Fotoğraf: Murat Başol'un çizimi
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla yargılanan İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı ve Taksim Dayanışması üyesi Tayfun Kahraman bugün Silivri Kampusundaki İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlanan duruşmasında yaptığı savunmayı yayınlıyoruz.
Kahraman savunmasında Gezi Parkı direnişinin her günün ayrıntılı olarak anlattı. İddianamenin kendilerini suçlamasını kabul edilemez olarak nitelendiren Kahraman, Gezi Parkı sürecini daha iyi anlatabilmek ve anlamlandırabilmek adına eğitiminden ve kariyerinden bahsetti. Olaylar sırasında hükümet temsilcileriyle yaptığı görüşmeleri de anlatan Kahraman, kente karşı hükümetin suç işlediğini kaydetti. Kahraman'ın savunması yaklaşık iki buçuk saat sürdü.
Kahraman savunmasında özetle şunları söyledi:
"Okuldan mezun olduktan sonra yaptığım ilk iş gidip meslek odama kayıt olmaktı. Meslek etiğini korumak için iş yapacaksam meslek odasına üye olmalıydım. Daha sonra Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı seçildim. Bu görevime halen devam ediyorum.
"Gezi eylemleri sırasında Kültür Bakanlığı'nda çalışıyordum. Bu nedenle iddianamede üzerimize atılı suç olan Kültür ve Tabiat Kanunu'nu en iyi bilenlerdenim. Çünkü iddianame bizi bu kanuna muhalefetle suçluyor. Kültür ve Turizm Uzmanı olarak 5 yıl boyunca Kültür Bakanlığı'nda çalıştım. Gezi'den sonra Bakanlık ile aramıza kara kedi girdi. Antep'e sürüldüm. Bir ay süreyle Antep'te geçici görevlendirildim.
"Şimdi ise Mimar Sinan Üniversitesi'nde doktora öğretim görevlisiyim. Kent yönetimi ve şehir planlama tekniği hakkında öğrenci arkadaşlara birikimimi aktarmaya çalışıyorum. Öğrenci arkadaşlarımın bir kısmı burada ama hocaları meslek nedeniyle bu kürsü olduğundan onların nasıl bir cesaretle mesleğe atılacağını herkese sormak istiyorum.
"İddianameye konu Gezi Parkı projesinin hukuki talebiyle başlayan ve bir araya gelen kurumların oluşturduğu, Taksim Dayanışması'ndaki TMMOB ve Şehir Plancıları Şubesi'ndeki görevlerimde bu süreçte yer aldım. Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir?
"Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık. Son yeşil alanlardan birinin yapılaşmaya karşı çabamız İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından göz ardı edildi. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı.
"İdarenin nasıl katılımcı yöntem izlemediğini, bu nedenle bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırabildiğimiz alanda bizi görmezden gelmeye devam ettiği için de Gezi oldu. Gezi'de öngöremediğimiz bir şey oldu. Gezi toplumun vicdanı haline geldi.
"Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim'in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince Gezi ortaya çıktı. Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir. Gezi, orada parkını, yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü şeydir ve Gezi, FETÖ'cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir.
"Bu süreçte pek çok dava açıldı. Semt sakinlerinden meslek uzmanlarına, sivil toplumla beraber Taksim ve Gezi Parkı'na sahip çıkılmaya çalışıldı. Taksim Dayanışmasıyla birlikte Haydarpaşa gibi dayanışmalarla bu projelere karşı tutumumuz devam etti. Kuzey Ormanları gibi bizler dışında semt sakinlerinin de katılımıyla pek çok dayanışma kuruldu.
"Taksim Dayanışması 29 Şubat 2012'de deklarasyonla kuruldu. Taksim Dayanışması'nın o dönemki bileşenleriyle birlikte bir dayanışma ve halkı bilgilendirme faaliyeti başlattı. İddianamenin komikliği ise ilk gece sadece 50 kişi çadırlarda kalıyordu ve iddianame 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor.
"Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 50 birbirine benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5 - 6 kişiyle yapılan itirazlar 10 milyon insanı sokağa dökebilecek duruma bir ayda mı gelmiştir? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesini anlamak mümkün değil.
"Bizler, Anayasa'yla tanımlanan TMMOB meslek örgütü olan şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı. İtiraz konusu planlara karşı kamu adına hukuki mücadele sürdürüp kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Taksim Dayanışması da bu amaçla oluşmuş yapılardan biridir.
"Taksim Dayanışması, yöneticisiz, lidersizdir. Birçok kurumun Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı korumak üzere altında bir araya geldiği bir çatıdır. Ortak karar alıp uygulanır. Taksim Dayanışması'nı oluşturan 2 meslek odası olan Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası ile TTB'yi de içine alan bu yapı bir koordinasyon değil, bir tercümandır ve tercümanlık görevini yerine getirmiştir. Bileşenlerinin düşüncelerini tek bir duyuru altında birleştirerek kamuoyu ile paylaşmıştır.
"Taksim Dayanışması temsilcileri olarak bizler de bu görevi yerine getirdik. Taksim Dayanışması'nın üyesi yoktur, bileşenleri vardır. Bireysel katılım olsa da bireysel değil kurumsal temsiliyetle işler. Yatay ve hiyerarşisiz bir yapı. Anayasa'da tanımlanan ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanır. Bu anlamda Taksim Dayanışması'nın bu kadar mahir ve muktedir gözükmesi de anlamlıdır.
"Taksim Dayanışması'nın bir araya gelmesi sonrasında Taksim'in işgali ile ilgili halkı bilinçlendirmek, insan zincirleri gibi ifade özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere başlandı. Taksim'de projede yer almayan yaya yolunun açılması ile ilgili Asker Ocağı caddesinde ağaçların kesilmesi engellenmiştir. Yer almayan bir yaya yolunun yapılmasını engellediğimiz için polis müdahalesi ile karşılaştık. Şantiye şefiyle görüşmek isteyen topluluğa polis biber gazı sıkmış ve fiziksel şiddet uygulamıştır.
"Hiçbir arbede yokken gelişen şiddetle kalabalık çoğalmış ve İBB tarafından ağaçların başka yere taşındığı açıklanmıştır. O gün orada olanlar bilir ki o ağaçlar köklerinde kopartıldı başka bir yere gömülme şansı kalmadı. Taksim Dayanışması'nın açıklama yaptığı sırada da polisin tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğrendiğimiz polisler vatandaşlara eziyet etmiştir. Kamuoyu bizlere sahip çıkmış ve milyonlarca insan polis şiddetini protesto etmek için sokağa çıkmış ve Taksim Meydanı yayalaştırma projesine itiraz kitleselleşmiştir. Bunu hiçbir organizasyonunu yaptıramayacağı açıktır.
"Bu süreç sonrasında insanlar bize destek olmak için gerek sokağa çıkmış gerekse tencere tava çalmışlardır. Din, dil, ırk ve ideolojiden insanın bir araya geldiği eylem karşısında iddianame, sol yumruğun havaya kaldırılması işaretini bizim ortak sembolümüz olduğunu söylemiştir. Bugün kime sorarsanız sorun alanlarda yapılan işaret farklı değildir. Bunların hepsi tek bir anlama geliyor. O da aslında başkaldırıdır. Hoşnutsuzluklara hayır demektir.
"Gezi'yi büyüten unsur destek çağrıları değil, dönemin hükümetin gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamaları olmuştur. Gezi Parkı yaşanan olaylarla birlikte kendiliğinden oluşmuştur. Bilinçli bir kurgu değildir. 10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon. O nedenle iddianame başarısız bir senaryodur. Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir senaryo yazamaz. Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır. Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir.
"O dönem siyasilerin açıklamasının ardından sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğreneceğimiz polisin olayları tırmandırması hükümet tarafından soruşturulmak yerine kahramanlık destanı olarak adlandırılmıştır. Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağduyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır.
"Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hâkimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir. Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır.
"Kültür Bakanlığı'nda çalışırken Antep'te görevlendirildim ve oraya gittim. Memuriyeti kaybetmeme isteği bile hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun boş olduğunu gösterir. Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir? 11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum.
"İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz. 5 ve 13 Haziran 2013'te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım. İddianamede Erdoğan'ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor. Katıldığım görüşmeler sonrasında yaptığım açıklamalar göstermektedir ki ne şahsımın ne de Taksim Dayanışması'nın hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olmadığı gibi toplumun talepleri ile ilgili tercümanlık görevi vardır. ddianameyi hazırlayanlar Gezi'nin Sui generis olduğunu anlamamışlardır.
"Sui generis'in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda takipsizlik ve beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır. ODTÜ öğrencilerinin Gezi'ye destek olması, Roger Waters'ın konseri bile suç sayılmıştır.
"Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım. Ne Gezi'de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının akılla izah edilir yanı yoktur.
"Kontrol etme imkanımızın bulunmadığı sokak olaylarından sorumlu tutulmak mümkün değildir. İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir. İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur.
"Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur. Osman Kavala'yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum. Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır. İddianamede sıklıkla yer alan diğer etkinliğe gelmek gerekirse, sağ olsun Emniyet görevlileri bizi İzmir'e kadar takip etmiş. Karaburun Bilim Kongresi'ne katılmamız da iddianameye girmiştir. Kamuya açık bu kongrenin içeriği iddianameye yansıtılmış ve olayları Türkiye'ye yayma isteği olarak yazılmıştır.
"Fransız bir gazeteciyle yaptığımız röportaj da iddianameye girmiştir. Bu röportaj Gezi eylemleri sırasındaydı. Oda başkanı olmam nedeniyle sıklıkla yaptığım röportajlardan biridir. Dayanışma bileşenleri içinde yer alan forumların Taksim Dayanışma tarafından yönlendirmeyle oluştuğu söylenemez. Forumlar kendiliğinden parklarda oluşan gruplardır. Bunların bir araya gelmesi talimatla olmamıştır. Gezi'de tanışan insanlar park boşaltıldıktan sonra kendi semtlerindeki parklarda bir araya gelmişlerdir. İnsanların forumlarda güncel konuları görüşmeleri suç olmadığı gibi suçu öven veya teşvik eden yanları da yoktur. İddianamede bahsettiği gibi forumların koordinasyonu ile Osman Kavala ile ne yüz yüze ne de telefonla görüştüm.
"Bir ilişki ağı gösterilmeye çalışılsa da somut bir delil yoktur bununla ilgili. Bu bir suçlama olmasa da katılmak mümkün değildir. Sosyal medya paylaşımlarıma geldiğimizde ise bu paylaşımlar suç niteliği taşımamaktadır. Atmış olduğum Tweet'ler ifade özgürlüğü kapsamındadır. İddianamede Foto-Film Şube Müdürlüğü tarafından Hatay'daki bir eylemde çekilen görüntülerde Ahmet İnsel ve benim olduğum söylenmiştir. Görüntülerde havai fişekler de vardır. Bizi tanıyanlar böyle bir eylem içerisine girmeyeceğimizi bilir.
"İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyetsiz olduğunu, Gezi Parkı'nı korumaya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame Gezi'yi anlatmamaktadır. Gezi bizler değiliz. Gezi antiemperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi halkın kucaklaşma, taleplerini dile getirme yeridir. Gezi'den korkmayın, Gezi korkulacak bir yer değildir." (HA)