Göçmen ve Sığınmacıların Kapatılmasına Karşı Uluslararası Koalisyon (IDC) 20'yi aşkın ülkede, devletleri göçmen ve sığınmacı çocuklara yönelik alıkonma uygulamalarını sona erdirmeye çağıran küresel bir kampanya başlattı.
Kampanyanın Türkiye ayağını koordine eden Mülteci Hakları Koordinasyonu'ndan Pırıl Erçoban mülteci ve göçmen çocukların uğradığı hak ihlallerini ve kampanyayı bianet'e anlattı.
Erçoban kampanyanın yerli, yabancı, göçmen, sığınmacı, mülteci, belgeli, belgesiz olmalarından önce, her şeyden önce çocukların çocuk olduğunun unutulmaması gerektiğinin ve hepsinin temel hakları ve özgürlüklere sahip olduğunun ve çocuğun yüksek yararının temel alınarak bir çözüm üretilmesi gerektiğinin altı çizdiğini söyledi.
"Dünyanın çeşitli ülkelerinden örneklerle çocukların alıkonulmasına dair politikalar ve uygulamaların varlığı ortaya konuluyor ve alıkonulmanın çocukların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını, gelişimlerini nasıl olumsuz etkilediği somut vakalar vasıtasıyla gösterilerek, alıkoymanın hiçbir zaman çocuğun yüksek yararına hizmet etmediği, çocuğun yerinin alıkonulma merkezleri olmadığı mesajı veriliyor."
Erçoban her yıl dünya çapında yüzbinlerce çocuğun savaş, çatışma gibi nedenlerle ülkelerinden kaçıyor, mülteci durumuna düştüğünü, Türkiye'ye de her yıl Afganistan, Sudan, Somali gibi ülkelerden sayıları binlerle ifade edilen refakatsiz çocuk mülteci geldiğini belirtti.
Türkiye'nin aynı zamanda Asya ve Afrika'daki ülkelerinden kaçıp Avrupa'ya ulaşmayı amaçlayanlar için de bir köprü durumunda olduğuna dikkat çekerek bu şekilde çok sayıda refakatsiz çocuk göçmen de geldiğini ifade etti.
Kampanyaya neden ihtiyaç duyuldu?
Göçmen ve sığınmacıların alıkonulması politikası ve uygulamaları dünyada devletler tarafından gittikçe daha fazla rağbet görmeye başladı. Devletler göç-iltica meselesine güvenlik perspektifinden baktıkça olayın insani yanından uzaklaşıyorlar.
Temel insan hakları ihlallerinden, zulümden, savaştan, çatışmalardan ya da daha iyi, daha refah bir hayat özlemi ile ülkelerinden ayrıldıklarını unutup bu insanları uzun süreler ve pek çok temel hakkı ihlal ederek alıkoyuyorlar.
Oysa zulümden kaçmak veya belgesiz olmak bir suç değil ve göçmenler, sığınmacılar belgesiz oldukları, düzensiz hareket ettikleri, iltica talebinde bulundukları için bir suçlu gibi alıkonulmamalı. Hele bu kapsamda alıkonulan çocuk olunca...
Maalesef devletler ülkelerine giren göçmen ve sığınmacıları alıkoyarken genelde çocuk göçmen ve sığınmacılara da aynen yetişkinlere uyguladıkları muameleyi uyguluyorlar. Bu çocukların bir kısmı aileleri, yakınları ile seyahat ediyor, bir kısmı ise bakımlarından sorumlu olan yetişkin bir yakınları olmadan, refakatsiz hareket ediyorlar. İster aileleri ile ister refakatsiz olsun onlar her şeyden önce, göçmen ya da mülteci olmaktan önce çocuklar ama devletler onların çocuk olduğunu unutuyor.
Çocukların alıkonulması onları nasıl etkiliyor?
Alıkonulmanın çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi yetişkinlere göre çok daha derin ve kalıcı olabiliyor. Aileleri ile bağları kopabiliyor, ebeveynlerin çocukları üzerindeki düzenleyici etkileri, kontrolleri olumsuz etkilenebiliyor ve aileleriyle veya yalnız olarak karşılaştıkları travmalar katlanarak büyüyor.
Alıkonuldukları yerde kötü muamele, taciz, tecavüzle karşılaşma ihtimali var ve kendilerini koruyabilecek durumda değiller. Bütün bu olumsuzluklarına rağmen, her gün binlerce göçmen ve sığınmacı çocuk dünya genelinde alıkonuluyor.
Türkiye'de göçmen çocuk ve/veya refakatsiz çocuk sorunu ne boyutta?
Türkiye'de düzensiz/belgesiz şekilde bulunan göçmenlerin dolayısıyla göçmen çocukların/refakatsiz çocukların sayısını vermek mümkün değil; çünkü bu kişilerin kayıtları mevcut değil.
Kayıtlarının mevcut olması gereken düzenli/belgeli göçmenler ve mülteciler/sığınmacılar açısından da devletin elindeki bilgiler şeffaf değil. O yüzden nicelik açısından bu böyledir diyebilecek durumda değiliz. Ancak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine dayanarak ülkemizdeki çocuk mülteci ve sığınmacıların sayıları hakkında bilgi verebiliriz.
Buna göre, 29 Şubat 2012 itibarıyla Türkiye'de 3372 sığınmacı çocuk var. Bunların 938'i 0-4 yaş, 1187'si 5-11 yaş ve 1247'si 12-17 yaş arasında.
Ülkelerine göre bakınca en fazla Irak (1244), Afganistan (929), İran (465) ve Somali'den (225) gelen sığınmacı çocukların olduğunu görüyoruz.
Mülteci çocuklar ise toplam 4619 kişi. Bunlardan 1230'u 0-4 yaş, 1732'si 5-11 yaş, 1657'si 12-17 yaş arasında. Mülteci çocukların ülkelere göre dağılımları ise şöyle: Irak (1308), Afganistan (1108); İran (499), Somali (306).
Resmi rakamlar göçmen ve sığınmacı çocukların alıkonulması hakkında herhangi bir bilgi vermiyor bize. Ancak biz kendi çalışmalarımızdan biliyoruz ki çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi, onlarla aynı şartlarda alıkonuluyorlar. Bize alıkonulma merkezlerinden gelen başvurular ya da daha önce alıkonulmuş kişilerle yaptığımız görüşmelerde bunu görüyoruz.
Çocuklar ne kadar süreyle alıkonuluyor?
Aileleri ile olan veya refakatsiz çocuklar için farklı bir rejim yok. Haftalarca veya bazen aylarca bu çocuklar alıkonuluyor. Annesi alıkonurken doğum yapan ve hastaneden çıkınca henüz bir haftalıkken alıkonulma merkezleri ile tanışan çocuklar var. 1-2 yaşından 17 yaşına kadar her yaşta çocuklar var.
Bizim dikkatimize gelince bunu mutlaka otoritelere bildiriyoruz. Özellikle refakatsiz çocukların devlet koruması altına alınması ve bir çocuk koruma birimine sevk edilmesi gerektiğini yazıyoruz.
Sorun hallediliyor mu?
Böyle bir müdahale karşısında bazen hiçbir şey değişmiyor. Refakatsiz ve koruma ihtiyacı içindeki çocuk alıkonulmaya devam ediyor ve sonra sınırdışı ediliyor.
Bazen çocuk yaş tespiti için kemik testine yollanıyor; kemik testi tek başına kullanılmaması gereken bir yöntem. Kemik testi yanında çocuğun psikolojik gelişimi ve içinden geldiği kültürün özelliklerini de dikkate almak gerekiyor. Üstelik kemik testi (+)(-) 2 yıl gibi bir aralık veriyor. Yani çocuk 16 yaşında da olabilir, ama genellikle bu çocuğun aleyhine kullanılıyor ve 18 yaşından büyük kabul edilerek yetişkin muamelesi yapılıyor.
En önemlisi bu şekilde başvuru yaptığımız Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) şöyle bir cevap veriyor: "Eğer emniyet birimleri iltica talebi olduğunu tespit eder ve bunu kayıt altına aldıktan sonra bize sevk ederlerse biz üzerimize düşeni yaparız."
Bu kabul edilebilir bir cevap değil. Çocuğun iltica başvurusu olup olmadığı önemli değil, çocuk çocuktur ve bu durumda korumaya ihtiyacı olan çocuktur. Hem Çocuk Koruma Kanunu'ndan hem Çocuk Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülükler vardır ama bizim çocuk koruma kurumumuz "önce sığınmacı olsun, sonra çocuk mu bakarız" diyor.
Bu çocukların uğradığı hak ihlalleri neler?
Öncelikle korunma, bedensel ve ruhsal gelişimine uygun bir yerde, uygun bir şekilde barınma ve ihtiyaçlarının giderilmesi hakkı vardır çocuğun ve bunun hiçbir ayrım olmaksızın tüm çocuklar için sağlanması gerekiyor. Altını çizmek gerekirse, göçmen veya sığınmacı çocuk bu haktan yararlanamaz denilemez, ama deniliyor.
Çocuğun özgür olması temel hakkı. Ortada bir suç yokken cezalandırılıyorlar ve haftalarca, bazen aylarca özgürlüklerinden mahrum ediliyorlar. Her şeyi bir yana bırakın, bu ciddi bir hak ihlalidir.
Çocukların alıkonulma merkezlerinde görevliler veya diğer alıkonulanlar tarafından kötü muamele, taciz gibi durumlardan korunması gerekiyor.
Gürültüden, karmaşadan ve kalabalıktan korunması gerekiyor. Oysa alıkonulma merkezlerinde bunların hiçbiri karşılanmıyor. Çocuklar çok kalabalık mekânlarda yetişkinlerle beraber tutuluyor.
Tek ebeveynli ailelerde, örneğin çocuk erkekse 10-12 yaşlarından başlayarak annesinden ayrı, erkekler bölümünde tutuluyor.
Çocuklara uygun gıda verilmiyor. Süt, vs. almak için para ödemeleri gerekiyor; ancak parası olan çocuğuna süt alabiliyor.
Banyo ihtiyaçları sınırlı olarak karşılanabiliyor.
Oyun oynayabiliyorlar mı?
Çocukların oyun oynaması, temiz havaya çıkması, yeterli ve dengeli beslenmesi gerekiyor.
Oyun odaları, oyuncaklar ya hiç yok ya çok sınırlı. Oyuncakların kırık, bozuk olduğunu söylüyor yetişkinler.
Bazen haftalarca açık havaya çıkmadan kapalı, havasız yerde tutuluyorlar. Bir çocuk serbest bırakıldığında portakal yediğini ve ağladığını söylemişti; haftalardır yediği ilk meyveydi o portakal.
Ayrıca çocuğun örneğin eğitim hakkı vardır. Alıkonulan çocukların eğitim hakkından yararlandıklarına dair şimdiye kadar bir duyumumuz/bilgimiz olmadı.
Eğitim hakkının kullanılması dışarıda, sisteme kayıtlı veya kayıtsız sığınmacı ve göçmen çocuklar için de sorunlu; hele kayıtsız, belgesiz olanlar için...
Sığınmacılar bu koşullarla karşılaşınca ne tepki veriyor?
Özellikle çocuklu aileler uluslararası koruma ihtiyacı/sığınma talebi olsa bile bundan vazgeçebiliyor çünkü bazı yerlerde kendilerine altı ay orada alıkonulacakları şeklinde, aslında doğru olmayan bilgi veriliyor ve bu çocuklarının bu şartlarda altı ay kalmasına razı olmayan aileler için caydırıcı oluyor. Ülkelerine gönderilip bir şekilde kaçmayı göze alarak sığınma başvurularından vazgeçebiliyorlar.
IDC'nin raporunda somut olarak ne gibi öneriler var?
Bu raporda üç temel ilkeden söz ediliyor ve öneriler yer alıyor.
"Çocuk göçmen, sığınmacı, mülteci olmaktan önce çocuktur; çocuğun yüksek yararı temel olmalıdır; çocuğun özgürlüğü temel bir haktır."
* Bütün devletler bu üç temel ilkeye sadık kalarak politikalar ve uygulamalar geliştirmelidir.
* Devletler göçmen ve sığınmacı çocukların alıkonulmasını yasaklayan kararları uygulamaya sokmalıdır.
* Düzensiz göçmen, sığınmacı ve mülteci çocuklar için bağlayıcı niteliğe sahip uluslararası bir sözleşme hazırlanmalıdır.
* Çocukların göç etmelerine, başka bir ülkeye sığınmalarına neden olan şartlar üzerinde durulmalı ve çocukların güvenli, huzurlu ortamlarda büyümesi (tercihen kendi ülkelerinde) için gerekli şartlar hazırlanmalıdır.
* Alıkoymaya alternatif yöntemler geliştirilmelidir.
* Göçmen, sığınmacı çocukların temel ihtiyaçlarının, huzur ve güven ihtiyaçlarının, eğitim ihtiyaçlarının, kültürel, dinsel ihtiyaçlarının, toplum içinde insan onuruna yakışır şartlarda yaşama ihtiyacının, korunma ve desteklenme ihtiyaçlarının, bedensel ve ruhsal sağlıklarının koruması ve gelişimlerinin sağlanması ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir.
Daha somut olarak çocuk sınırda, ülke içinde fark edildikten hemen sonra ailesi ile birlikte olup olmadığı belirlenmeli. Refakatsiz olanlara veya ailesi ile birlikte çocuğa bir vaka görevlisi atanmalı ve izole olmayan, alıkonulma merkezi olmayan, toplum içinde güvenli ve insan onuruna yakışır bir ortamda barınmaları (refakatsiz ise korunma ile birlikte) sağlanmalı, çocuğun yüksek yararı değerlendirmesi yapılmalı ve ihtiyaçları tespit edilerek bunlar giderilmelidir.
Çocuğun hakları ve yüksek yararı doğrultusunda alınacak kararlar ile hem çocuğun statüsü belirlenmeli hem güvenli ve korunaklı bir ortam sağlamalı hem de kalıcı çözüm için gerekli adımlar atılmalıdır. (YY)