Bundan on yıl önceydi, akşam eve geldiğimde kapıda babamla karşılaşmış o saatte dışarı çıkma isteğine şaşırmıştım. Düğüne gider gibi giyinmiş kuşanmış, traş olmuştu. Bu saatte nereye gittiğini sorduğumda, “apartman toplantısı var, yöneticiyi seçeceğiz oğlum, sen geç dinlen”, demişti.
“Ama baba ben veya hanım gitseydi, sen burada yaşamıyorsun ki, daha geleli bir ay oldu.”
“Olsun oğlum, siz işten geldiniz yorgunsunuz”, diyerek indi merdivenlerden, inerken de, “gözünüz arkada kalmasın, oyumu Kazım’a vereceğim, iyi insandır” dedi.
Engel olmak için geç kalmıştım, iki kat aşağı inmişti bile. Sabahında babamın dediği iki numarada oturan, nereden emekli olduğunu bilmediğim Kazım Bey yönetici seçilmişti. Sonraki ay aidatlar 100 liradan 150 liraya çıkmıştı birden. Dördüncü ayın sonunda apartman temizliği haftada birden ayda ikiye düştü. Bahçedeki çimlerin, ağaçların bakımı yapılmadığı gibi neredeyse kuruyacaklardı.
Uzatmayayım, kışa girdiğimizde kaloriferler yanmayınca Kazım Bey’in topladığı paralarla kaçıp gittiğini öğrendik. O kış çok soğuk olmuştu ve zor geçirmiştik. Sonrasında babam bize geldiğinde neden Kazım’a oy verdiğini sorduğumda; “Adam çok güzel konuşmuştu, ne dediysek evet demişti, bilseydim hayır derdim, hatta duvarındaki Kuran-ı Kerim kitabını indirip öperek üzerine yemin etmişti, nereden bilelim bu kadar dolandırıcı olacağını, kusura bakmayın oğlum, emekli aylığımı alın da gidip kömür alın” demişti. Ne babamı suçlamıştım ne de gidip kömür almıştım.
16 Nisan’da yapılacak olan “Başkanlık” seçimlerinde partilerden çok iki blok yarışıyor. Evet tarafını temsil eden AKP-MHP-BBP ittifakı, hayır tarafını temsil eden CHP ve HDP partileri. Ana hatlarıyla böyle görünse de iki tarafın içinde irili ufaklı dernek, oda ve partilerin olduğunu biliyoruz.
Eşit şartlarda bir tanıtım, propaganda olmadığı ortada. Hayır kanadının gülen yüzü olan HDP’nin eş genel başkanları milletvekillerinin 13'ü, belediye başkanları, ilçe başkanlarının çoğu içerde.
600'e yakın televizyon kanalı, buna ana akım medya kanalları dahil, bal satan paravan televizyon kanalları bile buna çanak tutmaktan geri durmazken, radyolar, gazeteler ve üç beş tane kalan bağımsız haber kaynaklardan gelen bilgilere göre evet propangandası yapanların arasına camiiler de katılmış görünüyor.
Hayır diyen ya tartaklanıyor ya gözaltına alınıyoryorken, eşkıya, terörist veya IŞID’le anılırken nasıl eşit şartlarda referendum yapılıyor anlamak zor. Evet diyen gibi hayır diyen de bu ülkenin vatandaşı ve aynı haklara sahipken neden biri terörist diğeri “cici” oluyor?
Bu referandum propagandasını yapanların kullandığı argümanlara bakınca her şeyi daha da net görebiliriz. Mesala evet diyenlerin kullandığı dil, kabadayı ve külhanbeyilere hasken ve kibirden besleniyorken, kucaklamazken ve tehditi eksik etmezken; hayırı yapanlar, daha çok son 15 yıldır mağdur olanların, itilip, ezilmişlerin, ötekileştirilmişlerin, dışlanıp horlananların mağdur edebiyatı yapmadan bütün o ihraçlara, açığa alınmalara, KHK’yle yargılamalara rağmen kırmadan, dökmeden, incitmeden ve nefret dilinden uzak durarak ve mümkün mertebede bağırmadan sesini duyurmaya çalışanların dilini kullanıyorlar.
Hayır diyenlerin kısıtlı imkanlarıyla kullandığı propaganda araçlarına şöyle kısaca bakarsak ufak da olsa ipuçları yakalamamız mümkün. Şu Hayır’ın içinde neler varmış gözatalım.
Hayır’da el emeği göz nuru var.
Hayır’da kadınlar var, güler yüz var, Frida Kahlo var!
Hayır’da işçiler, emekçiler var, kafa kafaya vermek var, yeter artık Allah’ım var!
Hayır’da hayal gücü var, sanat var!
Hayır’da evet’i süpüren çöpçüler var!
Hayır’da pudra kokusu var, bebek gibi güzel bir başlangıç var!
Hayır’da iki ayakkabısını da düşürmüş Sindirella var!
...
Ha, bu arada geçen gün babamı ziyarete gittim,
“Ne yapacaksın bu seçimde” dedim, “bunca şeyi bir tek adam düzeltemez oğlum” dedi. (HB/HK)