Uluslararası Af Örgütü, 2016'da 159 ülkedeki insan hakları ihlallerini incelediği raporda, tüm dünyada insan haklarında bir geri gidiş olduğunu söyledi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, Kampanyalar ve Savunuculuk Direktörü Ruhat Sena Akşener ile Uluslararası Sekreterya Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner’ın katılımıyla gerçekleşen basın toplantısında, politikacıların ayrıştırıcı beyanlarına ve “biz ve onlar” söylemine dikkat çekildi. “Biz ve onlar" politikasının, daha agresif ve çatışmacı dünya düzeniyle yer değiştirerek uluslararası düzeyde de şekil aldığı söylendi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, 2016’nın insan hakları açısından küresel olarak çok kötü geçtiğini söylerken, “2017’nin daha olumlu geçeceği ise şüpheli çünkü gücü eline geçirmek isteyenler, başkalarını günah keçisi ilan ederek hak ihlalleri ortaya çıkarıyor” dedi.
Politikacıların ilk hedefinin, günah keçisi olarak gördükleri göçmenler ve mülteciler olduğu vurgulandı. Ayrıca ırkçı, kadın düşmanı ve homofobik söylemlerin de yaygınlaştığı belirtildi.
Raporda, tüm dünyada siyasetçilerin “biz ve onlar” söyleminin bölünmüş ve daha tehlikeli bir dünya yarattığı söylenirken, bu söylemin sonuçlarının insan haklarındaki geri gidişi körüklediği konusunda uyardı.
Eser, “Bu sadece hak savunucularının çabasıyla dönüştürülebilecek bir şey değil, herkesin çaba sarf etmesi lazım” dedi.
Rapora göre, 2016’da:
* Mültecileri geri göndererek uluslararası hukuku ihlal eden ülke sayısı 36.
* Savaş suçu işleyen ülke sayısı 26.
* Barışçıl insan hakları aktivistlerinin öldürüldüğü ülke sayısı 22.
“Biz ve onlar” söyleminin sonuçları
“Biz ve onlar” söyleminin yükselişinin aktivizme ve ifade özgürlüğüne karşı etkileri şöyle örneklendi:
Bangladeş: Yetkililer, aktivistleri, muhabirleri ve blogcuları korumak ya da öldürülmelerini soruşturmak yerine medyaya ve muhalefete, bunların yanı sıra Facebook paylaşımlarına karşı yargılama politikası güttü.
Çin: Avukatlar ve aktivistlere karşı sürmekte olan, aile üyeleri veya avukatlarıyla görüştürülmeksizin (incommunicado) tutukluluk, televizyonda itiraf ettirmeler ve aile üyelerine taciz gibi baskılar devam ediyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti: Demokrasi yanlısı aktivistler keyfi gözaltıların ve bazı durumlarda aile üyeleri veya avukatlarıyla görüştürülmeksizin (incommunicado) uzun süreli tutukluluğun öznesi oldu.
Mısır: Yetkililer, sivil toplum gruplarını baltalamak, lekelemek ve susturmak için seyahat yasakları, mali kısıtlamalar ve varlık dondurmaları gibi yöntemler kullandı.
Etiyopya: Muhalif seslere karşı giderek tahammülsüz olan hükümet, gazetecileri, insan hakları savunucularını, siyasi muhalefeti ve özellikle aşırı ve ölümcül güç kullanımıyla karşı karşıya kalan protestocuları susturmak için terörle mücadele yasalarını ve olağanüstü hali kullandı.
Fransa: Uzatılmış olağanüstü hal kapsamındaki ağır güvenlik önlemleri, seyahat yasakları ve gözaltıların yanı sıra binlerce ev aramasını da içeriyor.
Honduras: Berta Cáceres ve yedi diğer insan hakları savunucusu öldürüldü.
Macaristan: Hükümetin söylemi, ayrıştırıcı bir kimlik siyasetine ve mülteci ve göçmen haklarına yönelik sistematik baskı politikasına dönüşen karanlık bir 'Kale Avrupası' vizyonunu savunuyor.
Hindistan: Yetkililer, ifade özgürlüğünü sınırlamak için baskıcı yasaları kullandılar ve muhalif sesleri susturdular. İnsan hakları savunucuları ve örgütleri taciz ve yıldırma ile karşı karşıya kaldılar. Öğrenci aktivistleri, akademisyenleri, gazetecileri ve insan hakları savunucularını susturmaya çalışan baskıcı yasalar kullanıldı.
İran: İfade, örgütlenme, barışçıl toplanma ve dini inanç özgürlüğüne ağır baskı uygulandı. Barışçıl muhalifler, gazeteciler, avukatlar, blog yazarları, öğrenciler, kadın hakları aktivistleri, film yapımcıları ve hatta müzisyenler de Devrim Mahkemeleri nezdinde gerçekleşen haksız yargılamalardan sonra hapse atıldı.
Myanmar: Vatandaşlıktan yoksun kalan on binlerce Rohingyalı, hukukdışı öldürmeler, sivillere karşı gelişigüzel ateş açma, tecavüz ve keyfi tutuklamalar arasında "temizlik operasyonu" nedeniyle yerlerinden edildi. Bu arada, devlet medyası, korkunç derecede insanlıktan çıkmış bir dil içeren fikir makalelerini yayınladı.
Filipinler: Duterte'nin uyuşturucu ticaretine karıştığından şüphelenilen on binlerce kişiyi öldürme sözü vermesinden sonra yargısız idam dalgası yaşandı.
Rusya: Hükümetin ülke içinde muhalifleri "istenmeyen" veya "yabancı ajanlar" olarak etiketlemeye dair propagandasını arttırması ve STK'ları "yabancı ajanlar" kanunu kapsamında yargılaması ulusal STK'ların boynundaki ilmiği daha da sıkılaştırdı. Bu arada yabancı fon almış onlarca bağımsız STK da "yabancı ajanlar" listesine eklendi. Yurtdışında ise Suriye'de uluslararası insancıl hukuk tamamen gözardı edildi.
Suudi Arabistan: Muhalifler,insan hakları savunucuları ve azınlık hakları aktivistleri gözaltına alındı ve "devlete hakaret" gibi belli belirsiz suçlamalarla hapse mahkûm edildi. Suudi Arabistan'ın liderliğindeki koalisyon güçleri, savaş suçları dâhil olmak üzere Yemen'de uluslararası hukuku ciddi şekilde ihlal etti. Koalisyon güçleri, uluslararası olarak yasaklanmış misket bombaları da dahil olmak üzere, ABD ve İngiltere hükümetleri tarafından sağlanan silahları kullanarak okulları, hastanelerı, pazarları ve camileri bombaladı ve binlerce sivilin öldürülmesine ve yaralanmasına neden oldu.
Güney Sudan: Sürmekte olan çatışma, uluslararası insan hakları ve insancıl hukukun ihlal ve istismar edilmesiyle sivil nüfusun etkilendiği sonuçlar doğurdu.
Sudan: Güçlü kanıtlar hükümet güçleri tarafından Darfur'da kimyasal silahların kullanıldığına işaret etti. Diğer yerlerde, hükümete muhalif olduğundan şüphelenilenler keyfi gözaltılara ve tutuklamalara maruz kaldılar. Yetkili makamlar tarafından toplantıların dağılmasında aşırı güç kullanılması çok sayıda can kaybına neden oldu.
Suriye: Aralarında gelişigüzel saldırılar ve sivillere yönelik doğrudan saldırılar, sivilleri sıkıştıran uzun süren kuşatmaların da olduğu savaş suçları ve toplu insan hakları ihlallerinde cezasızlık devam ediyor. İnsan hakları topluluğu neredeyse tamamen ezildi, aktivistler hapsedildi, işkence gördü, zorla kaybedildi ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Tayland: Olağanüstü hal yetkileri, hakaret ve isyana teşvik kanunları ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için kullanıldı.
Türkiye: Başarısız darbe girişiminin ardından on binlerce kişi içeriye atıldı, yüzlerce STK kapatıldı, medya üzerinde büyük baskılar uygulandı ve Kürt bölgelerinde saldırılar devam etti.
Birleşik Krallık: Avrupa Birliği üyeliği referandumunu nefret suçlarında bir artış takip etti. İnsanların mahremiyetini geniş ölçekte ihlal etmek için istihbarat ve diğer kuruluşlara verilen yetkileri önemli ölçüde arttıran yeni bir izleme yasası kabul edildi.
Amerika Birleşik Devletleri: Ayrımcı, kadın düşmanı ve yabancı düşmanı söylemle belirginleşen bir seçim kampanyası, yurtiçinde ve dünyada ABD'nin insan haklarına dair gelecekteki taahhütlerinin gücü hakkında ciddi endişeler uyandırdı.
Venezuela: Hükümetin nüfusun ekonomik ve sosyal haklarını yerine getirememesin neden olduğu insani krizle ilgili endişelerini dile getiren açık sözlü insan hakları savunucularına karşı tepki gösterildi. (ÇT)