Adli Yıl açılış törenindeki konuşmasında Yargıtay Başkanı Ali Alkan “hukukla sınırlanmamış bir yönetimin” vatandaşlar için büyük bir tehdit olduğunu söylemiş. Haklıdır, hukukla sınırlanmamış yönetim, despottur. Hukukun, yönetimleri sınırlayan gücünün tek güvencesi kuvvetler ayrılığıdır ve bunun doğal sonucu da yargı bağımsızlığıdır.
Ama Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı evvel zaman içinde memleketin birinde var olduğu rivayet olunan bir hikâyedir.
“Denetim ve denge sisteminin en önemli sacayaklarından biri olan bağımsız yargı da, demokratik sistemlerde bireylerin hak ve özgürlüklerinin çoğunluğun tahakkümüne karşı en büyük güvencesidir. Yürütmenin etkisi altında olan bir yargının, keyfi ve hukuka aykırı eylem ve işlemlere karşı gerçek bir denetim ifa etmesi beklenemez. Böyle bir sistemde hiç kimsenin hak ve özgürlüklerinin koruma altında olduğu da söylenemez.”
Konuşmadaki doğru olan asıl gerçek budur. Yargı yürütmenin etkisindedir. Yargı keyfi ve hukuka aykırı eylem ve işlemlere karşı gerçek denetimi ifa edememektedir. O halde Türkiye’de yargı bağımsızlığı hikâyedir, hak ve özgürlükler koruma altında değildir.
Yargıtay Başkanı konuşmasında; “1943 yılından beri yapılan adli yıl açış konuşmalarının ortak noktasını kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı oluşturmuştur. Bu konuda Anayasa ve yasalarda düzenlemeler yapılsa da demokratik hukuk devleti diye tanımladığımız ülkelerdeki yargı bağımsızlığı standartlarını bir türlü yakalayamıyoruz. Yürütmenin bir kısım temsilcileri, yetkili soruşturma makamları tarafından verilmiş bir talimat olmadan yargıya polis operasyonu yapılabileceğini kamuoyu önünde açıklayabilmektedir. Yargıyı isteğe göre dizayn etmek için yargı kurumları üzerinde baskı oluşturulmak istenmesi, yargının kendi içerisinde yapacağı seçimlere ilişkin müdahale girişimleri endişeyle karşılanmaktadır. Buna karşılık yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti olmadan gelişmiş ülke olunamayacağına ilişkin düşünce sahiplerinin olması da bizleri ümitlendirmektedir.”
Ne derseniz deyiniz; zamanında ses çıkarmadan, tepki göstermeden susarsanız; olup bitenlere karşı tepkisiz ve sessiz kalırsanız; yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin altını oyanların yaptıklarına ortak olmuşsunuz demektir.
Hiç şaşılacak bir şey değil... Yargıtay Başkanının dediği gibi “yargıya polis operasyonu yapılabileceğini kamuoyu önünde” açıklayan yürütmenin bir kısım temsilcileri daha dün yargıya yapacağını yaparken nerelerdeydiniz de, şimdi şaşıyorsunuz. Sakın şaşırmayın. Şair Orhan Veli’nin “Gemliğe doğru denizi göreceksiniz sakın şaşırmayın” dizelerindeki gibi bir şaşkınlığa benzemez bu durum… Operasyon yaparlar mı yaparlar, sonra denizi mi görürüsünüz başka yerleri mi pek bilinmez…
Yargıtay Başkanı olarak adli yıl açılış konuşmasına “Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Sayın Adalet Bakanım” sözleriyle konuşmaya başlamak, ne kadar iyi olurdu… İstemez miydiniz? Yine aynı konuşmaları yapar, Yürütmenin yargıya müdahalesinden bahseder miydiniz?
Hangi nedenle, ne dediniz ve neden dediniz bilmiyoruz ama…
Adli yıl Açılış konuşmasından sonra NATO zirvesine katılmak üzere yolda giderken Cumhurbaşkanı gazetecilere diyor ki; “Yargıtay Başkanı, Yargıtay’ı kendisi idare etmiyor. Kendi ifadesi de budur. Benim konuşmamı Başkanlar Kurulu hazırlar ifadesini bizzat bana yanımda Adalet Bakanı da olduğu halde etmiştir. Devir teslim öncesindeki ziyaretinde. Başkanlar kurulunuz konuşma metninizi hazırlayabilir. Benim konuşmalarımı ekibim hazırlar ama editörlüğünü ben yaparım. Tamamen benim kontrolümden geçer. Eğer Yargıtay Başkanı yarın ben sadece spikerlini yaptım derse çok ayıp olur. Demek ki; sen o konuşmayı kabullendin, çıktın yaptın. Bu ne demektir? Sen bir defa yargı olarak yasama organına, yürütme organına karşı bir tavır takınıyorsun(…)” (Milliyet. 5 Eylül 2014. Sayfa 18)
Doğru mudur? Adli yıl açılış konuşmanızı Yargıtay Başkanlar Kurulu mu hazırladı?
Cumhurbaşkanına yanıt verecek misiniz? Yasama ve yürütme organına karşı konuşmakla onlara “karşı bir tavır” mı almış oldunuz?
Yargıdan bazı yargıçlar Başbakan ile Adalet Bakanını ziyaret etmişler, konuşmuşlar ve hatta maaş meseleleri dâhil! Sonra da fotoğraflar çektirmişler, gazetelerde yayımlandı. Başbakan yargının sorunlarını meslektaşlarınızdan dinlemiş birisi olarak “Kendimi teslim edeceğim bir yargı istiyorum” sözleriyle hukuki güvence arıyor.
Konuşmanızda ifade ettiğiniz görüşlerinize katılıyorum… Yargı bağımsızlığı standartlarını bir türlü yakalayamıyoruz. Yargıyı isteğe göre dizayn etmek istiyorlar. Yargı kurumları üzerinde baskı oluşturuluyor. Bütün bunlar apaçık, gözümüzün önünde olup bitenler. Bütün bunlar önceden olup bitenler. Biliyordunuz. Yargının kendi içerisinde yapacağı seçimlere ilişkin müdahale girişimleri vardı zaten. Bu gün apaçık yapılıyor… Hatta maaşların artacağı ve adli yıl açılış törenlerinin kaldırılacağı bile vaatler arasında... Çok endişe verici bir durum!
Yargıtay Başkanı olarak adli yıl açılış konuşmasında; “Yargı bağımsızlığına müdahale niteliği taşıyan konularda, yargının susmasını ve sadece kararları ile konuşmasını beklemek, ancak; demokrasiye, kuvvetler ayrılığına ve hukukun üstünlüğüne gerçek anlamda bağlılığın yaşandığı ortamlarda haklılık kazanabilir. Evet, yargı sadece kararlarıyla konuşmalıdır.”
Ama yargı “sadece kararlarıyla konuşmaz”. Yargı bağımsızlığına müdahale varsa yargı; konuşur, konuşmalıdır. Adli Yıl açılış konuşmasında olup bitenleri aşağıdaki gibi sorguluyorsunuz…
- Bir yasa önerisi yüksek yargının yere indirileceği şeklinde sunulursa,
- Bir Yargıtay kararı güncel bağlamda yakışıksız bir biçimde anılırsa,
- Yargısal kararlarla kabul edilmiş olguların mevcut olmadığı ilan edilirse,
- Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürecek yakıştırmaların alenen yapılırsa,
- Delilsiz soruşturmalar yapılırsa,
- Yüksek yargıda yapısal değişiklikler yapılırken kurumsal görüşler alınmazsa,
- Yüksek yargıdaki muhtemel seçim süreçleri ve yüksek yargıçların seçime ilişkin özgür tercihleri önemsenmeden yasalar yapılırsa,
- Yargıtay’daki unvan ve görevler yıllar içinde yerleşmiş gelenekler dikkate alınmadan ve hiçbir ihtiyaca dayanmadan değiştirilirse,
- İdari nitelikli takdire bağlı tasarruflara bile müdahale edilirse…
Sorunuz şöyle; bütün bu olup bitenler “yargıyı konuşmaya zorlayan uygulamalar değil midir?”
Evet, bütün bunlar yargıyı konuşmaya zorlayan uygulamalardır. Derhal yüksek sesle karşı çıkılmalıdır.
Ama bütün bunlar yapıldı, oldu, bitti. Yapılanları ve olanları biliyordunuz. Sessiz kaldınız. Hala da bütün bunlar hepimizin gözü önünde olmaya devam ediyor.
Öfkelenmelisiniz ve sakin olmalısınız. Gücünüz, yargının kendi gücüdür. Yargıya müdahale varsa, yargı bağımsızlığı hiçe sayılıyorsa; konuşun ve yanıt verin. (Fİ/HK)