Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Özdoğan ve avukat Özgür Faik Erol, Sincan Cezaevi Kampüsünde devam eden Kobanî davasıyla ilgili Meclis’te gazetecilere açıklama yaptı.
MA’nın haberine göre, davaya dair bilgi veren Avukat Özdoğan, “CİMER’e yapılan bir vatandaşın ihbarıyla bu dava başlıyor. O dönemki fezlekeler ‘halkı suça teşvik etme’ ile yapıldı. Sonrasında iddianamede suçlama konusu değişti” dedi.
Dosyadaki belgelerin bazılarının “imzasız ve unutulmuş evraklar olduğunu” söyleyen Özdoğan, bu belgelerin aslının kendileriyle paylaşılmadığını, belgelerin adeta bir mütalaa gibi yol haritası verdiğini ve kim tarafından yazıldığının bilgisinin yer almadığını ifade etti.
“Gizli tanık beyanları bir günde alındı”
Dosyada gizli tanık beyanlarının bir gün içinde alındığını ve bunun fiili olarak mümkün olmadığını dile getiren Özdoğan, “Davanın dayandığı bir açık ve gizli tanık vardı. Aynı gün iki tanığın ifadesi alınıyor, biri 328 teşhis, 129 sayfalık ifade veriyor, bir diğer tanığın ise 50 fotoğraf teşhisi ve 58 sayfa beyanı var. Fiilen fizik kurallarına göre imkânsızdır. Bu kadar kısa sürede bu kadar ifade ve teşhisin yapılması olanaksız. Bir günde alınması imkânsız olan ifade tutanaklarıyla tutuklama kararları veriliyor” dedi.
“Yargıdaki kirlilik, suça bulaşmışlık karşımıza çıkıyor”
Özdoğan, siyasetin ve yargının ortak yürüttüğü bir süreç olduğunu belirtti:
“Kumpas derken bunu dosyadaki delillere dayanarak söylüyoruz. İddianameyi ilk kabul eden mahkeme başkanı, bir çetenin üyesi ve yöneticisi olarak görevden alındı ve soruşturması devam ediyor. Hakkında soruşturma varken, o dönem bizimle bu paylaşılmadı. Basına yansıdıktan sonra heyet başkanı görevden alındı. Eğer tek bir heyet üyesi hakkında çete üyesi iddiası varsa diğer tüm heyet üyeleri görevden çekilmelidir, dosyadan alınmalıdır. Çünkü haklarında bir soruşturma var mı yok mu bilmiyoruz, bunun bilgisi bizimle paylaşılmıyor.
Bu soruşturmayı yürütürken Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan kişi hakkında çok ciddi suçlamalar ve iddialar var. Hakkında çıkan tüm haberlere yayın yasağı geldi. Mahkemenin en önemli üyelerinin çıkar temalı suç örgütleriyle ilişkileri ortaya çıkıyorsa bu dosyanın temeli çöküyordur. Yargıdaki kirlilik, suça bulaşmışlık karşımıza çıkıyor. Yargı hem mali olarak belli süreçlerin içinde yer alıyor hem de siyaseten de siyasi takvime uygun kararlar vermeyi sürdürüyor.”
“Failler belli ama HDP yöneticileri yargılanıyor”
Özdoğan’ın ardından dosya avukatlarından Özgür Erol, şu bilgileri verdi:
“Yargılanan HDP siyasetçileri ve MYK üyeleri dosyada yer alan 37 kişiyi ‘kasten öldürmekle’ suçlanıyor. Dosyada 37 kişi olarak belirtilen sayı hükümet tarafından 51, sivil toplum tarafından 47 olarak dile getirilirken, 6-8 Ekim olaylarına dahil olan grup ise bu sayıyı 7 olarak açıklıyor. Mütalaada bu 7 kişi hakkında doğrudan tutuklama kararı vardı. Bu dosyada yer alan 37 kişiden 21’i olayları gerçekleştiren kişiler olarak ele alınıyor. Kişiler hakkında ise bilgi yok. Birkaç örnek verelim, gösteri yürüyüşünde panzerden açılan ateş sonucu Hakan Buksur öldürülüyor ve bu ölümden siyasetçiler sorumlu tutuluyor. Siirt’e korucuların açtığı ateş ile 3 kişi öldürüldü ve kimin öldürdüğü de ortaya çıktı ama HDP yöneticileri kasten öldürmeden yargılanıyor.
Adana’da yaşanan ölümlerin IŞİD’lilerin sokakta suikast gerçekleştirerek öldürdüğü yine ortaya çıktı ve yine dosyada bu ölümlerden HDP MYK üyeleri sorumlu tutuldu.”
“Çözüm sürecine muhalif olan kesim”
Sırrı Süreyya Önder de konunu çözüm süreciyle bağlantısına işaret etti:
“Kobanî davası AKP’yi yargılamak isteyenlerin bir ön iddianamesidir. Bunu tüm inancım ve tecrübemle söylüyorum. Çözüm sürecine muhalif olan kesim, onları yargılamanın ya da tasfiye etmenin ilk adımını atmışlardır. Çözüm süreci faaliyetleri bir suç delili olarak kriminalize ediliyor. Eğer mahkeme buna uyarsa dönemin tüm bakanları ve başbakanı da dahil ilgili bürokratların hepsi bu davada esas fail olarak yargılanacaklar. Çünkü kamusal gücü elinde tutan bunlardı. Türkiye’de siyasal zaman çok hızlı akar, yaşayacağız göreceğiz. Hem iddianameyi hem davayı bu gözle okursanız göreceksiniz.
Şu andaki iktidar Kürdü ve Kürtlüğü temsil eden herkese bir kategorik düşmanlık besliyor. Kürtleri silmek gibi bir misyon edinmiştir. Bu düşmanlık, ülke ve geleceği için umut besleyen herkesin derdi olmalıdır. Çünkü çözüm sürecinde bu topraklarda kendi iç dinamiklerimizle meseleyi çözme dinamiği yakalamıştık, fakat iktidarın kendi iç çatışmalarından dolayı sonlandı.
Hepsi birbirine Kürtler üzerinden saldırıyor. Bu ülkenin yurttaşı olan istisnasız herkesin görmesi gereken temel olgu budur. Bu, onların iç iktidar çatışmalarının bir enstrümanıdır. Bu çeteleşme, mafya, uyuşturucu durumlarıyla bunun böyle olduğu aşikardır. Hiçbirinin tanığı rahmetli olmadı, herkes hayatta.
Çözüm süreci heyetinin nasıl çaba gösterdiğinin birinci tanıdığı Efkan Ala’dır. Gelmekte olanı ve sürüklenmek istendiğimiz yeri görüyorduk ve engellemek için çabaladık. Hayatta ve çıkıp konuşsun. Desin ki onun dediği gibi olmadı ben de bütün sözlerimi yutacağım.”
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
(AS)