"Ahmet ve Nedim'in Gazeteci Arkadaşları", Şık ve Şener'in tutukluluklarının 200. günü nedeniyle saat 13.30'da Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi.
Demokratik kitle örgütleri temsilcileri, sanatçılar, gazeteciler ve basın özgürlüğü savunucularının da destek verdiği yürüyüş, "Dokunan yansa da dokunacağız", "İmamın ordusu korkutamaz bizleri", "Şiirden kitaptan bomba olmaz başbakan", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz", "Özgür basın susturulamaz", "Hrant için adalet için" sloganlarıyla başladı.
BDP mitingi nedeniyle polis engeli
Eylemin başladığı andan itibaren Taksim Meydanı'ndaki Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) mitingini gerekçe gösteren polis, grubun Taksim Meydanı'na yürümesine izin vermek istemedi.
Ancak grubun ısrarlı tavrı karşısında geri adım atan polis, grubu önce Ağa Camii önünde, sonra da meydana 100-150 metre mesafede bulunan Mis Sokak girişinde tekrar durdurdu.
"Adaletin 200'ü" pankartının arkasında toplanan gazeteci Ruşen Çakır, Ece Temelkuran, Banu Güven, Ayşenur Arslan, Zafer Arapkirli, Ayşenur Arslan, Ertuğrul Mavioğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil, CHP'li milletvekilleri Gürsel Tekin ve Sezgin Tanrıkulu, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Devrimci Karargah davası tutuklularından Baha Okar'ın eşi Suzan Yılmaz Okar ve sanatçı Leman Sam'ın da aralarında bulunduğu bini aşkın kişinin Mis Sokak'tan ileri geçmesine izin verilmeyince basın açıklaması burada okundu.
Ahmet ve Nedim'in Gazeteci Arkadaşları adına basın açıklamasını gazeteci Kumru Başer okudu.
Başer, sözlerine gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener'in 200 gündür çocuklarına hasret, sevdiklerinden uzak, özgürlükleri askıda ve mahpus olduklarını hatırlatarak başladı.
"Aynı 200 gün boyunca adaletin iki yüzünü gördük" diyen Başer, Deniz Feneri davasını sorgulayan savcılar değiştirilirken mahkeme başkanının itirazına rağmen Şık ve Şener'in tutukluk hallerinin devamına karar verildiğini hatırlattı.
"Konuşanlar, iddianame açıklandıktan sonra neden susuyor?"
Türkiye'yi özgürlükler ve idealler ülkesi yapacağız diyerek yola çıkanların, bugün 50'den fazla gazeteciyi tutukladığını, 4 binden fazla gazeteci hakkında dava açtığını, basılmamış kitapları topladığını söyleyen Başer, sözlerine şöyle devam etti:
* Bunlar, insanların düşündüğünü değil yazmaktan, ifade etmekten korktuğu bir
ülke yaratmışlardır.
* Geçen hafta yayınlanan 134 sayfalık iddianame bu inancı pekiştirir niteliktedir. "İddianameyi bekleyin, çok vahim deliller var" diyenlerin, iddianame açıklandıktan sonra neden sustuğunu merak ediyoruz. Bu kişilerin 134 sayfalık iddianame içinde ithamlarını destekleyen hangi yeni delillerin sergilendiğini kamuoyuna anlatma borçları olduğunu düşünüyoruz.
* Bu iddianame ile Ahmet ve Nedim değil, gazetecilik yargılanıyor; sanık
sandalyesinde basın ve ifade özgürlüğü var.
"Arkadaşlarımız hiç tutuklanmamalıydı"
* Silahtan, bombadan, cinayetten söz edilmeyen, mesleği gazetecilik olan kişilerin bazılarının aralarındaki gazetecilik ilişkilerinin, Ahmet ve Nedim gibi bazılarının ise diğer sanıklarla var olmayan ilişkilerinin bir terör suçu gibi gösterilmeye çalışıldığı bu dava, hiç açılmamalıydı.
* Arkadaşlarımız hiç tutuklanmamalıydı. Geçerli hiç bir kanıt içermeyen
iddianame mahkeme tarafından hiç kabul edilmemeliydi.
* Dün olduğu gibi bugün de biz burada gazetecilik mesleğini, halkımızın haber alma hakkını savunuyoruz. Çetelerle savaşılmasını, derin devletin temizlenmesini, 12 Eylül ideolojisiyle hesaplaşmayı savunuyoruz. Eşit, özgür, demokratik müreffeh bir toplumun, ancak prangalarından kurtulmuş bir basınla mümkün olduğunu savunuyoruz. Gerçeklerin karartılmasını değil bilakis aydınlatılmasını ve evrensel hukuk ilkelerin uygulanmasını istiyoruz. (EKN)
* Basın açıklamasının tamamını okumak için tıklayınız