"2016 yılı, ‘biz ve onlar’ şeklindeki suçlama, nefret ve korku söyleminin alaycı bir şekilde kullanıldığı ve bu söylemin 1930'lardan beri görülmeyen bir seviyede küresel önem kazandığı bir yıl oldu. Ayrıştırıcı korku tellallığı dünya meselelerinde tehlikeli bir güç haline geldi. Şeytanlaştırma politikası, insan haklarında küresel geri gidişe neden oluyor.”
Salil Shetty, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri
Uluslararası Af Örgütü, bugün dünya çapındaki insan hakları ihlallerini mercek altına aldığı yıllık raporunu yayınladı. Raporda, siyasetçilerin ayrıştırıcı beyanlarına ve “biz ve onlar” söylemine dikkat çekildi; bunun küresel bir trend haline geldiği belirtildi.
Rapor, İstanbul’da Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, Kampanyalar ve Savunuculuk Direktörü Ruhat Sena Akşener ile Uluslararası Sekreterya Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner tarafından açıklandı.
2016’da 159 ülkedeki insan hakları temelli kaygıların dile getirildiği raporda, Türkiye'de de insan hakları durumunun ciddi biçimde kötüye gittiği vurgulandı, “OHAL, meşru muhalif sesleri susturmak için bir araç olarak kullanılmamalı” dedi.
Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, işkence ve diğer kötü muameleler, aşırı güç kullanımı, cezasızlık, silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen ihlaller, mülteciler ve sığınmacılar, ülke içinde yerinden edilen kişiler başlıkları yer aldı.
RAPORUN TÜRKÇESİ İÇİN TIKLAYIN.
“Şiddeti destekledikleri için değil, ifade özgürlüğünü kullandıkları için baskı görüyorlar”
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, 15 Temmuz darbe girişiminin hükümetin bu olayları bağımsız ve tarafsız olarak soruşturması gerektiğini, ancak OHAL’in Türkiye’de muhalif sesleri susturmak için bir araç olarak kullanıldığını vurguladı.
Gardner, 2016’da darbe girişiminden önce de ağır hak ihlalleri yaşandığına değindi. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde aşırı güç kullanıldığını, silahsız mahalle sakinlerinin yaralandığını ya da öldürüldüğünü, insanların zorunlu göç mağduru olduğunu anlattı. Yine darbe girişimi öncesi kayyum atanan medya grubunun ve 180’den fazla medya kuruluşunun OHAL’de kapatıldığını söyledi.
Yerel aktivistlerden siyasi parti başkanlarına herkesin baskı gördüğünü belirten Gardner, “Bu insanlar şiddete destek verdikleri için değil, sadece ifade özgürlüğünü kullandıkları için gözaltına alındılar, tutuklandılar” diye konuştu.
Sivil toplumun susturulması
Gardner, KHK’larla sivil toplum örgütlerinin kapatılmasını da ele aldı. Bir KHK ile 375 sivil toplum örgütünün kapatıldığını vurgulayan Gardner, bunun çok keyfi ve orantısız bir yöntem olduğunu söyledi.
“OHAL nasıl kötüye kullanılıyor, sorusunun en çarpıcı örneklerinden biri de bu” diye konuştu. Gardner, insan haklarının durumu kötüye giderken sivil toplumun bu şekilde susturmanın doğru olmadığını vurguladı.
İşkence ve kötü muamelede artış
Gardner, 2016’da sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerden gelen işkence iddialarının, 15 Temmuz’un ardından Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ciddi bir şekilde arttığını söyledi.
Raporda da, OHAL’de tutukluların korunmasını sağlayan uygulamaların kaldırıldığı ve işkence ve kötü muameleyi kolaylaştıran yasaklanmış uygulamaların önünün açıldığı, gözaltı sürelerinin uzatıldığı, gözaltındakilerin avukatlarıyla görüşmelerinin engellendiği, sağlık kontrollerinin polis gözetiminde yapıldığı belirtildi.
“İşkenceye sıfır tolerans” politikası uyguladıklarını ısrarla belirten yetkililerin zaman zaman darbe girişiminde bulunanların hak ihlallerini hak ettiklerini ve iddiaların soruşturulmayacağını söyledikleri de raporda yer aldı.
Silahlı grupların sivillere saldırılarında artış
Gardner, silahı gruplar tarafından yaşam hakkını ve insaniyet ilkesini yok sayarak, ayrım gözetmeyen ve doğrudan sivilleri hedef alan saldırılarda ciddi bir artış olduğunu söyledi.
IŞİD, PKK, PKK ile bağlantılı Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) ve Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin bu saldırılara son vermesi gerektiğini belirtti.
Mültecilerin eğitime, istihdama erişimi tok
Af Örgütü, Türkiye’nin en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke olduğunu, bunun yanısıra mültecilerin korunmasıyla ilgili eksikler olduğunu söyledi.
Türkiye’nin güvenli ülke olmasına yönelik kaygılara rağmen AB’nin mültecileri geri göndermek için bir anlaşma yaptığı söylendi.
Raporda şu ifadelere yer verildi:
“Suriyeli mülteci çocukların çoğu eğitime erişemedi ve Suriyeli yetişkin mültecilerin büyük kısmının yasal istihdama erişimi olmadı. Birçok mülteci aile yeterli geçim kaynağı olmadan mahrumiyet içinde yaşadı.
“Yılın ilk aylarında Türkiye güvenlik güçleri Suriyelileri kitleler halinde zorla geri gönderdi. Bununla birlikte Suriye’ye hukuksuz şekilde geri itme vakaları ve korumaya ihtiyacı olan kişilerin Türkiye güvenlik güçleri tarafından ölümle sonuçlanan ya da ölümcül olmayan şekilde vuruldukları vakalar yaşandı.” (ÇT)