Ben de gazetelerin okur sayfalarına ya da ombudsmanlara yazılar yazarak görüşlerimi bildiriyorum.
Belediye hizmetlerine ilişkin aksamalar için dilekçeler yazıyorum. Güncel kitapları okuyorum.
Bulmaca çözüyorum.TV'deki tartışma programlarını ve belgeselleri izliyorum. Arada eşimle birlikte kadın programları ve dizileri izliyorum.
Arkadaş ortamlarında bazı düşüncelerimi ortaya atarak kendimi akıl gücüyle ayakta tutmaya çalışıyorum.
Böyle işlere kendimi verip çalışırken, eski beden gücümün yokluğunu daha az hissediyorum yada düşünmüyorum.
Eğer bir gün bu yazı-çizi işleriyle yada sevdiğim diğer işlerle uğraşamayacak duruma gelirsem, yattığım yerde düşünmekten de yine keyif alır mıyım bilmiyorum ama...
Şimdi eylemli olarak katılıyorum yaşama
Şu anda sürdüğüm yaşam eylemli olmama olanak veriyor hiç değilse...
Ben çalışırken bir müsteşarımız vardı -Allah rahmet eylesin- Ahmet Bey adında... "Kendisini işe veren, çalışan , üreten insan, yaşlılığın ne zaman geldiğini fark etmez... Birden çöküvermez... Yavaş yavaş ayrımına varmaksızın yaşlanır ve ağır ağır söner..." derdi. Gerçekten ağır ağır söndü . Ben de öyle sönmek için çaba harcayacağım.
Ağır ağır sönmeye başladım
50'li yaşlardan sonra beden sağlığında değişimler başlıyor.
Koku alamıyorum eskisi gibi. Tat alma duyumda da azalma oldu. Artık yemeklerin tadından daha çok görüntüsü ilgilendiriyor beni.
Mekan algımda da biraz azalma başladı gibi. Bazen eşgüdümde zorlanıyorum sanki. Uzağı zaten uzun süredir göremediğimden gözlük kullanıyorum.
Aydınlık sonrası karanlığa girdiğimde uyumum güçleşiyor. Gazeteyi yüksek sesle okuyorum, düzgün konuşmama destek olsun diye.
Kas gücümün azaldı, artık eskisi kadar hızlı hareket edemiyorum. Diz ve dirseğimdeki kıkırdak ve eklemlerimde kireçlenme var, eskisi gibi esnek değil.
Hafiften kamburluk da başlıyor gibi. Sinir sistemim de yaşlılıktan payını aldı. Artık reflekslerim ve tepkilerim daha yavaş ve daha az etkili. Strese karşılık verme yeteneğim de azaldı.
Gerilemeleri doğal kabul ediyor, reddetmiyorum böylece kendimi kolluyorum aklımca.
Bu fiziksel değişikliklere karşın şimdilik psiko-sosyal uyumumda önemli bir değişiklik yok.
Ben bu olumsuzlukları, gerilemeleri doğal kabul ediyor, reddetmiyorum böylece kendimi kolluyorum aklımca.
Organizmamın fizyolojik yapısına dayalı akıcı zekamın azaldığını, ama toplumsal deneyimlerle kazandığım billurlaşmış zekamın arttığını düşünüyorum.
Bir-iki yaşıtım arkadaşımdaki bunama beni ürküttü pek çok. Belleğimi yitirmekten çok korkuyorum, bu yüzden. Nörolog kontrolünde ilaç kullanıyorum uzun süredir. Şimdilik fazla bir sorun yok gibi.
Ses belleğimde hiçbir değişiklik yok. Yakın olayları anımsamada nadiren zorlanıyorum. Tanımakta da güçlük yok. TV'yi yüksek sesle izlediğimi fark ettirdi küçük oğlum geçenlerde. Dikkatimi yoğunlaştırma da bazen zorlanıyorum. Düşünme ya da yaratma yeteneğimde de bir gerileme yok ama...
Ben belleğimi gençken de şimdi de çok çalıştırmaya çaba gösteriyorum. Yani başarılı olduğum alışkanlıklarımı sürdürüyorum.
Doğaya kafa tutulamayacağını biliyorum .
Olgun bir meyve olarak -zamanı geldiğinde- ağaçtan düşeceğimi, doğaya kafa tutulamayacağını biliyorum ama; benden 11 yaş genç olan eşimin benden önce olgunlaşıp, düşmesini hiç istemiyorum.
İnsan çok yaşayınca, görmek istemediği bir çok şeyi görüyor. Bence yaşlılığın en sevimsiz yönü; insanın başkalarına sıkıntı vermesi yada onlara bağımlı kılınması. Çok şükür şimdilik kendime yetiyorum , eşimle birbirimize yeterliyiz.
Yaşama izleyici değil, katılmacıyım...
Edilgen ve bağımlı bir insan olmadım hiç. Yaşama izleyici değil, katılmacı oldum hep. Sınırlarımın azaldığını kabul etmekte zorlanmayacağımı düşünüyorum, şimdiye değinki gelişmelerin ışığında.
Yaşlılığın yükünü taşımak ağır elbette genel olarak. Ama kişinin mutlu ve kaliteli bir yaşam sürme yeteneği yoksa yetişkinlik de zor bir dönemdir kanımca.
Anlayamadığım bir şey de uzun bir yaşam sürmek isteyenlerin yaşlandıklarında yakınmaları. Bence suç yaşta değil, huyda.Ilımlı olan, hırçın olmayan kişilerin yaşlılığı da keyifli oluyor. Bilgililik ve erdemlilik yaşlılıkta keyif veriyor.
Beni en çok yaş ayırımcılığı etkiliyor. İnsanları sırf yaşlı oldukları için sistemli bir ayırıma tabi tutma ve kalıplara sokma yani. "Yaşlı bunaktır. Düşünce ve davranışları katıdır. Ahlak anlayışları eski modadır" gibi.
Kategorize edilmiş davranışlar anlayacağınız. Genç kuşaklar bizi, kendilerinden farklı görüyor. Keşke yaşlıların kendini yenileme yeteneklerine daha fazla inanç ve güven duysalar.
Kandilimi hiç yağsız bırakmadım ben. Yaşamla, kendimle ve sevdiklerimle ilgiliyim ve de özenli.
Gençliğimdeki gücümü yitirmiş olmayı çok da önemsemiyorum. Şimdiki mevcudiyetimi kullanmalıyım. Herhangi bir işe kalkışırken, buna gücümün yetip yetmeyeceğini düşünüyorum.
Yani gücümü iyi yönetiyorum. Yetişkinliğim de bedenimi hoyrat kullanmamın karşılığını şimdi güçsüz olmamakla alıyorum.
Kandilimi hiç yağsız bırakmadım ben. Yaşamla, kendimle ve sevdiklerimle ilgiliyim ve de özenli. Kendimi yenilemeyi seviyorum. Ruhumu da taze tutuyorum hep. Yaz tatilinde torunum Selçuk bilgisayar kursu verecek bana. Şu İnterneti yaman merak ediyorum. Temmuz ayında üç aylığımla ikinci el bilgisayar alacağım.
Ben karıma hala aşığım. Bu gün eğer bu denli mutlu ve keyifli isem bunda en az benim kadar onun payı da var. Ayaklarına oje sürmüyorum ama! (ŞD/BA)
_____________________________
* Yaşlılık deneyimlerini Sosyal hizmet uzmanı Şadiye Dönümcü bir yaşlının ağzından öyküleştirdi.