2 Şubat tarihinde ABD'nin Tenneesse kentinde yaptığı konuşmasında Bush, ABD'nin Ortadoğu petrollerine bağımlılığını 2025 yılına kadar yüzde 75 oranında azaltmak için alternatif yakıtlar konusunda adımlar atmaya karar verildiğini açıkladı.
İlk anda akla ABD, Ortadoğu'dan elini mi çekiyor düşüncesini dile getiren bu plan, dünyanın petrol barındıran hemen her yerinde çatışma veya savaş çıkartan ABD'nin bu durumun ekonomisine verdiği zararın ve dış dünyadaki yalıtılmışlığına bir çözüm olarak ileri sürüldüğünü düşündürüyor.
Zira ABD ekonomisinin petrole bağımlılığı yeni savaşların çıkmasını durdurmayacağını gösteriyor. Bush idaresi döneminde petrol tüketiminin daha önceki dönemlere oranla artarak yüzde 53'ten yüzde 60'lara çıkmasıyla "petrol bağımlılığı"nın had safhada olması da bu düşünceyi destekliyor.
Bir başka açıdan ise Bush hükümetinin bu kararı çevresel konularda gerek içte gerekse dışta aldığı eleştirilere bir karşı duruş olarak değerlendirilebilir. Bu yılki G8 zirvesinde yaptığı konuşmada sera etkisi yaratan fosil yakıtların kullanımını azaltmak yerine salınımın azaltılmasını sağlayacak temiz teknolojilerin kullanılmasını destekleyeceğini açıklayan ve süreci daha çok gönüllülük şemsiyesi altında yürütülmesini isteyen Bush'un bu plan içerisinde alternatif yakıtlar önerisi böyle bir politikanın sonucu olarak görülmeli.
İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre teklif, tarımsal ve odun artıklarından, taneli hububattan ve hızlı büyüyen ağaçlar ve otlar gibi selüloz malzemelerden elde edilen selülozik etanolun araba yakıtı olarak kullanımının 6 yıl içerisinde sağlanmasını içeriyor.
Hükümet etanol ve diğer temiz enerji türlerine sağlanan federal fonları yüzde 22 artırma sözü verirken rakamlar göz boyamaktan öteye pek de geçemiyor.
Federal bütçe içerisinde oldukça düşük kalan, neredeyse Avrupa'da transfer olan bir futbolcunun maliyeti kadar bir düzeyde, selülözik etanol için öngörülen 59 Milyon dolarlık (yaklaşık 78 Milyon YTL) ve temiz kömür teknolojileri için öngörülen 54 Milyon dolarlık (yaklaşık 72 Milyon YTL) artışların henüz Clinton dönemindeki değerlere bile ulaşamadığını belirtmek gerekiyor.
Bush hükümetinin bu teklifine Amerikalı çevreci gruplar ise iyimser yaklaşmayı tercih ettiler. Özellikle etanolun benzine ciddi bir alternatif olarak öne sürülmesinin vurgulanması ve en azından Bush'un bile petrole karşı önemli bir bağımlılığın olduğunu kabullenmesi, bazı çevreci grupları memnun etti.
Halihazırda önerilen Ortadoğu petrollerinden yüzde 75'lik bir azaltım, ABD'nin tüm petrol tüketimi içerisinde sadece yüzde 15'lik bir orana karşılık geliyor. Tüm dünyadaki varolan 500 milyon arabanın 220 milyonun ABD'de olduğu düşünülürse ve mısırın fermantasyonu ile elde edilen biyoetanolün ulaşım yakıtı olarak kullanılma oranının ABD'de sadece yüzde 2 olduğu kabullenirse bu konuda ne kadar geç kalındığı anlaşılabilir.
Her ne kadar olumlu olsa da alternatif yakıt kullanımının bir anda ciddi oranlara çıkacağını düşünmek yanlış.
Örneğin 20 yıldır yurttaşlarının ve endüstrisini alternatif yakıt sistemlerini kullanmaya ikna etmeye uğraşan Brezilya'da ancak geçen sene benzin veya şeker kamışından elde edilen etanolla veya her ikisinin karışımıyla çalışan "esnek yakıt" diye addedilen arabaların satış sayısı diğer geleneksel yakıt tüketen araba sayısını geçmiş durumda.
Pek tabii ki bu işten büyük otomobil kartelleri paylarını alıyor. Ford ve General Motors, Brezilya'daki bu temiz yakıt sistemlerinde kar marjlarını her geçen gün artırıyor.
Tüm bunlar ne kadar yeterli peki? Selülozik etanol veya biyoyakıtlar geleceğimizi kurtarabilir mı? Her ne kadar çevre dostu arabalar önemli birer adım olsalar da, 15 yıl içerisinde tehlikeli ve geri dönülemez addedilen kirlenmenin önüne geçmek için yeterli olamayacaklar. Görünen o ki ulaşım alışkanlıkları ve artan ulaşım talebi çevre dostu arabalardan elde edilecek yararı sıfırlayacak.
Kısacası, sorunun köküne inmeden yapılacak çalışmaların hiç birisi küresel ısınmaya gerçek bir panzehir olamayacak.
Ağaçlara bakmaktan ormanı göremeyen zihniyetler için sera gazı salınımlarının azaltılması sorunu, atmosfere gönderilen karbondioksit ile sınırlı olduğu içindir ki örneğin karbondioksit salınımı yapmayan ama hiç de çevre dostu olmayan nükleer enerjinin kullanımında yakın gelecekte patlama olmasına neden olacak veya olayı sadece ve sadece arabalarda kullanılacak yakıtın cinsini değiştirerek dünyanın geleceğinin kurtaracağını zannedenler de yanılacak.
Keza, University College London Bartlett de ulaşımdan kaynaklanan kirlilik üzerine yapılan bir çalışmada "ekoloji-dostu arabalar, arabalarınızı şimdikinden iki kat daha fazla sürmeniz anlamına gelmez" deniliyor ve bisiklet gibi farklı ulaşım araçlarına yatırım yapılmadan, daha düşük hız limitleri, karbondioksit salınımları için oranlar ve hatta caydırıcı olacak daha yüksek petrol fiyatları belirlenmeden yeşil yakıtların yeterli olamayacağı gösteriliyor.
Gerçekte ise bu tarz çevre politikalarını daha çok çevrecilik hizmetine sunulmuş bir yeşil kapitalizm örneği olarak ideolojik açıdan değerlendirmek mümkün. Sonuçta para eden her türlü fikrin gerekirse başka kılıflar altında pazarlanması da bu düşüncenin bir ürünü.
Varolan ekonomik sistem, yapısı gereği, her türlü yeşil alternatifi de kendi içerisinde meta haline getirerek yeni kar yolları yarattığından ve şirketlerin hizmetine sunduğundan çevre adına atılan her adım da önemini yitiriyor. Çevre piyasa değerleriyle kuşatıldıkça çevresel kriz de katlanarak artmaya devam ediyor.
İleri sürülen çözüm önerileri de sorunun bir parçası olmaktan veya yeni sorunlara neden olmaktan öteye gidemiyor zaten. Son kertede ise ekolojik bir sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik sürdürülebilir kalkınma haline dönüşmesi de kaçınılmaz hale geliyor.
Çevre konusunda duyarlılık artmadıkça, doğal kaynaklar üzerindeki çevreci sosyal denetim var olmadıkça, yaşam tarzlarında değişiklik yaratılmadıkça veya radikal sosyal değişimler yapılmadan şu enerji veya bu enerjiyi kullanmış veya atmosfere salınımlar için farklı kotalar belirlenmiş pek de fark etmiyor aslında.
Guardian gazetesinden Robert Newman'ın dediği gibi "kapitalizm ve yaşanabilir bir dünya iki zıt kavram ve bir arada bulunamaz" ne de olsa.(SM/KÖ)