Birleşmiş Milletler (BM), İsrail-Hamas çatışmalarında işlenmiş olabilecek savaş suçlarına dair kanıtlar edindiğini belirtildi.
2023 Filistin-İsrail Savaşı
Son olarak İsrail’in hastaneye yönelik saldırısı da savaş suçlarını ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni yeniden gündeme getirdi.
Peki, Uluslararası Ceza Mahkemesi nedir? Kimle savaş suçlusu olarak yargılandı? Uluslararası ceza hukukuna göre detaylıca inceleyelim.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) nedir?
Uluslararası Ceza Mahkemesi (kısaca UCM), kuruluş belgesi Roma Statüsü olan, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir.
1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Mahkeme binası "Ev Sahipliği Anlaşması" yaptığı Hollanda'nın Lahey kentinde bulunuyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi yargılamasında, suçun faili eğer kendi uyruğunda olduğu devletin yargılamasına tabi olmuşsa, bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez yargılanması söz konusu olamayacaktır. Bunun sebebi ise; bir kişi bir suç için iki kez yargılanmaz (non bis in idem ilkesi).
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması için ilk çalışmalar 1998 yılında Birleşmiş Milletler'in önderliğinde Roma'da toplanan bir konferansta başladı.
17 Temmuz 1998'de Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü 7 ret oyuna karşılık, 120 kabul oyuyla ve oy çokluğu ile (21 çekimser) kabul edildi.
Roma Statüsü suçları, mahkemenin nasıl çalışacağını ve devletlerin mahkeme ile işbirliği için ne yapmaları gerektiğini tanımlar. Statü gereğince, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin faaliyete geçebilmesi için 60 ülkenin onayı beklendi ve 11 Nisan 2002 tarihinde söz konusu 60 onaya ulaşıldı. 15 Nisan 2015 tarihi itibarıyla 139 devlet tarafından imzalamış ve 123 devlet tarafından onaylanmıştır. Roma Statüsü'nü imzalamak onaylamak anlamına gelmemektedir.
Hangi tarihlerdeki suçları yargılayabilir?
UCM sadece Roma Statüsü'nün yürürlüğe giriş tarihi olan 1 Temmuz 2002'den sonraki suç savlarını yargılayabilir. Ancak bu tarihten sonra imza atmış devletler için Antlaşma'ya taraf olma tarihi esas alınır. Bu devletler isterlerse UCM'ye 1 Temmuz 2002'ye kadar geriye doğru yargılama yetkisi verebilir.
Nerelerdeki suçları yargılayabilir?
Taraf ülkelerin devlet sınırları içinde veya bir taraf ülke vatandaşı tarafından işlenen Anlaşma'da belirtilen suçlar UCM yetkisindedir. Taraf olmayan ülkeler de Mahkeme'yi belirli bir suç için yetkilendirebilir.
Ulusal mahkemeler bağlamında UCM'nin yeri nedir?
UCM normal koşullar altında ulusal mahkemelerin yetkilerini devralamaz. Antlaşma'da "tamamlayıcılık ilkesi" temeldir. Ulusal mahhkemelerin kendi vatandaşlarını veya yüksek makamlardaki sanık adaylarını yargılamak istememesi, iç çatışmalar nedeniyle çökmüş olan yargı sistemi gibi durumlarda UCM devreye girebilir.
Türkiye Neden Uluslararası Ceza Mahkemesine taraf değil?
Türkiye, UCD'nin kurucu sözleşmesi Roma Statüsüne taraf değildir. Teşkilatın Tarihi Roma Statüsü, 17 Temmuz 1998 tarihinde “Birleşmiş Milletler Uluslararası Ceza Divanı Diplomatik Konferansı”nda 120 katılımcı ülke tarafından kabul edildi.
Uluslararası ceza mahkemesinde kimler yargılanır?
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), uluslararası ceza hukuku kapsamında kurulmuş, devlet sorumluları tarafından işlenebilecek en ağır suçlar olan soykırım, insanlığa karşı suçlar ile savaş suçlarını soruşturmak ve kovuşturmak amacıyla uluslararası toplum tarafından oluşturulan daimi ve bağımsız bir yargı organıdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisi nelerdir?
Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu olmak üzere dört suç tipi için yargılama yetkisine sahiptir.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti:
Eski adı Zaire olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, 1998 yılında Thomas Lubanga Dyilo liderliğindeki UPC (Kongo Vatanseverler Birliği) ile Hükûmet kuvvetleri arasında başlayan ve bugüne kadar, yaklaşık 4 milyon insanın öldüğü çatışmalar, II. Dünya savaşından sonraki en büyük “ölümcül çatışmalardan” biri sayılıyor.
2005 yılında UPC, liderleri tarafından, siyasi bir partiye dönüştürülerek, Ituri bölgesindeki yaklaşık 15.000 milis silahsızlandırıldı ve çoğu sivil hayat karıştı. Ancak son 10 yıldır silahlandırılan binlerce milis, farklı silahlı politik gruplara katılarak, çatışmalarda aktif rol oynamaya devam etmektedir. Bölge henüz istikrara kavuşmuş değildir ve ciddi insan hakları ihlallerine dair bilgiler gelmeye devam etmektedir.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti Başkanı, UCM savcısı Luis Moreno Ocampo'ya bir mektup göndererek, ülkesinde gerçekleştirilen ve Roma Tüzüğü kapsamındaki suçlara ilişkin soruşturma açılmasını talep etmiştir. Bunun üzerine savcı, ön araştırmasının ardından, Haziran 2003'te Kongo'daki durumu yakından inceleyeceğini açıklamış ve 04.07.2004 tarihinde olayı Ön Yargılama Dairesine taşıdı.
Dosya kapsamında, 17.03.2006 tarihinde tutuklanan Kongo Vatanseverleri Birliği lideri Thomas Lubanga, Mahkeme kararına istinaden UCM tarafından tutuklanan ilk kişi olmuştur. 28 Ağustos 2006 tarihinde, savcı tarafından resmen suçlanan Lubanga hakkında, 1. Ön Yargılama Dairesinde iddianamenin onaylanması duruşması 9 Kasım 2006 tarihinde başladı.
8. maddede belirtilen savaş suçlarını işlemekle suçlanan Lubanga'ya yönelik iddianamedeki suçlar arasında; “15 yaşından küçük çocukların askere alınması ve çatışmalarda aktif olarak kullanılması” suçlaması öne çıkıyor.
Uganda:
1987 yılında Joseph Kony 13 Eylül 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. tarafından kurulan ve Uganda'nın kuzeyinde dini temellere dayalı bir devlet kurmak isteyen LRA (Lord's Resistance Army-Tanrının Direnişi Ordusu) 21 Ekim 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. ile hükûmet kuvvetleri arasındaki çatışmalar, Afrika'da en uzun süredir devam eden çatışmalardan biridir.
LRA; geniş çaplı insan hakları ihlalleri, tecavüz, işkence, cinayet ve “çocuk asker” kullanmakla suçlanmaktadır.
Bölgede yapılan bir araştırmaya göre halkın %78'i bir cinayete tanık olmuş, %68'i ise (LRA veya hükûmet güçleri tarafından) kötü muameleye uğramıştır.
Aralık 2003'te Uganda Başkanı Yoweri Museveni, LRA (Tanrı'nın Direnişi Ordusu) ile ilgili durumu UCM'ye götürme kararı almıştır. Başsavcı 29 Temmuz 2004 tarihinde konu ile ilgili olarak soruşturma açıldığını duyurmuş ve dosyayı 2. Ön Yargılama Dairesine taşımıştır.
Aralık 2005'te BM Genel Sekreteri Uganda'da Hükûmetin, hükûmete bağlı yerel kuvvetlerin ve LRA'nın -özellikle çocuklara karşı- ciddi suçlar işlediğini belirtmiştir.
Mahkeme Ekim 2005'te LRA'nın 5 lideri hakkında, bir yandan cinayet, kölelik, seks köleliği, tecavüz suçları nedeniyle insanlığa karşı suç, diğer yandan cinayet, tecavüz, sivillerin öldürülmesi ve yağma suçlarından dolayı da savaş suçu işledikleri gerekçesiyle tutuklama kararı çıkartmıştır.
Haklarında tutuklama kararı verilen kişilerden hiçbiri henüz yakalanamamıştır. Bölgede Hükûmet ile LRA arasında ateşkes ve barış anlaşması için görüşmeler devam etmektedir.
Sudan:
2003 yılında, yerel bir isyanın ardından, bölgedeki Arap kabileleri ile Hükûmet tarafından kurulan ve desteklenen milis kuvvetleri Janjavid arasında çatışmalar başlamıştır. Bu çatışmalarda Darfur nüfusunun üçte biri -yaklaşık 2 milyon insan- zorla yerinden edilirken, yüz binlerce insan öldürüldü. Hâlen 1,5 milyon kişi yerleştirildikleri mülteci kamplarında yaşamaktadır.
Hükûmet'in, Darfur bölgesinde, geniş çaplı bir “etnik temizlik” başlattığı iddiaları üzerine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 18 Eylül 2004 tarihinde, 1564 no'lu kararıyla Genel Sekreterden Sudan'da bir araştırma Komisyonu kurulmasını istemiştir. Kurulan Komisyon, 25 Ocak 2005'te, BM Genel Sekreterine bir rapor sunmuş ve sivil halkın korunması ve suçluların cezalandırılması için harekete geçilmesini tavsiye etmiştir. Raporun ardından, Güvenlik Konseyi, 31 Mart 2005 tarihli ve 1593 no'lu kararı ile olayı UCM'ye taşıma kararı almıştır.
6 Haziran 2005'te UCM savcısı Luis Moreno Ocampo, Darfur'da işlenen suçlar hakkında soruşturmayı resmi olarak açmış ve dosya Hakim Akua Kuenyehia (Gana) başkanlığındaki 1 no'lu Ön Yargılama Dairesine iletilmiştir.
Sırbistan
Eski Sırbistan Devlet Güvenlik Şefi Jovica Stanisic ve yardımcısı Franko Simatovic’in yargılanma süreci de dikkat çekici.
Stanisic ve Simatovic ilk kez 2003'te Sırp polisinin düzenlediği "Kılıç" kod adlı operasyon kapsamında yakalanarak, aynı yıl Lahey'e nakledilmişti. Çıktıkları ilk duruşmada suçsuz olduklarını savunan ikilinin davaları 2009'da başlamış, dava boyunca 95 tanık dinlenmişti.
Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) Savcılığı, hazırladığı iddianamede iki sanık hakkında müebbet hapis cezası talebinde bulunmuş, Stanisic ve Simatovic'i insanlığa karşı suç işlemek, savaş kurallarına uymamak, Hırvatistan ve Bosna Hersek'te katliamlar yapmak ve insanları zorla sürgüne göndermekle suçlamıştı.
Sağlık sorunlarından dolayı birkaç kez ertelenmek zorunda kalan davada mahkeme Bosna'daki savaş süresince binlerce kişinin hayatına mal olan katliama iştirak etmekle suçlanan iki sanık hakkında, 2013 yılında delil yetersizliğinden beraat kararı vermişti.
ICTY Savcılığı, 28 Haziran 2013'te mahkemenin beraat kararına itiraz ederek, Temyiz Konseyi'nin Stanisic ve Simatovic'in iddianamedeki tüm suçlamalardan sorumlu tutulmasını talep etmişti.
ICTY, 2015'te Stanisic ve Simatovic'in yeniden yargılanmasına karar vermiş ve iki Sırp yetkilinin yeniden yargılanma süreci 2017'de başlamıştı.
ICTY'nin 2017'de faaliyetlerini sonlandırmasının ardından Stanisic ve Simatovic'in davasını MICT devralmıştı.
Savcıların 1991-1995 yılları arasında yaşanan savaşta etnik temizlik, cinayet ve insanların zorla yerini değiştirmekle suçladığı iki sanığın, "Arkan'ın Kaplanları" ve "Akrepler" adlarıyla anılan, yerleşim birimlerine baskın düzenleyerek Sırp olmayanları öldüren milis grupların kurucuları oldukları ileri sürülmüştü.
Görüş: Öfkeliyiz ama yalnız değiliz!
Araştırmacı ve akademisyen Dr. Özgür Sevgi Göral, savaş suçlarına dair şu paylaşımları yaptı.
1-Ruanda Soykırımı'nda, örneğin Yugoslavya'nın patlamasında Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası insancıl hukuk kuralları zaten çiğnenmiş ve Batı dünyasının suç ortaklığı zaten sağlanmıştı. Ancak Gazze Soykırımı'yla ilgili yeni bir şey daha var.
2- Neo-faşizmin yükselişte olduğu bir dünyada Gazze'ye yapılan saldırı hem ana akım siyasette hem de medyada kabul edilebilirliğin sınırlarını genişletiyor. Sömürgeciliğe dair tipik eski argümanlar, iyi adamlara karşı kötü adamlara, laik batı dünyasına karşı doğu kökten dinciliğine karşı bugün daha da pekişmiş durumda.
3- Soykırım ve sömürgeci/emperyal şiddetin her gün normalleştirildiği bir dünya. Sadece olup biteni kınayan değil, aynı zamanda sistematik ve küresel olarak somut mücadele, gösteri, grev ve boykot biçimleri kuran daha radikal politikalara ihtiyacımız var.
4- Bu öfke anında, bu soykırımsal şiddete karşı harekete geçen küresel bir topluluğa ait olduğumu hissediyorum. Öfkeliyiz ama yalnız değiliz. Gazze, Afrin, Paris, İstanbul, Berlin ilk bakışta göründüğünden daha fazla birbirine bağlı ve bunu biliyoruz. Buna göre davranalım.
*Haberi wikipedia, UN, euronews sayfalarından derledik.
(EMK)