Bu yıl İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından insan hakları savunucusu Ayşe Nur Zarakolu onuruna verilen "Düşünce Özgürlüğü Ödülü" düzenlenen törenle Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay ve Azadiya Welat Gazetesi eski Yazı işleri Müdürü Emine Demir'e verildi.
"Düşünen sorgulayan insanlar dava kıskacında"
Hakkında dokuz ceza davası ve üç tazminat davasından toplam 80 yıl hapis cezası ve 133 bin lira maddi tazminat davası ile yargılanan gazeteci İsmail Saymaz, bianet'e verdiği demeçte, aldığı ödülün kendisi için sevinç vesilesi olduğunu ama memleket adına utanç kaynağı olduğunu söyledi. Saymaz sözlerine şöyle devam etti:
* Bugün siyasetçiler ne kadar hoşgörülü olduklarını ifade etmek için hep geçmişten Nazım Hikmet'in ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını, Yılmaz Güney'in gurbette öldüğünü, Ahmet Kaya'nın çatallı bıçaklı saldırıya maruz kaldığını, yüzlerce yazarın ve aydının düşünceleri yüzünden baskıya maruz kaldığını anlatıyorlar. Ne kadar özgürlükçü olduklarını göstermek için sık sık bu örneklere başvuruyorlar.
* Fakat bugün iktidarın kendisini aklamasında bu sanatçıların, aydınların, düşünürlerin bugün için tek karşılığının esasında iktidarın vizyonunu oluşturmada birer nosyondan öte anlam taşımadığını görüyoruz, anlıyoruz.
* Bunu da şundan anlıyoruz; bugünün düşünen, sorgulayan insanları, maalesef dava kıskacı altında tutuluyor veya Ahmet Şık ve Nedim Şener örneğinde olduğu gibi sistematik bir yıldırma politikasının ardından cezaevine konuluyorlar.
"Bugün dünden daha kötü"
* Ahmet, Nedim ve diğer gazeteciler, düşünürler içerdeyken, bugünün benim gözümde dünden hiçbir farkı kalmıyor.
* Hatta bugünü dünden daha kötü kılan şu da var: geçmişte bir soğuk savaş olgusu vardı ve bu soğuk savaş paradigmasında sosyalistler bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de baskı altındaydılar. Fakat bugün soğuk savaş yok ve Avrupa ülkelerinde sosyalistlerin saygınlıkları iade edilmiş durumdayken Türkiye'de maalesef geçmişteki soğuk savaş ortamının havası devam etmekte.
* Dolaysıyla bugün düşünce ve ifade hürriyeti ödülünü almak benim adıma bir sevince vesile olurken aslında memleket adına utancın göstergesi.
"O zaman biz de başbakanın şiir yazdığı için ceza aldığına inanmıyoruz"
* Türkiye'deki otoriter yapı Kürt medyasına ve sosyalistlere yönelik geçmişte DGM, bugün DGM'den devralınan özel yetkili mahkemelerle o meşhur baskısını esirgemiyordu. Dolayısıyla bugüne kadar baskı mekanizması mesleğin bu iki grubuna yönelikmiş gibi algılandı. Bugün ise yaygın medya kendisini yargı tehdidi altında hissediyor.
* Ahmet ve Nedim'le aynı davadan yargılanan diğer gazeteciler için neden Ahmet ve Nedim'de olduğu gibi bir infial oluşmadı? Bunun yanıtını herhalde bu iki ismin kendisinde aramak lazım.
* Ahmet'in son yazdığı ve bitiremediği kitap emniyet içinde varlığı iddia edilen cemaat yapılanmasını konu alıyordu. Zaten gözaltına alınırken "Dokunan yanar" diye bağırması da sürecin kendisini ifade ediyordu.
* Nedim'i Ahmet'le buluşturan ise emniyet içindeki yapılanmanın Hrant Dink cinayeti ile bağı üzerinde çalışıyor olmasıydı.
* Bu iki gazeteci sadece gazetecilik yaptıkları ve emniyet içinde varlığı iddia edilen bir yapılanmaya dikkat çektikleri için tutuklandıklar. Tutuklandıkları zaman ilgili emniyet birimlerinin başında bu kitaplarda ismi geçen isimler vardı.
* Arkadaşlarımız herhangi bir örgütsel yapı içinde faaliyet gösterdikleri için değil, birbirinden bağımsız olarak bir olguya dikkat çektikleri için tutuklandılar.
* Başbakan eğer bugün arkadaşlarımızın kitap yazdıkları ve fikirleri nedeniyle tutuklu olduğunu kabul etmiyorsa, biz de onun şiir okuduğu için ceza aldığına inanmıyoruz. (EKN)