Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencilerinin, akademisyen Noémi Levy-Aksu’nun Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından çalışma izninin iptal edilmesiyle başlattığı “Tarihin Nöbeti” dördüncü haftasını tamamladı.
Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Fatma Öncel ile nöbetin nasıl şekillendiğini konuştuk.
Öncel çadır buluşmalarının tarih bölümü lisans öğrencileri öncülüğünde başladığını, daha sonra bölümün ve okulun diğer bileşenlerinin de nöbete katıldığını söyledi. Açık dersler, söyleşiler ve atölye çalışmalarına katılanların da bu süreçte çeşitlendiğini anlatan Öncel, çadırın akademinin geleceği için söz söyleme ihtiyacına karşılık geldiğini, bunun geniş bir alanda yapılmasının önemini vurguladı.
“Okulda Boğaziçi’nden kimse ihraç edilmedi gibi bir algı var. Evet, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraçlar olmadı ama farklı katmanlardan, farklı biçimlerde insanları işlerinden ediyorlar. Noémi Levy- Aksu ve Abbas Vali’nin çalışma izinlerinin alınması bunların örneği…”
Öncel, Boğaziçi’nde gerçekleşen müdahalelere Boğaziçi’nde yarı zamanlı dersler veren ama kadrosu başka okullarda olan Burcu Yakut Çakar, Murat Sevinç’in yanı sıra burada doktora öğrencisi olan Alphan Telek, Edgar Şar, Asya Saydam, Turhan Keskin’in işinden edilmesini de ekledi.
“Kısacası Boğaziçi’ne ihraçlar çoktan geldi. Bu nöbetlerde bu konuda okulu bilgilendirmek, öyle nazikçe bilgi vermek değil, sarsmak niyetindeyiz. İnsanların durumun ciddiyetinden haberdar olup dayanışmaya katılmasını istiyoruz.”
“Açık ders ‘açık hava’da olmak değil burada düzlem de değişiyor”
Öncel, Tarihin Nöbeti’nin kurum içindeki hiyerarşik ilişkilerin sorgulanması ve insanların birbiriyle temas kurabilmesi gibi önemli etkileri olduğunu vurguladı.
“Buradaki dayanışma bizleri de buluşturdu. Kendi kaygılarımızla öylesine meşguldük ki, tezlerimiz, yetiştirmeye çalıştığımız ödevlerimiz… Bu süreçte gelişen temasla fark ettik ki birbirimize derman olabiliyoruz. Arşiv kaynakları kullanımı hakkında ya da Osmanlıca atölyeleri düzenlemeye başladık. Lisanstaki arkadaşlarımızın yüksek lisans başvuru süreçlerini destekleyebildiğimizi gördük.
“Lisanstaki arkadaşlarımızın bize yardımı çok daha fazla… Çünkü biz kütüphaneye kapanmış, daha izole hayatları olan, ömrünü öğrenci olarak geçiren insanlarken birden kampüsle buluştuk. Sevdiğimiz, korumaya, kurmaya çalıştığımız akademinin ne olduğunu hatırladık.”
Öncel, Tarihin Nöbeti’nin kendi kitlesini yaratmaya başladığını bazı derslerin, binalardaki derslerden çok daha kalabalık olabildiğini anlattı.
“Açık ders, açık havada olmak değil. Burada düzlem de değişiyor. Akademi içindeki hiyerarşik ilişkinin çözüldüğünü görüyoruz. Hocalarımız da derslere bizimle diyaloğa açık geldiklerinden derslerinde ya da ofislerinde konuşmaya çekindiğimiz konular bu alanlarda açılıveriyor. Çok rahat konuştuğumuz ve hemen çözüme bağladığımız konular oluyor.
“Söyleşilerde, açık derslerde de özgür ve açık bir akademi nasıl olmalı onu öne çıkarmaya çalışıyoruz. Bu belli ki akademinin şu andaki haliyle olamıyor… Tarihin Nöbeti gibi alanların yaygınlaşmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”
Tarihin Nöbeti’yle akademinin yeniden inşası
Cuma günü gittiğim çadırda Martin Moraw ile “Readings in Political Thought” dersinin sonuna yetişebildim. Derste Thomas More’un “Ütopya” kitabı konuşuluyordu. Yağmura rağmen katılım fazlaydı. Haftaya Machiavelli okumak üzere dersi bitirdiler.
Ardından KHK ile Munzur Üniversitesi’nden ihraç edilen araştırma görevlisi Gülçin Karabağ ile bir söyleşi yapıldı. İhraç sürecinden kısaca bahseden Karabağ, Türkiye tarihinde benzer dönemler yaşandığını hatırlatarak “Bugün yaşadıklarımızı sosyo-ekonomik tarihsel bağlama oturtmaya çalışmak gerek. Bu dönem öznellikleri olmakla birlikte, biricik değil” dedi. İçinden geçtiğimiz dönemin tüm olumsuzluklarına rağmen akademi için bu dayanışmanın “alternatif yeniden inşa fırsatı” olduğuna dikkat çekti. Akademinin nasıl dönüşeceği tartışmasında özeleştiri vermek gerektiğini söyledi.
“Akademi de devlet tartışmalarında olduğu gibi sınıfsal ilişkilerden, toplumsal cinsiyet çelişkilerinden bağımsız bir alan değil. Biz de bunun içinde bu çelişkileri yaşıyoruz. Aslında bu durumla KHK’lerle birlikte yüzleşmedik.
“Akademi- sınıf ilişkisi dendiğinde görüyoruz ki aslında sermaye sınıfı akademiyle bağını kurmuş. Kampüs ofisler, sermaye üniversite işbirliği, teknoparklar, projeler, performans vs. de sonuçları… Yeniden inşa ederken biz kendi pozisyonumuzdan bu ilişkileri nasıl kuracağız bunu düşünmek gerek sanıyorum.”
Tarihin Nöbeti 10- 14 Nisan tarihleri arasında da açık dersler, atölyeler, söyleşi- dinleti ve konserlerle devam edecek. (CK/EKN)