diyarbakır 5 nolu cezaevi'nde 1980-84 arasında yaşanan "vahşet dönemi"yle ilgili olarak kurulan, benim de içinde yer aldığım, diyarbakır cezaevi gerçeğini araştırma ve adalet komisyonu'nun çalışmaları beş yılı aşkın bir zamandır sürüyor.
komisyonun kamuoyuna da açıkladığı hedeflerden birisi, başbakan erdoğan ve akp'nin çeşitli milletvekilleri tarafından da kabul edilen, buranın bir "hafıza ve vicdan mekanı" olarak varlığını sürdürmesiydi.
çünkü toplum olarak hepimizin bu dönemin gerçekleriyle "yüzleşmemiz", yaşatılan işkence ve zulme maruz kalanlarla, onların yakınlarının ve olayı bilen toplum kesimlerinin fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak "iyileşmeleri" ve nihayetinde türk ve kürt halkları arasında gerçek bir "barışın yaratılması" sürecinde buranın bir "hafıza ve vicdan mekanı" olmasının büyük katkıları olacağı açıktı.
komisyonun çalışmalarını sürdürürken görüştüğümüz beşyüzün üzerindeki insanın, bu çalışmanın sonuçlarını duyurduğumuz çeşitli toplantılara katılanların ve bu amaçla gerçekleşen imza kampanyasına katılan yüz bini aşkın kişinin "ortak talebi" de bu doğrultudaydı.
aklın, muhatapların ve yaşayanların isteğinin gereğini yerine getirmemek ise olsa olsa bu doğruların tersinin istendiği düşüncesini doğuruyor. bu ise aslında o cezaevinin varlığını sürdürmesini sağlayan düşüncenin halen "egemen" olduğu anlamına geliyor.
bu yaklaşım yanlıştır ve ivedilikle değiştirilmeli, eğer bu konuda alınmış bazı kararlar varsa bunlardan vazgeçilmelidir.
bu düşünceyi değiştirmek üzere oluşan '12 eylül'ü yargılama platformu'nun bileşenleri olarak 30 eylül'de diyarbakır'da gerçekleşecek "miting"le bu doğruları ve talepleri bir daha dile getireceğiz.
tanıklıkları anımsamak
komisyon olarak yaptığımız görüşmelerde, söz konusu dönemde diyarbakır 5 no'lu cezaevinde buluna işkence ve kötü muamele mağdurlarından bir kaçının sözleri belki bu talebe arkasını dönenlerin uyanmalarını sağlayabilir düşüncesiyle sizlerle paylaşıyorum.
çünkü bu sözler "insan doğası"nı ve taleplerini oluştururken nasıl düşündüğünü bize gösteriyor:
...devlet beni kaybetti
"...ben bu devlete askerliğimi yapmışım, bu devlete vergimi veriyorum. bir suç işlemedim, adam öldürmedim, kimseye bir şey etmedim. neden bu kadar eziyet edildi bana? uygulamaları gördükten yaşadıktan sonra... işte bu yüzden devlet beni kaybetmiştir! bu devlet ne yaparsa yapsın beni kaybetmiştir! beni artık kazanamaz!" (..)
.... vahşet dönemini bu çağda yaşadık
"vahşet diyoruz, diyarbakır vahşeti. yani işkence, diyarbakır cezaevi hakkında, şu bu ifadeler, tanımlamalar yetersizdir, ama "vahşet" sözü uygundur. vahşet insanlığı evriminde bir dönemdir. biz bu dönemi bu çağda yaşadık. diyarbakır cezaevi de işkencede, uygulamada, baskıda bir vahşettir. bu bu tanım bize aittir." (..)
....zulüm olmasaydı, anlatmazdım
"bu diyarbakır cezaevi'nin kürtleri kürt yaptı. yani öyle yani. herkesin bir düşüncesi var, herkesin bir fikri var ayrıdır yani, bu diyarbakır bu 12 eylül kürtleri kürt yaptı. ve de bu acı olmasaydı, bu işkence olmasaydı, bu cezaevi olmasaydı, işkenceler yüzünden arkadaşlar kendilerini yaktılar, ne ben seni tanırdım, ne sen burada olurdun. çoktan birbirimizden ayrı olurduk. yani bana zarar gelmeden, ben işkence görmeden, ben şimdi burada ne anlatıyorum, bak şimdi burada ne anlatıyorum, bana yaptığı işkencenin, zulmün gününü anlatıyorum. bana bu zulüm olmasaydı, bana anlattıramazdın."(..)
...sessiz kalmamak lazım
"...açıkçası sindirilen, korkutulan bir toplum olmaktan çıkarılmamız lazım. yani kürtler olarak biz bunun acısını çektik. çünkü biz hem tanıktık, hem sanıktık, hem mağdurduk, yani her şey bizdik. ben kendime diyelim ki o cezaevi koşulları içerisinde kısa bir süre kaldım, yani 2 yıl gibi bir süre kaldım. o iki yıllık süre içerisinde ben kendim hiçbir zaman insana muamelesi görmedim. yani belki kalbim insandı ama orada insanlık uygulaması görmedim yani. hiçbir uygulama görmedim insani yönden. yani belki ben rahatsızlandım da, arkadaşlarımın yardımıyla da lavaboya gittim geldim, ama devlet adına hiçbir şefkat, devlet adına topluma kazandırma amaçlı hiçbir şey görmedim yani. yani bu yüzden insanlarımızın gerçekten yapılanlar karşısında sessiz kalmaması lazım."(..)
... diyarbakır unutulamaz
"keşke film haline getirseler, insan 2 dakika izleyemez. kürt halkını ayağa kaldıran o işkencelerdir. ben içindeydim. çıkanların yüzde sekseni dağa çıktı. devletin yanlış politikası. 5000 kişi içerdeydi, akrabaları ve arkadaşlarını hesaplayın. kimse düşmanlık üretemez. ... diyarbakır asla unutulmaz, sonsuza kadar yaşayacaktır. orada yaşananlar, etraftaki evlerde yaşayan insanlar hiçbir zaman huzurlu yatamadılar... o günleri hafızalarından atamazlar. "(..)
... beynimde film gibi canlandı
"bir ara diyarbakır'a gittim. arkadaş dedi en güzel yıllarının geçtiği yere bakalım dedi. korkunç hissettim kendimi, 87 başlarıydı. arkadaş arabayla etrafı dolaştırırken yaşadıklarım beynimde film gibi canlandı. görmek istiyorsun ama görünce de çıldırmamak için güçlü irade gerek. anılar, o işkenceler, o şartlar aşayan bilir, anlatılan yalan gelir." (..)
....görülürse, bilinirse kardeşlik gelişir
"insanlara gerçeği anlatılmak isteniyorsa, kürt ve türk halkın kardeşliği isteniyorsa, kürtlere yapılanları türklere göstermeliyiz. bu gösterme işini de türkler yapmalıdır... aziz nesin diyarbakır'a gitmiş, bu diyarbakır cezaevini anlatmışlar, 'kürtlerin bayağı hayalperestliği gelişmiş' demiş ya. aziz nesin'in bu lafı geçerli olur. ama türkler bunu gösterirse, türk halkı buna inanır. inandığı zaman türk ve kürk halkının kardeşliği gelişir. demokrasi mücadelesinin asıl hedefi de budur." (..)
....üzerime düşeni yaparım
"bu konuda bana düşeni yapmak isterim. bu hem tarihi sorumluluktur, hem kişisel sorumluluktur. hem de varolan, bilinen şeylerin kaydolması açısından güzel bir şeydir. benim yapmak isteyip de yapamadıklarımı şu anda birileri organize şekilde yapılıyorsa, memnun oluruz. ben daha önce buna katkı bulunamadım, tam anlamıyla bulunamadığım için kendim için de eksiklik hissediyorum. fakat bu saatten sonra bana bir şey düşerse, eski yapımla, derken, yani böyle fedakar, veren, bir ana olma şeyiyle bana düşen ne varsa... doğru olan her şey, kabulümüz."(..)
....hâlâ insanız
"bizler sadece bu uygulamaların tanıklarıyız, yaşayan tanıklarıyız. yaşadıklarımı hiç kimsenin yaşamasını istemiyorum. gerçekten hatırlanmayacak bir yaşam. şu yönüyle hatırlanması gerekiyor insan olarak girdik, insan olarak çıktık, hala insanız." (..)
....anlattığım için utanç duymuyorum
"yani bazıları belki utanır sıkılır, ama ben gerçekten hiçbir uygulamadan ne sıkıldım ne utandım. çünkü üzerimde herhangi bir suç yokken, hiçbir kanıtları yokken bile ben bu kadar eziyet edildi, ben bunu anlatmaktan utanç duymuyorum yani, sıkılmıyorum. bu olayların, cezaevinde yaşanan uygulamaların anlatılmasından yanayım. yani niye herkes içine sinsin, herkes saklasın, konuşmasın, ee bu ne olacak? yarın öbür gün, başkasını alıp daha kötüsünü insanlara yapacaklar. yani, bizim gibi insanların, diyelim ki bir takım şeylerin farkına varmış insanların konuşması lazım. yani tepkilerini en azından dillendirmeleri lazım. yani bazen belki bu konuda bazı insanlar çekingen davranır. belki işte yarın ne olur korkusuyla hesap yapıyorlar ama, bu yanlıştır, insanın konuşması lazım. yani biz konuşan toplum olmalıyız" (..)
hafıza ve vicdan mekanları barışmayı sağlar
" 'vicdan mekanları' vatandaşların insan hakları ve toplumsal refaha katılmalarına olanak sağlayarak, hafızalaştırmanın gücünü ve potensiyelini demokrasi için kullanmaya çalışıyorlar. geçmişin hafızasını canlı tutmaya yönelik kamusal eser ve etkinlikler, farklı topluluklar arasında yeni diyaloglar başlatarak veya yeni kuşaklara geçmişten çıkartılan dersleri aktararak, uzun vadede daha yaygın demokratik kültürlerin kurulmasına katkı sağlayabilirler. geçmişin hafızasını canlı tutmaya yönelik eser ve etkinlikleri savunanlar, çatışmacı geçmişlerle yüzleşmenin, insan hakları ve insan onuruna dayanan bir ulusal kimlik inşaatının asli bileşenlerinden olduğunu ve böylesi inisiyatiflerin harap edilmiş bir toplumun yeniden inşaasına önemli katkılar sunabileceğini düşünüyorlar. ister yerleşik bir demokraside, isterse yeni kurulmakta olan bir demokraside olsun, geçmişi görmezden gelmek ve mağdurlar için hakikat ve adalet politikaları oluşturmaktan kaçınmak, istikrarın ve barışçıl ilişkilerin tesis edilmesini engellemekten başka bir işe yaramaz." (*)
bu doğru saptamalar, bu sözler benzer süreçleri yaşayanların diyarbakır cezaevi gibi yerleri hafıza ve vicdan mekanları olarak var edenlerin deneyimlerinden çıkan sonuçları yansıtıyor.
komisyonumuzun ve 78'liler girişimi'nin sözcüsü sevgili celalettin can'ın da her zaman söylediği gibi "diyarbakır cezaevi de, kürtlerin toplumsal hafızasında yoğun acı yüklü sembolik bir yere ve öneme sahiptir."
bu mekanın 1980-84 döneminde 12 eylül darbecilerinin kürt halkına yaşattığı işkence ve vahşet koşullarını sergileyen, mağdurları onurlandıran, toplumu bir daha aynı şeylerin yaşanmaması yönünde eğiten, dolayısıyla hatırlatan, toplumsal hafızanın bir halkın süregelen inkar ve yok edilmesi değil, olumlu ve yapıcı yönden yeniden kurulmasına katkıda bulunan, barış ve kardeşlik sembolü bir insan hakları müzesi'ne dönüştürülmesi bu gerçeği yaşayan ve bilen herkesin ortak talebidir.
dünyanın pek çok ülkesinde böyle mekanlar var, bizde de var:
ankara'da ulucanlar cezaevi bu tür bir "müze"ye dönüştürülmüşken, sinop cezaevi son haliyle bir "müze" olarak korunurken, istanbul sağmalcılar cezaevi boşaltıldıktan sonra herhangi bir şey yapılmadan dururken, diyarbakır 5 no'lu cezaevi'nin yıkılması ve yerine alışveriş merkezi ya da okul yapılması düşüncesinin, buradaki "belleği", dolayısıyla "vicdanı" yoketmekten başka olamayacağı açıktır.
şu unutulmamalıdır: diyarbakır cezaevi, kürtlerin uğradığı katmerli haksızlığın, adaletsizliğin, bir halkı halk yapan direniş ruhunun kahramanlarının cisimleşmiş ifadesidir. diyarbakır cezaevini yıkarak kürtlere karşı işlenmiş bir insanlık suçunu unutturamazsınız. kürt halkı bunu asla kabul etmez.
işte o yüzden burası bir "hafıza ve vicdan mekanı" olmalıdır. işte o yüzden koşul ve olanağı olan herkesi, yarın 78'liler girişimi ile diyarbakır cezaevi gerçeğini araştırma ve adalet komisyonu'nuın da içinde yer aldığı çok sayıda mesleki örgüt, sendika, sivil toplum kuruluşunca oluşturulan 12 eylül'ü yargılama platformu tarafından; "12 eylül askeri müdahalesini yapanlarla işbirlikçilerinin yargılanması ve diyarbakır 5 nolu cezaevi'nin insan hakları müzesi olması talepleriyle" diyarbakır istasyon meydanı düzenlenecek mitinge çağırıyorum. bu aynı zamanda bir tarihsel görev ve sorumluluktur. (ms/as)
(*) sebastian brett, louis bickford, liz ševčenko, marcela rios
kaynak: "memorialization and democracy: state policy and civic action" konferansı, ınternational coalition of historic site museums of conscience