İshak Kocabıyık BTS Eski Genel Sekreteri, 10 Ekim yaralısı
“Akan suyu yakalayıp durdurmaktır meal” diyor sevgili Gülten Akın.
Kaç zamandır bu toprağın evlatları akan suyun peşinde koşup durdurmaya anlam çıkarmaya çalışıyor.
Kaç zamandır, bu ülkede insanların uykuları, sevinçleri, gökyüzleri evlatlarının ölüm haberiyle parçalanıyor.
Bu ülkenin, bu toprakların, Anadolu’nun, Mezopotamya’nın tarihi, katliamlar, haksızlıklar, evlatlarını toprağa veren anne babaların tarihi de değil midir?
Bütün bir ömrünü, olmayacak gerçekleşmeyecek adalet peşinde koşuşturan insanların ülkesi, toprağı buralar.
Yakın tarihimizin en kanlı katliamlarından biri 10 Ekim Ankara Gar Katliamı.
IŞİD eliyle gerçekleştirilen, Diyarbakır, Suruç katliamlarının en kanlı ve karanlık halkası. Ama bir o kadar da aydınlık, berrak.
7 Kasım 2016 da başladı bu katliamın mahkemesi. Bugüne kadar ise 50 duruşma yapıldı. Bu duruşmalarda katliamın nasıl örgütlendiği, kamu görevlilerin bu işteki sorumlulukları, alınmayan güvenlik tedbirleri, sümenaltı yapılan istihbarat raporları… Hepsi ama hepsi mahkeme salonunda açık açık anlatıldı müştekiler ve avukatları eliyle. Bulunulan her delil, soruşturmanın genişletilmesini ve kamu görevlilerinde dahil edilmesini gerektirir delillerdi.
Mahkeme hiçbirini dikkate almadı. Aynı mahkeme sanıkların her duruşmaya acılarını bir çiçek gibi taşıyıp gelen müştekilere ve avukatlarına ettikleri hakaretleri de görmezden geldi.
TIKLAYIN - 10 EKİM DAVASI: MÜTALAA İLE DEVLETİN SORUMLULUĞUNUN ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ
Bugün bu davanın karar duruşması.
Anlaşılmaz bir kararla bu güne kadar 50 duruşma yapılan Ankara Adliye binasındaki salon “güvenlik” gerekçesiyle yetersiz görüldü.
Bugün Sincan Cezaevi kampüsündeki mahkeme salonuna gideceğiz.
Kimin güvenliği nasıl sağlanacak bizce hala meçhul ama adalet sağlama nasıl olacak pek meçhul değil.
Savcı mütalaasından tutun da mahkeme başkanının kimi açıklamaları bu mahkemenin bir olup bittiyle kapatılmak istendiğinin işaretlerini taşıyor.
Evvela belirtmek ve kalın çizgiyle altını çizmek gerekir ki, ben de dahil olmak üzere davanın mağdurlarından, müştekilerinden hiç kimse intikam peşinde değil. Sanıkların bilmem kaçar yıl hapis cezası alacak olmasının da bir önemi yok.
Bu toprakların kanını suyla yıkamaya çalışan bizler, cezalandırma ile adaleti sağlamanın aynı şey olmadığını biliyoruz. Bu bilmenin ağırlığıyla da, yıllardır süren adalet arayışının sonuca ulaşmasını bir mücadele olarak benimsedik.
Dolayısıyla kimse bizi verilecek cezalarla sınamaya ya da kandırmaya kalkmasın.
Yüzlerce örnek içinde Madımak Katliamı, Maraş Katliamı, Roboski, Sevag Balıkçıyan davası, yakın zamandan Soma davası gibi örnekler aklımızdan çıkmayan hukuksuzluk ve adaletsizlik örneği olarak duruyor hala. Madımak hala yanıyor, Soma hala göçük altında, Maraş hala zulüm içinde, Roboski hala bombalanıyor, Sevag bir kez daha öldürülüyor.
Bu yazıyı okuyanlara sesleniyorum, bütün duyarlı insanlara, yol yordamı vicdanıyla bulanlara: sesimize ses verin, elimize el. Bu aynı zamanda geleceğimiz de demektir.
Geleceğimizin karartılmasına izin vermeyelim.
Çünkü 31 Temmuz 1-2 Ağustos tarihli duruşmada verilecek karar, aslında sadece bizim değil, bütün bir ülkenin de adaletle imtihanı olacaktır. (İK/HK)