İngilizcesi için tıklayın
Türkiye’nin zorlu başlangıç yaptığı bir yıl, 1993’ün 24 Ocak’ıydı. Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu Ankara’da evinin önündeki arabasına yerleştirilen bombayla 51 yaşında öldürüldü.
Yolsuzluk iddiaları, derin devlet, yasa dışı örgütler ve bağlantılarının üzerine giden, yazan bir gazeteciydi. Susturulan bir gazeteci oldu.
Öldürüldüğünde dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti.
Mumcu’nun öldürülmesinin üstünden bugün tam 30 yıl geçti. Bazı tuğlalar çekildi ancak kalın duvarlar yıkılmadı. Cinayetle ilgili soru işaretleri aradan geçen 30 yıla rağmen halen ilk günkü yerinde duruyor.
TIKLAYIN - Uğur Mumcu Cinayeti
Hayatı
Ağustos 1942’de bir ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Kırşehirliydi. Annesi Nadire Hanım evde dört çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası Hakkı Şinasi Bey ise Tapu Kadastro Müfettişliği yaparak evin geçimini sağladı.
1957’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Öğrenciyken kaleme aldığı "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü aldı.
Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra 1965'te "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesiyle Yön dergisinde yazmaya başladı.
Ardından Kim, Akşam, Türk Solu, Ant, Cumhuriyet, Devrim, Ortam, Anka Ajansı, Milliyet gibi yayınlarda çalıştı. 25 kitap, yüzlerce yazı yazdı ve onlarca araştırma yaptı.
12 Mart'ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. Darbeden sonra 17 Mayıs 1971’de gözaltına alındı. Bir ay sonra serbest bırakıldı.
12 Mart dönemi öncesini ve sonrasını gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttı. Silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çekti.
Aynı yıl zorunlu askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret ettiği suçlamasıyla tutuklandı. Bir yıla yakın Mamak Askeri Cezaevinde tutuldu. Açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi ancak Yargıtay'ın kararı bozmasıyla serbest kaldı. Hemen ardından da askere alındı.
12 Eylül darbesini gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı dönemi ve uygulamaları yazdı. 19 Temmuz 1980'de eski başbakan Nihat Erim'in öldürülmesinden sonra yazdığı "Savaşın Böylesi..." başlıklı yazısında teröre çare bulamayan siyasileri eleştirdi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerini, hukukun üstünlüğünü ve tam bağımsız bir Türkiye'yi savundu. Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti.
Tarikatları, mafya-devlet ilişkilerini, yolsuzlukları yazdı. Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeledi. Kürt meselesine odaklandı. Öldürülmeden önce, PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla konu üzerinde çalışmalar yapıyordu.
1976'da Güldal Homan’la evlendi. Özge ve Özgür adında iki çocuğu var.
Suikast
Uğur Mumcu tüm Türkiye’nin tanıdığı bir gazeteciydi. Yazdıkları nedeniyle tehditler alıyordu. Öldürülmeden önce kendisine yönelik bir eylem olabileceği kuşkusunu da dile getirdi. Ancak devlet kendisine koruma tahsis etmedi.
Ankara Çankaya’da Karlı Sokak’ta oturuyordu. 24 Ocak 1993’te bir Pazar günü evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombayla suikasta uğradı.
Suikastın hemen ardından olay yerinde deliller toplanmadı. Patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken kanıtlar devlet erkanı geleceği gerekçesiyle süpürgeyle süpürüldü.
Cinayetin ardından dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ve Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu Uğur Mumcu’nun korunduğu yönünde beyanlar verdi. Ancak daha sonra ne Karlı Sokak'taki polis noktasında bekleyen polislerin, ne de Hassas Bölge Koruma ekiplerinin Uğur Mumcu’nun değil arabasını tanımak, hangi evde oturduğundan, hatta kim olduğundan bile haberleri olmadığı ortaya çıktı.
Suikastı İslami Hareket Cephesi, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında kontrgerillanın olduğu da iddia edildi.
Suikasttan sonra Mumcu'nun ailesini ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin devletin namus borcu olduğunu" belirterek söz verdiler. Ancak suikastın failleri yakalanamadı.
Soruşturma
Olaya başından itibaren Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı el koydu. Dosya askeri savcı Ülkü Coşkun’a verildi. Ancak dosya 11 Temmuz 2000’e kadar 7 yıllık sürede bir türlü tamamlanmadı.
Öyle ki savcı Coşkun, Uğur Mumcu’nun evini arayanların listesi bile PTT’den istemedi. Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu soruşturmanın hızlanması için girişimde bulundu. Adalet Bakanlığı’na dahi gitti. Savcı Coşkun soruşturma geçirdi. Müfettişler, Ülkü Coşkun'un olayı savsakladığı sonucu ile disiplin cezası tayini gerektiği kararına vardı.
Ancak, Coşkun askeri hakimdi, kararı Milli Savunma Bakanlığı’nın uygulaması gerekiyordu. Bakanlık kararı uygulamadığı gibi soruşturmaya yer olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verdi.
Gürdal Mumcu bunun üzerine Askeri İdari Mahkemesine dava açtı. Ancak davanın sonunda mahkeme kararın uygulanmayacağına hükmetti. Nedeni de devlet sırrı olduğu gerekçesiyle açıklamadı.
Soruşturmayı yürüten savcı Coşkun bugün sonradan reddettiği "Bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözülür" sözleriyle hatırlanıyor.
Soruşturmada ikinci aşama
14 Ocak 1997’de TBMM'de Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kuruldu. Haziran 1997'de görevini tamamlayan Komisyon senaryolar üzerinden bir rapor hazırladı. Raporda da “…Bu tezler, nihayet birer iddiadan ibarettir. Komisyonumuz, soruşturmanın bu çerçevede yeteri kadar genişletilmediği ve derinleştirilmediği kanaatindedir” diyerek Mumcu’nun tehditlere rağmen korunmadığını, savcıların görevi ihmal niteliğinde eylemlerinin olduğunu açığa çıkarttı.
DGM eski Başsavcısı Nusret Demiral ve DGM eski Savcısı Ülkü Coşkun ile birlikte koruma konusunda gerekli önlemleri almayan Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu ve diğer ilgililer hakkında soruşturma açılmasını istedi. Ancak soruşturma adımı hiç atılmadı.
Daha sonra DGM Başsavcısı Demiral’ın komisyona belge verilmemesi talimatını içeren yazı ortaya çıktı. Ancak bu konuda da işlem yapılmadı.
Sadece İçişleri Bakanlığı komisyonun görüşü uyarınca, suikasttan sonra kurulan olay yeri inceleme ekibi yetkililerine soruşturmanın yeniden gözden geçirilmesi talimatını verdi. Ama bu soruşturmadan da sonuç çıkmadı.
Dava süreci
Tarihler 17 Ocak 2000'i gösterdiğinde polis Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına baskın yaptı.
Velioğlu öldürüldü, örgütün iki yöneticisi ise sağ olarak yakalandı. Baskında bulunan harddisklerden hareketle İstanbul'da Tevhit - Selam / Kudüs Ordusu adlı örgüte ulaşıldı. Örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu. Operasyonlar devam etti. Operasyonlarda Ferhan Özmen liderliğinde olduğu ileri sürülen yeni bir grup gözaltına alındı ve tutuklandı. Operasyonlarda ayrıca silah, el bombası ve patlayıcı da bulundu.
Buradan da Umut Davası doğdu. Temmuz 2000'de Ankara 2 No'lu DGM’de 15'i tutuklu, 17 sanık yargılanmaya başladı. Dava Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini ile 18 farklı olayı konu ediniyordu.
İddianamede, Mumcu'nun aracına konulan bombanın Ferhan Özmen tarafından yapıldığı ve araca Necdet Yüksel'in gözcülüğünde Oğuz Demir tarafından yerleştirildiği ifade edildi.
İlk yargılama sonunda Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çaprtırıldı. Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve Oğuz Demir’in dosyaları ise ayrıldı. 2002'de Yargıtay Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a verilen hapis cezaları onadı. Ferhan Özmen yönünden de bozdu.
2005'te yapılan ikinci yargılamada Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Ferhan Özmen'e ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası verdi. Abdulhamit Çelik, Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş da 6 yıla kadar hapisle cezalandırdı. Firari Oğuz Demir'in dosyasını da ayırdı ve açık tuttu.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, verilen son cezaları Mart 2014’te onadı. Onama kararında da “Tevhid Selam Kudüs Ordusu” örgütünün, 1988-1999 arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiğini belirtti.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yıllar önce dosyası ayrılan Selahattin Eş, Ali Akbulut, Aydın Koral ve Ahmet Cansız hakkındaki yakalama kararını savunmalarını yapmaları için kaldırdı. Sanıklar Türkiye'ye geldi, iddiaları yalanladı ve beraat ettiler.
Gelinen noktada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel dışında cezaevinde kalan sanık yok.
Mumcu’nun arabasına bombayı yerleştiren Oğuz Demir ise 28 yıldır kayıp ve İçişleri Bakanlığının kırmızı listesinde 'firari' olarak “Tevhid Selam Kudüs Ordusu Terör Örgütü” üyeliğinden aranıyor.
Öldürüldüğü 24 Ocak 1993'ten bu yana 17 Hükümet, 23 İçişleri Bakanı, 20 Adalet Bakanı değişse de yargılamalar yapılsa da davalar bitse de Oğuz Demir aransa da kamuoyunda Uğur Mumcu suikasti aydınlatılamadığı görüşü hakim.
Mumcu ailesi bunun için “Topluma olayın faili olarak sunulanlar değil, olayın arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılıncaya kadar bu dosya kapanmayacaktır. Kapanmamalıdır” diyor.
(HA)