Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün kurucusu Prof. Dr. Kemali Saybaşılı anısına yıllardır düzenlenen anma konferansılarının on ikincisi, dün (1 Nisan) öğleden sonra Aynalıgeçit’te gerçekleşti. Konferansın bu seneki başlığı “Türkiye'de Özgürlükler ve Anayasa Tartışmaları” oldu.
YTÜ’den ihraç edilen Dr. Berivan Gökçenay’ın oturum başkanlığı yaptığı konferansa Prof. Dr. Cem Eroğul, Yard. Doç. Dr. İlker Gökhan Şen, Doç Dr. Murat Sevinç ile Fazıl Sağlam konuşmacı olarak katıldı.
Türkiye tarihinde anayasa değiştirme geçmişini yok sayan, çok gerilere götüren bir anayasa değişikliği süreci yaşadığımız vurgulandı. İçerik tartışmanın mümkün olmadığı, korkutmanın yanı sıra nesnel tartışma koşullarının ortadan kaldırıldığına dikkat çekildi.
Eroğul: Demokrasi kuralsızlık demek değil
Prof. Dr. Cem Eroğul “Demokrasiye Karşı Halk Oylaması” başlıklı konuşmasına halk oylamalarının demokrasilerde “ayıplı” olduğunu hatırlatarak başladı. Genel hukuk konularında halk oylamasına gidemeyeceğini, gidildiği takdirde bu oylamanın demokrasiyle herhangi bir ilgisi kalmayacağını söyledi.“Örneğin ‘Ben insan haklarına saygılı olmayan bir devlette yaşayacağım’ diye bir oy verme hakkımız yok. Bu genel hukuka aykırıdır”dedi.
“Demokrasi kuralsızlık demek değil çok sıkı kurallara bağlı bir düzen demektir” diyen Eroğul, yapılış biçimleri açısından halk oylamalarının ölçütleri olduğuna dikkat çekti. “1982 anayasası oylamasının yüzde 95 evet oyu almasının, demokratik değeri sıfırdır. Ancak hayırların da şansının olduğu bi ortamda demokratik değerden bahsedilebilir.” dedi.
Olağanüstü hal KHK’larını da değerlendiren Eroğul, bu kurumun demokrasiler tarafından ön görüldüğünü ancak bir takım koşullara uymak gerektiğini söyledi. Bugün yapılan düzenlemelerin birçoğunun bu koşullar konusunda tartışmaya açık olduğunu söyledi.
Gülhane Hattı Hümayunu’ndan müsadere yasağı maddesini ve geçtiğimiz aylarda çıkan KHK'ları hatırlatarak “Bugün tarihimizin ilk anayasa adımının bile gerisine düşülmüştür.” dedi. Maddede geçen ifade şöyle:
“Bir kimsenin suç işlemesi halinde, onun malı müsadere edilmemelidir. Çünkü, müsadere o kişinin mirasçılarını miras hakkından mahrum eder; oysa suçlunun mirasçılarının bu suçla bir alâkaları yoktur.”
Şen: Toplumsal kutuplaşmayı körükleyecek söylemlerden kaçınmak gerek
Yrd. Doç. Dr. İ. Gökhan Şen "16 Nisan Referandumu Üzerine Düşünceler” başlıklı konuşmasında referandumların veto niteliğinde olması gerektiğini, bir öneri yada karara karşı çıkanların teklifinin halka getirilmesi halinde demokrasiden bahsedilebileceğini söyledi. Nitelikli çoğunluk koşulunun başka anayasa referandumlarında var olduğunu ve oldukça önemli olduğunu ekledi.
“Türkiye’dekine benzer ‘çoğunluğun tiranlığı’ referandumlarında yüzde 51 evet derse geri kalan yüzde 49’un başına ne geleceğini bilmiyor. Böyle bir durumun demokrasiyle birlikte düşünülemez. Olağanüstü hal koşullarındaki uygulamaların da bu anlamda kötü bir atmosfer yarattığı açık…”
Hem zamanlama açısından 15 Temmuz gibi toplumsal travma yaratan bir olayın ardından referanduma gidilmesini hem de kampanyalarda özellikle iktidar partisi mensuplarının kullandığı “hayır diyen teröristtir” dilini eleştirdi. “Bu tür referandumlarda toplumsal kutuplaşmayı körükleyecek söylemlerden kaçınmak gerekir” dedi.
Sağlam: Fesih mi seçim yenilenmesi mi tartışmalarını demogoji kazanır
Prof. Dr. Fazıl Sağlam ”Referanduma Sunulacak Anayasa Değişiklikleri Üzerine Düşünceler” konuşmasına referanduma gidilen süreçte koşulların referandum için uygun olmadığına dikkat çekti. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin içtihadlara uygun davranmadığını söyledi. Bu süreçte çıkarılan KHK'ların büyük bölümünün iptalinin söz konusu olabileceğini söyledi.
“Şu anda kuşbakışı gördüğüm bu süreçte çıkarılan khkların belki yüzde 90’ından fazlasının, 121. maddeye aykırı olduğu ve bunların iptal edilmesi gerektiğidir.”
Anayasa değişiklikleri konusunda sorulara yanıt vermekle birlikte madde madde tartışmaktansa meselenin özünü kavramak gerektiğine dikkat çekti.
“Fesih mi seçim yenilenmesi mi gibi abes tartışmalara sürüklenirseniz bu tartışmada demogoji kazanır. Çünkü bunlar gerçeklikte değeri olmayan kelime oyunu tartışmaları. Yapılan değişikliklerin özünü tesbit etmek yeterli. Çünkü maalesef Türkiye artık nesnel tartışmanın yapılabileceği bir ülke olmaktan çıktı.”
Sevinç: bütün siyasal açmazlar hukuk metinlerine havale ediliyor
Doç Dr. Murat Sevinç, ”Devlet Başkanlarımız” konuşmasında Türkiye tarihindeki anayasalar ve o anayasalar dönemindeki parlamenter sistem ile uyumlu devlet başkanı tahayyülünü değerlendirdi.
1921 Anayasası’nda, Cumhuriyet ilanından sonra cumhurbaşkanlığının gündeme geldiğini hatırlattı. Bu anasayla bağlı devlet başkanlarının Mustafa Kemal, İnönü ve Celal Bayar olduğunu söyledi. Mustafa Kemal’e ‘fesih’ yetkisi verilmesine karşı mecliste ciddi tartışmalar yaşandığını söyledi. Bunun bugünkü milletvekillerinin tutumuyla karşılaştırıldığında üzücü olduğunu ekledi.
“1924 Anayasası ağırbaşlı bir devlet başkanı istiyor, diye özetleyebilirim. M. Kemal, İnönü, Celal Bayar üçü de anayasa onlara yetki verdiğinden değil tarihsel figürler olduğundan güçlülerdi.
“1961 anayasası klasik parlementer sistemin ruhuna daha uygun bir anayasa çiziyor. Tarafsız cumhurbaşkanı düzenlemesi bu dönemde geldi. Bu anayasa çekingen ve biraz mahçup bir cumhurbaşkanı istiyor. Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay’ın da bu profile uyduğunu söylemek mümkün…”
“1982 ise Anayasası ise kabadayı cumhurbaşkanı modeli getirdi” diyen Sevinç, bu anayasaya göre cumhurbaşkanı konumunun farkındaysa parlamenter sistemle uyumlu olabileceğini aksi takdirde sorunlar çıkabileceğini söyledi. Bu dönemin devlet başkanlarının ortak özelliği “parlamenter siyasetin ruhuna uygun olmayan, hırslı siyasetçiler olmaları” dedi. 2007 sonrasında ise, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle yeni bir dönem başladığına dikkat çekti.
“Diğer bütün hırslı siyasetçiler yine de parlamenter sisteme uyumlu davranmaya çabalıyordu. Meşruiyetini halktan almanın getirdiği bir argümanla kendine uygun anayasa siparişi verdi. Artık ‘Benim anayasaya aykırılıklarım, anayasaya aykırı olmasın diyen biri var.’”
Sevinç, içinde bulunduğumuz dönemin sorunlarının sadece anayasa ile çözülemeyeceğini hatırlattı. “Suç anayasada değil anayasanın yorumunda, bütün siyasal açmazlar hukuk metinlerine havale ediliyor.” dedi. (CK)