1945 sonrası dünya-sisteminde, Hindistan, Birleşik Devletler açısından pek çok yönüyle rahatsız edici bir unsurdu. Soğuk Savaş'ta Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği arasındaki gerçek bağlantısız güçtü. Ve Birleşik Devletler, Hindistanlıların davalarını tutarlı ve açık sözlü biçimde savunmalarının değerini anlayamadı. Birleşik Devletler Hindistan'ın bağlantısızlığının fiili olarak Sovyetler Birliği'nin çıkarına olduğunu düşündü ve 1948'den sonra Hindistan'a karşı güçlük yaratmak için Pakistan'ı desteklemeye başladı.
Hindistan Ulusal Kongresi, Asya ve Afrika çapındaki hareketler için pek çok yönüyle model oluşturan bir ulusal kurtuluş hareketiydi. İlk Başbakan Jawaharlal Nehru'nun ve ardıllarının politikaları, bağlantısızlığı, her yerdeki anti-sömürgeci hareketlerin aktif bir şekilde desteklenmesini ve içeride değişik bir sosyal-demokrasiyi bir araya getirdi. Hindistan aynı zamanda askeri kapasitesini güçlendirmekle de ilgilendi. Birleşik Devletler Hindistan'ın askeri emellerine yardım etmeyeceğinden, Hindistan silahlarını ve uçaklarını Sovyetler Birliği'nden satın aldı, ki bu da Birleşik Devletler için daha da yıpratıcıydı.
Ne var ki, Hindistan kongresi 1970'ler ve 80'lerde diğer yerlerdeki benzer hareketlerin mustarip olduğu, aynı türden zedeleyici hayal kırıklıklarına uğradı. 1990'larda Kongre parıltısını kaybetti ve sağcı, Hint milliyetçisi bir parti olan Hindistan Halk Partisi (BJP) ülkeyi 1996'dan 2004'e kadar yönetti. Soğuk Savaş sonrası dönemde Kongre, ne bağlantısızlığa ne anti-sömürgeci dayanışmaya dair, ne de sosyal demokrasiyi anımsatan bir beyanatta bulundu.
Son beş yılda, iki ülkede de önemli değişiklikler meydana geldi. Bir tarafta Hindistan'ın ekonomik gelişmesi, onu ABD'nin bilişim taşeronluğunu yapan ana merkez haline getirdi. Bilişimden ve diğer işlerden önemli miktarda para kazanan, Birleşik Devletler'deki Hindistanlılar, Hindistan'la bağlarını korudular ve siyaseten muhafazakar bir grup olarak, Hindistan hükümetinin Birleşik Devletler ile daha yakın bağlar kurmasını sağladılar.
Diğer yandan, Birleşik Devletler Bush yönetiminin politikaları yüzünden politik olarak tecrit edilmiş hale geldi. Hindistan şu anda anketlerden Birleşik Devletler hakkında olumlu görüşlere sahip bir çoğunluğun çıktığı çok az sayıda ülkeden biridir. Bu demek değil ki, artık olumsuz görüşlere sahip çok büyük bir grup yok, fakat Hindistan, Birleşik Devletler'in Batı Avrupa, Güney Kore gibi geleneksel müttefiklerinden aksi istikamette gitmektedir.
Tüm bunlar, Hindistan ve Birleşik Devletler arasında yapılan görüşmelerden ABD'nin Hindistan'ın nükleer programına yardımı sonucunun çıktığı bu geziye zemin hazırladı. Hindistan, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı (Non-Proliferation Treaty) imzalamayı reddeden üç ülkeden biriydi. Şimdiye kadar, ABD'nin resmi duruşu Hindistan'ın nükleer programını sert biçimde kınamaktı ve Hindistan 1998'de nükleer denemeler yaptığında Birleşik Devletler Hindistan'a nükleer teknoloji ihracını engelledi.
Birleşik Devletler şimdi tutumunu tersine çevirdi. Bu antlaşmayla Birleşik Devletler, Hindistan'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı imzalamayacak olmasına rağmen, Hindistan'a hem nükleer yakıt hem de teknoloji satmaya razı oldu. Elbette ki yardım, nükleer enerjinin yalnızca barışçıl kullanılması şartıyla yapılacak ve kontrollerin yapılmasını sağlayacak, fakat sadece barışçıl kullanımı geliştiren tesislerin kontrolünü. Ve hangi tesislerin barışçıl, hangi tesislerin askeri amaçlarla kullanıldığına Hindistan karar verecek. Bush antlaşmayı "stratejik ortaklığın" bir başlangıcı olarak selamladı.
Hindistan'ın bu antlaşmadan elde ettikleri ortadadır. Nükleer Programlarını hızlandırmaları için ihtiyaçları olan teknik yardımı elde ettiler. Fiilen meşru bir nükleer güç olarak tanındılar ve BM Güvenlik Konseyi'ndeki beş daimi üyeyle az çok aynı sınıfa girdiler. Bunu elde etmek için neredeyse hiçbir şey vermediler.
Birleşik Devletler'in bu antlaşmadan elde ettikleri ise daha belirsizdir. Birleşik Devletler'in Hindistan'ı, Çin'in Asya'daki potansiyel askeri ve siyasi gücüne karşı bir dengeleyici unsur olarak geliştirmek istediği söyleniyor. Belki. Ve Birleşik Devletler bu yıllarda epey yetersiz olan bir şey yaşıyor, bir büyük güçten dostça bir kabul alıyor.
Fakat anlaşma anında hayli eleştiri topladı. Hindistan içinde, Birleşik Devletler'e yönelik jeopolitik eğilime karşı olanlar mutsuzlar, ve buna yasamadaki koalisyon ortakları da dahildir. Anlaşma, Birleşik Devletler'de de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı fiili olarak tasfiye etmesi sebebiyle politik yelpazenin tümünden eleştiri aldı. Ayrıca, tabii ki bu, Hindistan ile tam da aynı şeyi istediğinden beri İran'a yöneltilen iddiaların tüm temellerini ortadan kaldırmıştır. Ve tabii ki, Pakistan, Bush'un Birleşik Devletler'in Pakistan'la benzer bir düzenleme düşünmediğini hemen açıklamasından beridir hiç memnun değil.
Esas soru, bütün bunların sonucunun ne olacağıdır. ABD kongresindeki eleştiriler anlaşmanın onaylanma şartlarını kabul ettirmek için şimdiden dengelendi. Ve çok olasıdır ki, eğer üstün gelirlerse (ki olabilir) Hindistan şartları reddedecektir. Eğer bu gerçekleşirse, Hindistan hükümeti içinde Birleşik Devletler'e duyulan sıcak duygular muhtemelen kaybolacaktır fakat aynı zamanda Birleşik Devletler ve Pakistan arasında halihazırda gerilen ilişkiler daha da bozulacaktır.
Hindistan her halükarda ilerleme kaydedecektir. Rusya Hindistan'a nükleer yakıt satmayı teklif etti bile. Bu, Birleşik Devletler'in geçmişte önlemeye çalıştığı bir şeydi. Fakat Birleşik Devletler'in artık hiçbir iyi delili yoktur. Dahası, İran karşısındaki zayıf durumu şimdi oldukça kötüledi. Ve Kuzey Kore hükümeti şüphe yok ki bu duruma kıkırdayarak gülüyor.
Bu tarihi hamlenin sonucu, Hindistan için birçok artı ve ABD diplomasisi için ilave kötüleşmedir. Bu antlaşma, stratejik bir ortaklık yaratmaktan çok, ABD'nin jeopolitik durumunun daha da aşınmasına yol açacaktır. (IW/AT/TK)
* Türkçeleştiren Açalya Temel.