluyorum. Bir gücüm olsa tanrısal ve çekip çıkarsam hepinizi karanlığın zulmünden. Ortaya çıktığı gün akıbetin bil ki bu, katilin sonu olacak. Ve inan ki ahımız yerde kalmayacak. Seni çok özledim ürkek güvercinim. Sana benzeyen çocukları çok seviyorum bugünlerde.” (KT/BK)
* Yazının başlığı Ahmet Kaya’nın Beni Bul Anne şarkısına aittir.
** Video: İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın 700. hafta için çağrı videosu. Çağrı videosunda Ahmet Kaya gözaltında kaybedilenlerin yakınlarının yürüttüğü mücadeleye destek vermek için söylediği "Beni Bul Anne" şarkısını Ceylan Ertem ve ona eşlik eden kayıp yakınlarından Besna Tosun, Maside Ocak, Serpil Taşkaya, İkbal Eren söylüyor. Ümit Kıvanç'ın hazırladığı videoda Ahmet Kaya'nın kaydı da bulunuyor.