onu şimdi 100. kez oynayacağı oyunu kumbaracı 50’nin sahnesinde ilk sergilediği sırada tanıdım. kulislerin tozunu yutmuş, kalaslarını taşımış, eski bir tiyatro meraklısı, sonrasında da gönüllüsü olarak yaptığını izlerken hem büyük keyif almış, hem de izledikten sonra içindeki tiyatro aşkını, heyecanını, izleyene de geçen “umudunu” ve en çok da “içtenliğini” fark etmiştim.
bitince kutladım onu, salonu dolduran herkes gibi. ilerken bir söyleşi yapma düşüncesi aklıma gelmişti ve bunu onu kutlarken ona da söylemiştim. bunu gerçekleştirmek ancak “yüz”üncü oyunun öncesinde gerçekleşebildi.
onun içtenliğini sorularıma verdiği yanıtlarda siz de göreceksiniz. yer bulur musunuz bilmiyorum ama onu izleyin mutlaka... sonra da “maskeler” üzerinde düşünün bence...
oyuncu merve engin
dışarıya yansıyan ‘çocuk yüzü’nden kaynaklanan bir de çocuk yanın olduğunu düşünüyorum. ilk kez 10 yaşında da sahneye çıkmışsın, merve nasıl bir çocuktu, o zamanlar da ‘oyuncu’ muydu?
merve sosyofobik bir yaratılmış. çok insan tanır ama hepsi ile içli dışlı olamaz. korkar. bu yüzden gece hayatı yoktur. üç beş arkadaşı ve kahve sohbetleri vardır.
çocukluğumda da böyleydi. herkesi tanırım ama sohbet edemem. oynamak benim için sahnede -kendimi en güvende hissettiğim yerde- kolay oldu hep. ama bunun dışında yaramaz bir çocuktum oyun oynamayı severdim. çocuk oyunlarından bahsediyorum. ben mahalle kültürü ile büyümüş şanslı çocuklardandım. hani şu ezan okununcaya kadar vıcık vıcık terleme, üstünü başını gerekirse kirletme hakkına sahip olan...
‘ben gerçekten tiyatrocu olacağım’ dediğin zaman ailen, çevren nasıl karşıladı? şimdi izlediklerinde nasıl tepki veriyorlar?
annem çok korktu. parasız kalmamdan. yoksa bir karşı çıkış o cephede yoktu. sorun akrabalardı. onlar da benim ‘evde kalmamdan’ korktular. hâlâ evlenmedim diye arkamdan konuşuyorlardır; ‘biz dediydik diye’...
ilk izlediğim o ana gideceğim: hazırlıklarını yaptın, seyirciler içeriye alındı. salon ışıkları yanıyor. sahnedesin, salonun ışıkları söndü ve sahneyi aydınlatan projektörler yandı. tam ilk andaki duygularını merak ediyorum. bir oyuncu -sen- o anda ne hisseder?
bilmiyorum. her seferinde oyun öncesinde falanca sebepten dolayı oyun iptal deseler hani, çok mutlu olacağım gibi geliyor. yüreğim ağzımda değil elimde sahneye çıkıyorum. korkuyorum bu sefer olmamasından. sağlıklı bir duygu değil ihtimal ama. nerdeyse 100. oyun olacak, hâlâ ilk sahneye çıktığımda bir süre heyecanımı kontrol edemiyorum. elim ayağım titriyor. bazen aşağıdan görünecek kadar çok.
ama oyun başlayınca çok seviniyorum. dünyanın en heyecan verici ‘evcilik oyunu’. homo ludens’ten öteye geçememiş bir ben için daha ne lazım ki şu hayatta...
hiperaktif ve bir o kadar da eğlenceli bir insan olduğunu düşünüyorum; brecht tiyatronun bir eğlence olduğunu söyler. aslında izlerken senin de eğlendiğin açık. ‘tiyatro ve eğlenmek’ üzerine neler söylersin?
çok eğleniyorum! ev arkadaşıma ‘merve evde de bu kadar hiperaktif mi’ diye sormuşlar bir sefer. evet. öyleyim! hele ki, sevdiğim insanlara karşı hiç üşengeçliğim yoktur. mutlu olmak eğlenmek için taklalar atarım. oyunumdan ağız dolusu kahkaha ile çıkıldığında kendimi kahraman gibi hissediyorum -çizgi film kahramanlarından bahsediyorum, yanlış anlama olmasın!- çok zor hayatlar yaşıyoruz. hepimizinki kendisine ağır. zaman zaman sıkıcı. bir yerlerde eğlence yaratılmalı. insanlar gündelik sorunlarından başlarını kaldırıp nefes almalı.
tiyatro politiktir
söz oyunu |
merve'ye bir de bazı sözcükler söyledim ve yaptığı çağrışımları sordum. sözcükler ve onun yanıtları şöyle: brecht: uyanmak için masallar ödül: seyirci gülmek: renkleri farketmek van: soğuk, güzel çocuklar güzel insanlar gezi parkı: açık mı şu an? 1984: doğum tarihimden önce gorge orwell'ın aklıma gelmesi korkunç mu en çok oynamak istediğin rol: eyvah yine aynı soru! cesaret ana: gezinin güzel anneleri aşk: en büyük güç. sevgili: her şeyim. televizyon: -haber - evet inatla çağrışımı bu!- |
tiyatro sahnesinin "politik" bir alan ve tiyatronun da "politik" bir eylem olduğunu düşünüyorum. katılıyor musun?
kesinlikle! bu ihtiyaçtan doğmuştur zaten tiyatro. kendi çapında bir anarşistlik bir olan düzene baş kaldırması gerekir. tüm bu yenilenen yasalara rağmen bir yolunu mutlaka bulmalıdır üstelik. çok klişe de olsa insana insanı anlatıyorsak, bir sebebimiz olmalı.
politik olmakla siyasetle ilgilenmek arasında ortak noktalar olduğu gibi, bir birinden başka kavramlar olduğunu unutmadan. siyaset yapmadan politik olmak gerekir. başkaldırmak. ironi ile işaret etmek.
peki sence politikacılar birer oyuncu mu? eğitimli bir tiyatrocu olarak onları başarılı buluyor musun?
bizim siyasetçilerin hiç biri iyi oyuncu değiller. kimsenin kandığı da yok artık. ama başka şeyler var; çıkar var mesela. çıkarları için haklı görmeye çabalayan insanlar var. türkiye’de bu çıkar mevzusu korkunç. beni ikna eden oyuncu yok doğrusunu isterseniz.
bir yerel seçim yaklaşıyor, kentleri en iyi yönetecek olanı değil de en iyi "oyuncu"yu seçecek olsaydık sen oyunu kime verirdin, seçilenlerin çoğu sence hangi partiden olurdu?
siyaset zor iş. demokratik olmaya çalışmak, tek bir çizgi tutturmak ve kurallar herkese uygulamak. kimse bu kadar duygusallıktan arındıramaz kendini. insani küçük hataların büyük gemilerle yer değiştirdiği bir ülke burası.
dedikodu seven, kendi mutsuzluğu ile başkalarından intikam alıp, herkesi yalnızlaştırmak isteyenlerin ülkesi burası. gücüm yettikçe sokaklarda insanca bir yaşam için sloganlar atacak, bunun karşılığında başıma geleceklere razı olacağım.
ama ne komik, nasıl da güzel kandırıyoruz kendimizi, ihtiyaçlarımız ve yaşamsal düzenlerimiz üzerinden. hepimiz oyuncuyuz. gezi zamanı.. elimizden bırakamadıklarımız yüzünden bugün bu durumdayız. savaş ve kavgadan bahsetmiyorum.
yapmamaktan ve yapmadıklarımıza yaşam kaygılarımızla sığındıklarımızdan. herkes sorsun kendine, şimdi çalıştığın iş ne, neye hizmet ediyorsun, neden?.. acayip cevaplarımız olmalı çoğunluğumuzun. kaygılarımız üzerinden. o yüzden oyuncu yok! kimse kusura bakmasın. çıkarlar var ve bu çıkarlar üzerinden yürüyen siyaset meseleleri. bir de, ne olur ne olmaz hainlikleri var, dijital ortamda oy çoğaltma kaygıları gibi.
maskeler ve politikacılar
‘kıyıya oturmanın böylesi’ oyununda commedia del arte'nin orjinaline yakın bir örneği sergiliyorsun. oyunda çok güzel masklar var. merve engin'i o maskelerin ardındayken bile tanımak mümkün. politikacıların yüzlerindeki maskelere dair değerlendirmelerin ne? eğlenceli ve onları bu bakımdan başarılı buluyor musun? sence onların tiyatrocu öğretmenleri, eğitmenleri, yönetmenleri var mı?
maskeleri mi var! yani bir gün o maskeleri çıkınca sahici insanlara dönüşecekler, vicdanları ortaya çıkacak ve yaşanan bunca şeyi görmezden vazgeçecekler anlamına mı geliyor?
ben insanın içinin dışına ne yaparsa yapsın sızdığına inananlardanım. burada maske yok. olsa hepimiz bilirdik. aslında iyi insan cümlesini hepimiz içimizden bir sefer kurardık. maske bu, bir yerde oynama yapıverir, bir sefer yüze tam oturmayıverirdi.
sence onların tiyatrocu öğretmenleri, eğitmenleri, yönetmenleri var mı?
hitler’in varmış öğretenleri. biz de hocalar var mı bilmiyorum ama aslansın kaplansın kesseler acımaz diyen bir güruh ‘işbilir’leri var...
gezi direnişi sırasında sanırım oralardaydın, twitlerinden izledim. gezi direnişiyle ilgili ne söyleyeceksin? orada da oyun, eğlence, farklı bir yaşam ve yaşamın her anını dolduran geleceğe dair bir şeyler söyleyen bir çok ‘tiyatro’ da vardı?
gezi direnişi. söylenecek çoook söz var. iyisiyle kötüsüyle. umut var tabi. hiç bir şey eskisi gibi değil, korku duvarları yeniden örülse de yeni yasalarla; artık kendine daha çok güvenen bir topluluk var. toplumun önemli bir kısmı. ses çıkarmaktan korkmayan kısmı.
ben o ara oyuncu olduğumu unuttum. herkes kadar gaz yedim, kimilerimiz gibi coplandım ama su ile ıslatılma konusunda şanslıydım. sadece bir sefer. o da serinlemek için. övünmek gibi olmasın biz bağımsız tiyatrocular zaten hep birliğizdir. birbirimize destek oyunları oynarız, herkes herkesin eksiğine koşar, yanında durur. bunun için bizim geziye ihtiyacımız yoktu. gezi de iyi gelen şey, tüm partilerin ve inanışların yan yana durmasıydı. saygının geri gelmesi. kimsenin inanç değiştirmeden, birbirini aşağılamaması.
bu buluşma sana bir tiyatrocu olarak "bir başka umut" verdi mi?
bana asıl umut veren neydi biliyor musunuz? onur yürüyüşünün kalabalığı. çok kalabalık olması. çok ciddi bir kesim, artık insana inanıyor dedim. insan! insanın insana inanması demek, yenidenler demek. yeniden varolmak demek. sevginin geri gelmesi demek. insanın kendi mutsuzluğunu başkaları ile iyileştirebilecek olması demek. daha neler neler...
onun oyununu yapmayı hiç düşündün mü?
gezi’nin oyunu yapılıyor zaten. ben gezi öncesinde de erkan-ı devlet ile ilgili cümleler kurdum hep. yeni oyunum ben ettim sen etme de tüm intikam çeşitlerinden bahsederken, siyaseten alınan intikamlardan da bahsediyoruz. ve bunu sadece türkiye üzerinden değil, tekerrür eden tarih üzerinden yapıyoruz. politik oyuncular olarak biz zaten gezi öncesinde de benzer cümleler söylüyorduk. benim gibiler için yeni bir şey olmadı. biz yine bir şeyler söylüyoruz; artık lafımız biz istesek de istemesek de geziyi kapsıyor. gezi bir ışık kaynağı idi. bire bir oyununu yapmak için, sonuç bekliyorum. ya umutların tükenmesini ya da zafer hikayesini anlatmayı. ama şimdi değil bugün değil.
tiyatro yapmak
merve engin'in biyografisi |
2006'da hacettepe üniversitesi devlet konservatuvarı'ndan mezun oldu. 2007 yılında scuola internatzionale comico attore'den mezun olduktan sonra antonio fava'nın yazdığı ve yönettiği 'pulcinella's war' adlı oyunda fava'nın partnerliğini yapmaya başladı ve chicago second city dahil birçok farklı ülkenin sahnelerinde oynadı. 2008-2009 sezonunda duru tiyatro' da duru-impro 'şah-mat'ta akbank sanat tiyatrosu 'jose rivare'nın dali göndermeleri içimi ısıtıyor'unda oynamış bu süreçte talimhane tiyatrosu' nda yapımcılık yapmıştır. 2010 yılında akbank sanat - yeni kuşak tiyatrosu'nda 'ben patronum'da oynadı. şu an tek kişilik gösterisi kıyıya oturmanın böylesi ile gösterilerine devam etmektedir. direklerarası xi. ödüllerinde en iyi tek kişilik prodüksiyon ödülü aldı. kişisel sitesi: http://www.merveengin.com |
yakın geçmişte iki oyun daha oynadın, ikisiyle ilgili de ‘olumlu’ değerlendirmeler, okudum. onlar da sürecek mi?
repertuar oyunu kıyıya oturmanın böylesi. diğer oyunlar sezonluk. üretebilmek için bitirmek gerekiyor.
geleceğe dair projelerin ne?
ben hep bir yerlerde birileri ile tiyatro yapmak istiyorum. daha çok görünür olup daha çok kitlelere meramımı anlatmak istiyorum.
tiyatro zor bir uğraş, bunu tek başına yapmaya çalışmak ise kuşkusuz çok daha zor. ama sen bunu yapıyorsun. bu bir tercih mi yoksa zorunluluk mu?
aslında ekiplerle de iş yaptım. sahne hal'in iki ayrı projesinde oynadım mesela. kalabalık ekip. ben benimle aynı cümleler olan herkesle oynayabilirim. büyük küçük rol kaygım da yok. tek kişilik oyunlar devam ediyor, çünkü galiba böyle bir dil kurduk: ‘merve bir de solo işler yapıyor gibi’. yoksa hep tek başıma değilim. ince işçili yapabildiğimiz oyunlarda oynamayı daha çok isterdim. salona bir kez yerleşip, oynamak. eldeki malzemelerle değil de gerekli olan malzemelerle oyun yapmak. ama bu durumdan da mutsuz değilim. güzel insanlar ve güzel bir ekiple hayat sahiden çok güzel.
politikacıların sanatçıların rolünü çaldığı ve sanatı "tükürülecek" bir şey olarak gördüğü, elinden geleni yapmaya çalışıp, kendi emir ve komutası altına almaya çalıştığı bir dönemde tiyatronun, büyük gruplar halinde varolması olanaksız ama, ben senin yaklaşımını merak ediyorum. nasıl koşullarda ve ortamlarda tiyatro yapmak isterdin?
tiyatro yüzüne tükürülmek istendiği zaman tam olarak doğru yerde duruyor demektir. burda direnmeye devam!
türkiye dışında başka yerlerde de tiyatro yaptın, biliyorsun, dünyada bu işler nasıl? bu konuda da bilgi, deneyim ve düşüncelerini sorsam...
oralar buralara göre daha huzurlu :) ama daha zor. mesela, tek kişilik bir oyunun türkiye’de tutması ile avrupa’da tutması arasında çok fark var. avrupa’da başlarken tutunmak daha zor. türkiye'de daha kolay. ama avrupa’da tutundunuz mu artık hep varsınız. türkiye ise kişisel ilişkilerinizle alaşağı edilmeniz işten değil.
elbette bu cümlelerimi sürekli kendini geliştirme isteğinde ve disiplinindeki oyuncular üzerinden kuruyorum. böyle kocaman kocaman cümleler kurmak istemem; hepi topu 6 yıl oyunlar oynayıp, dersler verdim. bu ülkeden farklı olarak orda kurallar herkes için geçerli, buradaysa sadece bizim gibi düşünmeyenler için.
kıyıya oturmanın böylesi
son olarak 100. oyununu oynayacaksın, sitende yazmışsın biraz ama duygularını da paylaşır mısın bizimle...
bu oyun benim kıymetlim. bir sürü cümlem var. kendimi en muhalif hissettiğim işlerden biri; çok konuştuğum için aldığım tehditler de aldım her oyun mecburen yinelenen gündeme dair unutturmak istemediğim cümleler de söyledim, söylüyorum. van’da da oynadım, italya’da da..
cihan puşi takması sebebiyle içeri alındığında puşisi ile gelene 5 lira indirim yapmış, açık açık örgütlendiğimizi iddia ettim, başbakan’la uzlaşmak için, yazdığı oyundan ilham alıp [-mas-kom-yah (mason-komunist-yahudi)] oyunumun adını değiştirdim; “kıy-ot-böy”
çok duygusalım! bir video hazırladık, youtube’da var. galata meydanında çekildi. “kıyıya oturmanın böylesi 4. yılında” diye. bu oyun hakkında en çok yazı çıkan oyunlardan biri.
yıllar içinde binlerce broşür ve afiş dağıtıldı. 80 küsur oyun istiklal üzerinde oynandı. Hala bilmeyenler var. çok var. ama 100. oyun. bir bağımsız tiyatronun bunu yapması. bireysel olarak bile olsa, hala seyirci bulması. bana çok garip geliyor. cebimde hiç para yokken özellikle ilk yılı sadece ondan kazandığım para ile, geçinmem. ne bileyim. bir de önümüzde 4 oyun var, şu dört oyunu kalabalık kalabalık geçirmek istiyorum.
27 mart'ta kapılar kırılsın seyirci kendine oturacak yer bulamasın istiyorum. bu kadar tanınmadığım yerden 100. oyuna ulaşmamı sağlayan herkese ama herkese teşekkür ediyorum!
çok teşekkürler merve, nice “yüzüncü oyunlara” diyelim. (ms/yy)