Tam 20 sene geçti. 20 sene önce bugün, olmaz sanılan bir şey oldu, yapılamaz sanılan bir şey yapıldı. ABD'nin Irak işgalini Türkiye üzerinden gerçekleştirilmesini garanti altına almak için Meclis'e getirilen tezkere reddedildi.
Meclis’teki milletvekilleri, o gün Ankara'da dev bir mitingle meydanları dolduran savaş karşıtları, küresel savaş karşıtı hareketin aktivistleri büyük bir şaşkınlık içindeydi. En şaşkın olan ise muhtemelen, ABD başkanı George W. Bush, onun neoconları ve İkiz Kulelere saldırıyı Ortadoğu’nun ezilen ve yoksul halklarına karşı bir intkam savaşı başlatmak için kurulan savaş koalisyonuna üye devletlerin yöneticileriydi.
Savaş karşıtı kararlılık
1 Mart 2003’ten bir süre sonra hikayesini içeriden bir bakışla anlatmaya çalıştığım savaş karşıtı harekete dair kitabın tanıtımında yazıldığı gibi: “2002 yılının baharında, Bush dünya kamuoyunu Irak’a karşı planladığı saldırıya hazırlamaya çalışırken, bütün dünyada güçlü bir savaş karşıtı hareket ortaya çıktı. Böyle bir şey dünya tarihinde ilk kez oluyordu. İlk kez, henüz savaş fiilen başlamadan, küresel çapta savaş karşıtı bir hareket yükseliyor, savaşı engellemek istiyordu. Türkiye'de de, örgütlü olsun bağımsız bireyler olsun, başlangıçta sayıları az olan bir grup insan, savaş gerekçelerinin sahteliğini daha ilk andan itibaren fark ederek, kararlı bir şekilde ‘Savaşa Hayır” dediler ve yıl boyunca kendi gündelik hayatlarını askıya alıp savaşı engellemek için var güçleriyle geniş bir kampanya örgütlemeye giriştiler. Özellikle 1 Aralık 2002 mitinginden sonra bir kartopu etkisi ortaya çıktı. Savaş karşı sağduyu bütün Türkiye'ye yayıldı.”
Gerçekten de bu sağduyu, başka bir deyişle halkın savaşa karşı duyduğu öfke, ifade bulabileceği, açığa çıkabileceği örgütsel ve politik araçlar yaratılabilmiş olduğu için küresel savaş karşıtı hareketin bu en büyük zaferinin temeli oldu.
Tezkereye hayır diyenler iktidar böldü
1 Mart 2003 günü savaş tezkeresi Meclis'te reddedilmeden önce, Ankara'da Sıhhiye Meydanı'ndaki dev savaş karşıtı gösteride çoktan reddedilmişti. Miting kürsüsünden mecliste tezkereye ne diyorsunuz arkadaşlar sorusuna on binlercemiz ellerimizi kaldırarak “Hayır!” yanıtını çoktan vermiştik. Alandaki yüz bin kişi alana gelemeyen milyonlarca insanın azimli savaş karşıtı ruh halinin temsilcisi gibiydi.
Denilebilir ki AKP iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan açısından toplumsal muhalefet karşısında ilk büyük yenilgilerini 1 Mart 2003 günü aldılar. Daha sonra Gezi’de benzer bir başka yenilgiyi daha tadacaklardı. 1 Mart yenilgisinin AKP açısından kritik önemi iktidarın bütün düzeylerinde derin çatlaklar yaratmış olmasıydı. Meclis’te tezkerenin yeterli çoğunluğu kazanamamasının nedeni de bu çatlaklar ve AKP içerisindeki net siyasal bölünmeydi.
ABD’ye takılan çelme
1 Mart toplumsal muhalefetin muazzam bir zaferiydi. İşgalci ABD'ye takılan etkin bir çelmeydi öncelikle. Dünyanın istediği ülkesinde istediği gibi asker konuşlandırabileceğini sanan bu emperyalist devlet, Irak işgalinde Türkiye'yi alışılageldiği gibi ailesinin çiftliği olarak kullanma “şansından” mahrum kaldı.
1 Mart ABD'nin işgale dair bütün savaş stratejisini değiştirdi, işgalin bu ülkenin planladığı gibi gitmesini engelledi ve belki de Irak halkının işgale karşı örgütlediği direnişe önemli bir destek sunmuş oldu.
İki etken
Bu zaferin arkasında iki etken vardı. Birincisi, küresel antikapitalist savaş karşıtı hareketti. Bu muazzam, sıradışı, bir dönemi sonlandıran ve yepyeni bir dönemin kapısını aralayan küresel bir eylem silsilesinin ifadesiydi. 1999 Kasım'ında ABD Seattle'da bir araya gelerek Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) toplantısını basan, bu toplantıyı karar alamaz hale getiren sokaklardaki hareket, ABD'nin ustası olduğu devlet şiddetinin yoğunluğuna rağmen geri adım atmayan birlik içinde çeşitlilik zemini olarak daha önce tanık olduğumuz, içinde yer aldığımız hareketlere çok benzemiyordu.
Medyada ilk kez 1999 yılının Haziran ayında Londra'da mali kuruluşlara karşı düzenlenen protestolarda kullanılan “antikapitalizm” terimi Seattle direnişi ile birlikte küresel bir olgu haline gelmişti. On yıllar süren bir sessizlikten sonra, içinde yaşadıkları sistemi reddeden ve sayıları giderek artan insanların, yepyeni bir kuşağın yepyeni eylem biçimleri ile, kampanyalar ve doğrudan eylemle nitelenen hareketiyle karşı karşıyaydık. Bu hareket kapitalizmin bütün zirvelerini eleştirisiyle yerle bir ediyordu.
Küresel sermayenin bütün buluşmaları bütün kıtalarda antikapitalist gösterilerle engellenmeye çalışılıyor, teşhir ediliyor ve işlemez hale getiriliyordu.
“Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim!”
“Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim” sloganı hareketin ruhunu gösterirken, mücadele içerisinde yan yana gelen çeşitli kurumlar ve bireyler tartışmalarını kıtasal sosyal forumlar halinde ve giderek Dünya Sosyal Forumu çatısında örgütlemeye başladılar. Kapitalizmi görülmemiş bir keskinlikle eleştiren bu hareket, ABD'nin Afganistan ve Irak işgal planlarıyla kapitalizm arasındaki bağlantıları hızla kurarak kendisini savaş karşıtı bir harekete dönüştürdü.
ABD'nin Vietnam Savaşı sırasında yıllar içinde açığa çıkan savaş karşıtı hareketten daha büyük bir savaş karşıtı hareket, “Benim Adıma Savaşma” diyerek küresel bir güç haline gelmişti. Özellikle 15 Şubat 2003'te dünya tarihinde eşi benzeri olmayan küresel savaş karşıtı eylem, bir emperyalist süper güç olan ABD'nin karşısında başka bir süper gücün, küresel savaş karşıtı hareketin, boyutlarını göstermişti. Atlantik’den İzlanda'ya kadar eş zamanlı olarak dünyanın 600 kentinde birden gerçekleşen eylemlere 30 ila 40 milyon arasında insanın katıldığı tahmin ediliyordu.
15 Şubat hareketi işgali durduramasa da bu işgalin hiçbir meşru gerekçesi olmadığını göstererek, ABD'nin Irak'ta uğrayacağı yenilgiyi garanti altına almıştı.
Bölünmeleri aşmayı başarmak
1 Mart, 15 Şubat'ın üzerinde yükseldi.
Türkiye'deki savaş karşıtı hareket dünyadaki savaş karşıtı hareketin kopmaz bir parçası olmayı başardı.
1 Mart zaferinin ikinci nedeni ise yepyeni birleşik mücadele zeminlerinin inşa edilmesiyle, tüm ezilenlerin kapitalizme ve savaşa karşı öfkesini örgütlemenin mümkün olduğu fikrini ısrarlı bir mücadele ile kabul ettirilebilmesiydi. Hareketi inşa ederken önümüzde Kürt sorununun karmaşıklaşan boyutları etrafında süren tartışmalarını yarattığı bir engel vardı. Yani hareketin Kürt-Türk bölünmüşlüğünü aşması gibi bir sorunu vardı. Bir de 28 Şubat 1997 yılında gerçekleşen postmodern darbenin ardından oluşturulan laik-dindar bölünmesi gibi bir sorun vardı.
Bu bölünmeleri aşarken de hareketi en başından beri inşa edenlerin enternasyonalizm, Kürt sorunu, laik-dindar kutuplaşması gibi sorunları politik açıdan net ve doğru yanıtları vererek ele alması, hareketin birliğinin önemine yapılan vurguyla milliyetçiliğe karşı çıkan, ezilen Kürt halkı ile yan yana olmayı çok önemli gören, darbe mağduru olan kitlelerle buluşmanın yaygın bir savaş karşıt hareket olma konusunda kritik bir önem taşıdığının farkında olan aktivistler olması hem hareketin birliğinin zedelenmemesini hem de doğru politikaların harekete yön göstermesini garanti altına aldı.
Aktivistler ve sendikalar
Hareketin birliğinin sürekliliği çok önemliydi. Bu birliği korumakta hem adını andığım aktivistlerin kararlılığının hem harekete katılan binlerce bağımsız aktivistin birlik konusunda yaptığı basıncın hem de özellikle KESK-DİSK-Türk-İş, TMMOB, TTB, Hak-İş işçi sınıfı ve çalışanların en önemli sendikal ve meslek örgütlenmelerinin harekete tavizsiz bir şekilde sahip çıkması çok belirleyici bir öneme sahip oldu. Eski, yeniye ayak uydurdu ve işçi sınıfı tüm gücü ve olanaklarıyla sahneye çıktı.
Aradan geçen 20 yıl sayısız mücadelenin içerisinde yer aldığımız kocaman bir sınıfsal kamplaşma dönemi aynı zamanda. Fakat 1 Mart'ta zirvesine çıkan savaş karşıtı hareket hem ABD’ye hem de AKP’ye ve devlete meydan okumuştu. Bu meydan okuma bugün de en önemli ihtiyaçlarımızdan. Putin’in kanlı Ukrayna işgali ve NATO’nun sürekli genişleme çabalarının yarattığı emperyalist yıkım her an daha da boyutlanabilir. Nükleer bombaların kullanımından söz edilen bir yıl oldu 2022 yılı.
Öte yandan 1 Mart zaferini inşa eden hareket, aynı zamanda Gölcük depreminin yarattığı acılardan sonra inşa edilmişti. Şimdi Maraş merkezli 11 ili kapsayan deprem ve bu depremin bir felakete yol açmasına neden olan rejim, yine büyük meydan okumaları zorunlu kılıyor.
Bunu başarabileceğimizin de kanıtı 1 Mart 2003 aynı zamanda. (ŞK/AS)