Küresel ısınmanın boş gezenin boş kalfalarının hobisi olmadığı artık kesinleşti. Binlerce bilim insanından oluşan büyük bir kalabalık, “0 noktasına" yaklaşmakta olduğumuzu söylüyor. Yani iklim değişiminin tedrici bir seyir izlemekten çıkıp ani iklim değişimi evresine ulaşmamıza az kaldı.
Dünyanın sıcaklığı 1800’den bu yana 0.8 derece arttı. Bilim insanları sıcaklığın 2 derece artması halinde ani iklim değişiminin başlayacağını söylüyorlar. Yani 1.3 derecelik bir artış geri dönülmez sonuçlarla karşılaşmamıza yol açabilir. Diyalektik burada da devreye giriyor, nicel birikimler nitel dönüşümlere yol açmaya devam ediyor hala. 200 yılda dünya ısısının 0.8 derece artmış olması 1.3 derece artışın 400 yılda gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Gelmiyor çünkü dünyada artık çok daha fazla sera gazı salımı var.
Geri dönülmez noktaya sıçradıktan sonra nasıl bir yaşam olacağı konusunda rivayet muhtelif ama bunun, bildiğimiz yaşam olmayacağı çok açık. Dikkat ederek bakılırsa, zaten uzun bir süredir, bildiğimiz dünyanın o dünya olmadığı da görülebilir. 2003 yılında sıcak hava dalgasının Fransa’da çoğu yaşlı 3 bin kişinin ölümüne neden olması nasıl açıklanabilir?
Isı dalgaları artıyor. Dünya yüzyıllardır en sıcak günlerini yaşıyor ve her sıcak dalgası başta yaşlılar ve çocuklar olmak üzere on binlerce insanın ölümüne neden oluyor.
Büyük çaplı yıkımlar yaşanıyor, türler ortadan kalkıyor.
Dünya üzerinde bir yandan kuraklık artıyor ve daha yaygın alanları etkisi altına alıyor. Diğer yandan ise seller ve onlara bağlı olarak toprak kaymaları artıyor.
Yağmurlar artık tahrip edici. Kasırgaların hem sayısı artıyor hem de şiddetleri.
Küresel ısınmaya bağlı göçler çoğalıyor. Avrupa’da iklim değişimine bağlı göçmenliği engellemek için yeni silahlı bürolar kuruluyor.
Kuraklık açlık getiriyor. Tarım alanları daralıyor. Tarım ürünlerine büyük zamlar geliyor. Kapitalizmin varoluşunun kopmaz bir parçası olan gıda krizi ve açlık, iklim değişimine bağlı olarak daha da derinleşen bir felaket haline geliyor.
Vergi dışı karları milyarlarca dolarıbulan Exxon-Mobil en büyük ilk on şirket arasında yer alan şirketler, karlaından 6 milyar dolar ayırsa, küresel açlık krizinin çözümü yönünde çok önemli bir adım atmış olur. Hükümetler bütçelerinin %1’ini iklim değişimine karşı tedbirlere ayırsa, sorunun çözümü için radikal bir adım atılmış olur. Ama bu yaklaşım, şirketlerin ve hükümetlerin insanlığın ve canlı yaşamının iyiliği için çalışabilecek yapılar olduğu naif düşüncesinden üreyen bir ütopya. 2008’in sonlarında başlayan küresel krizin sonucunda çöken şirketleri kurtarmak için trilyonlarca doları aktaran hükümetler, yeni bir enerji, yeni bir ulaşım, yeni bir barınma yapılanmasıyla çözülebilecek iklim değişimi sorununu çözmek için adım atmaktan her zaman çekinecekler. Karl Marks, vakti zamanında devletlerin egemen sınıflar adına çalılan bir komite olduğunu boşuna söylememişti.
Jonathan Neale, “Amerika’nın derdi ne?” isimli kitabında, ABD’deki imalat sektörü firmalarının yaptıkları her bir dolarlık yatırım karşılığında elde ettikleri 25 sent karın, sonraki on yıl boyunca 15 sente, 1980’li yıllarda ise 13 sente gerilediğini vurguluyor. Devletlerin onlar adına çalıştıkları egemen sınıfların kar oranları radikal bir biçimde çökerken, kar oranlarının düşmesi eğilimine karşı icat edilen yeni liberal politikaların çöküşü ise 2008 yılında “Lehman-Brothers”ın ve tarihin gördüğü en büyük kamulaştırmanın (siz bunu şirket kurtarma diye okuyabilirsiniz) şahsında tescillenmişken, iklim değişiminin çözümü için kendiliğinden adım atmayacakları kesin.
Bu yüzden kapitalizm insanlığı iki krizle yüz yüze bıraktı. Bir yandan iklim krizi, bir yandan kapitalizmin kar oranlarının düşmesinden kaynaklanan kriz.
25 Nisan’da Küresel Eylem Grubu’nun düzenlediği miting, iklim değişimi konusunda insanlığın vereceği en önemli mücadele yılı olan 2009’daki ilk eylem olacak. 2009’un sonunda Kopenhag’da, Kyoto Protokolü’nden sonra nasıl bir uluslar arası anlaşmanın hazırlanacağı, şirket lobileriyle içli dışlı hükümetlere bırakılmayacak kadar ciddi bir konu çünkü.
“Güneş, rüzgar, bize yeter” diyenler mi etkili olacak, her şeyi sermaye birikiminin ihtiyaçlarına göre düzenleme meraklıları mı? 25 Nisan’a siz de katılın, yanıtı şirketler değil bizler verelim.(ŞK/EÜ)
* Şenol Karakaş, Küresel Eylem Grubu.