Fotoğraf: AA arşiv
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bugün yayımladıkları ortak açıklamada, 6 Şubat depremlerinde yıkıma uğrayan bölgedeki kolluk görevlilerinin işkence veya diğer türde kötü muamele yaptıklarını belirtti.
Açıklamada, bazı vakalarda kolluk görevlilerinin, suç işledikleri iddia edilen insanlara yönelik sivil kişilerin saldırılarını engellemek için de müdahale etmediği ifade edildi.
Tavsiye ve talepler
Açıklamada, Türkiye yetkililerinde yönelik şu talep ve tavsiyeleri dile getirdiler:
- Deprem bölgesinde polis, jandarma ve askeri personel tarafından işkence ve diğer türde kötü muamele uygulandığı yönündeki tüm iddiaları kapsamlı, hızlı ve tarafsız bir biçimde soruşturmalı,
- Kolluk görevlilerinin Suriyelilere veya yabancı uyruklu diğer kişilere karşı sözlü tehditleri ve fiziksel saldırıları da içeren yabancı düşmanlığına dayalı veya ırkçı eylemlerini kapsamlı bir biçimde soruşturmalı,
- Tüm mağdurların, hakları ve Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülükleri uyarınca maruz bırakıldıkları zarardan ötürü tazminata erişimlerini sağlamalı,
- İşkence ve diğer türde kötü muamele olaylarına doğrudan karışan veya sivil kişilerin kendilerince adaleti sağlamaya teşebbüs ederek, cezasız kalmak suretiyle insanlara şiddetle saldırdığı olayları önlemeyen veya bunlara müdahale etmeyen güvenlik güçleri mensuplarını tespit etmek için Telegram kanalları dahil sosyal medyada paylaşılan bu tür olaylara ait mevcut tüm video görüntülerini incelemeli,
- Kıdemli polis memurları, jandarma ve askeri personelin, komutaları altındaki personele, olağanüstü hal ilanının işkence ve diğer türde kötü muameleyi meşrulaştırdığı anlamına gelebilecek emirler verip vermediğini kapsamlı bir biçimde değerlendirmeli,
- Denetim yetkilerinin açıkça suistimal edilmesine son vermek ve halkın güvenliğini ve emniyetini sağlamak için olağanüstü hal bölgesindeki kolluk güçleri hakkında kapsamlı bir inceleme yapmalıdır. Bu, tüm vakalarda yakalama, gözaltı ve suç işlediği şüphesi taşıyan kişilerin geçeceği aşamalarla ilgili hukuki yöntemlere sıkı sıkıya bağlı kalınmasını ve gözaltındaki kişiler için sağlık raporu alma ve bu kişilerin hızla hakim ve savcı huzuruna çıkarılmalarıyla ilgili yükümlülüklere eksiksiz şekilde uyulmasını sağlamayı içerir.
“Mağdurların adalet ve tazminat hakkı var”
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, “Polis, jandarma ve askeri personellerin, suç işlediğinden şüphelendikleri kişileri uzun süreli fiziksel şiddete maruz bıraktığına, keyfi ve gayri resmi olarak alıkoyduğuna ilişkin güvenilir bildirimler, Türkiye’nin deprem bölgesindeki kolluk uygulamalarının şoke edici bir göstergesidir. Kolluk görevlileri, doğal afet kapsamında ilan edilen olağanüstü hali, cezadan muaf şekilde işkence ve kötü muamelede bulunma ve hatta öldürme serbestliği gibi görüyor” dedi.
Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü Nils Muižnieks de “Mülteci olanlar da dahil tüm mağdurların, maruz bırakıldıkları şiddete karşılık adalet ve tazminat hakkı var. Yetkililer polis, jandarma ve diğer kolluk görevlilerinin yaptıkları tüm işkence ve diğer türde kötü muamele vakaları hakkında gecikmeksizin ceza soruşturmaları başlatmalı ve sorumluları adalet önüne çıkarmalıdır” değerlendirmesini yaptı.
TIKLAYIN – Hatay’da gözaltında ölüm
TIKLAYIN - “Bu yağmacı, öyle bir bak geç, ölmesin yeter”
TIKLAYIN – “Marketten pirinç, domates, patates almıştım”
TIKLAYIN - Üç asker, "insan öldürme" suçlamasıyla tutuklandı
TIKLAYIN - Polisten “hırsız” diye darp ettikleri depremzedelere: “Pardon, yanlışlık oldu”
TIKLAYIN - “Özel harekat polisi 18 yaşındaki genci dövüyordu”
12 kişi silahla tehdit edildi |
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü bölgede görevlendirilen polis, jandarma ve askerlerin faili olduğu 34 erkek mağdura yönelik 13 işkence ve diğer türde kötü muamele vakasına ilişkin 34 kişiyle görüşmeler gerçekleştirdi ve kimi vakalarda video görüntülerini inceledi. Araştırmacılar, güvenlik güçleri tarafından işkence edilen başkaca kişiler hakkındaki tanıklıkları da dinleyip fiziksel şiddet içeren videoları inceledi ancak bu olayları tümüyle doğrulayamadı. Görüşülen kişiler arasında işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılan 12 kişi, jandarmaların başlarına silah dayayarak tehdit ettiği iki kişi, tanıklar ve avukatlar bulunuyor. Hak örgütlerinin belgelediği dört vakada, yardım çalışmalarında yer alan siviller de şiddet olaylarına katılmış olsa da araştırmanın ana odağı, kamu görevlilerinin sorumlu olduğu işkence vakalarıydı. Üç vaka dışında tüm işkence ve kötü muamele olayları Hatay’ın Antakya ilçesinde meydana geldi. Dört vakada mağdurlar Suriyeli mültecilerdi ve bu saldırılarda yabancı düşmanlığına dayalı ek saikler mevcuttu. Türkiyeli mağdurlardan biri, bir jandarma görevlisinin kendisini şu sözlerle tehdit ettiğini aktardı: “OHAL var, seni öldüreceğiz, seni öldürüp enkaz altına atacağız.” Görüşülen mağdurlardan Suriyeli bir erkek, yüzüne yumruk atan bir memuru şikâyet ettiği üst rütbeli bir askerin kendisini, “OHAL var burada. O sizi öldürse bile kimseye hesap vermek zorunda değil. Kimse ona bir şey diyemez” sözleriyle yanıtladığını belirtti. İşkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılan kişilerin çoğu, depremde yıkılan binalardaki arama-kurtarma çalışmalarına katıldıkları sırada ya da Antakya’nın çeşitli mahallelerinden geçerken polis, jandarma veya asker grupları tarafından alıkoyulduklarını belirtti. Vakaların çoğunda, mağdurlar hakkında resmi gözaltı işlemi yapılmadı; onun yerine doğrudan fiziksel şiddete maruz bırakıldılar ve/veya dizlerinin üzerine çökmeleri ve/veya yere yatmaları istendi. Bazense elleri kelepçelenmiş halde uzun süre boyunca tekme, tokat ve küfürlere maruz bırakıldılar. Bir kısmı suç üstlenmeye zorlandı. Yalnızca iki vakada ilgili kişiler hakkında isnat edilen suçlardan ötürü soruşturma başlatılmış olması, bu kişilerin suç işlediğine dair somut bir şüphenin en başından itibaren mevcut olup olmadığı konusunda ciddi soru işareti oluşturmaktadır. Bir kişi, “Evim yıkılmış, çadırda kalıyoruz, üzerine polis beni dövüyor, kafama silah çekiyor ya. Sanki burası vahşi batıymış gibi davrandılar” dedi. İşkenceye maruz bırakılan 19 yaşındaki bir kişi, “Zaman algımı tümüyle yitirdim, olay bir saat, yarım saat ya da iki saat sürmüş gibi geldi. Önce üç kişiydiler, sonra daha büyük bir polis grubu geldi ve tekme yumruk dayağa katıldılar” dedi. İncelenen 13 vakadan sadece altısında mağdurlar veya aileleri, yetkililerden gördükleri şiddetten ötürü şikâyetçi oldu. Kendisine ve erkek kardeşine, jandarma tarafından alıkonuldukları sırada belirli aralıklarla, uzun süreli işkence yapıldığını ve erkek kardeşinin yere yığılarak gözaltında öldüğünü bildiren Sabri Güreşçi şikâyetçi olanlardan biri. Diğer yedi vakada mağdurlar, misillemeden korktukları ve adil bir sonuca erişemeyeceklerini düşündükleri için şikâyette bulunmayacaklarını ifade etti. Bazıları ise aile üyeleri ve arkadaşlarının depremde ölmesi ve hayatlarının bir anda alt üst olmasının, polis veya jandarma eliyle maruz kaldıkları fiziksel şiddeti gölgede bıraktığını belirtti. Suriyeliler, şikâyette bulunmak konusunda özellikle tereddütlüydü. Diğer ülkelerden gelen arama-kurtarma ekiplerinden birine çevirmenlik yapan Suriyeli bir kadın, “Jandarmaların çoğu Suriyelilere hırsız muamelesi yaptı ve onlara karşı çok saldırgan davrandılar. Suriyelilerin kurtarma ekipleriyle olmalarını kabul etmediler ve çok sinirliydiler” ifadelerini kullandı. Enkaz altında kalan, Türkiye ve Suriye vatandaşı çok sayıda insanın kurtarılmasına yardım ederken jandarma ve kalabalığın şiddetine maruz kalan Suriyeli bir arama-kurtarma gönüllüsü ise “Şikâyetçi olmayacağım çünkü bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Dışarı çıkmaya korkuyorum çünkü arabamın fotoğrafları ve bizim dayak yediğimiz videolar sosyal medyada dolaşıyor. Tekrar saldırıya uğramaktan korkuyoruz. Hastaneye gidip darp raporu almadım çünkü Suriyeli olduğum için yağmacı sanılmaktan korkuyorum” dedi. Bir görgü tanığı, “İşçi ve yoksul görünen 20-25 yaşlarındaki üç kişi onları ‘yağmacılıkla’ suçlayan askerlerce dövüldü. Askerler bir yandan da etraftaki insanları linçe kışkırtıyordu” dedi. Bir diğer tanık ise kıdemli bir askeri görevli gibi görünen bir kişinin Antakya yakınlarındaki Samandağ ilçesinde insanlara, “Dövün, hakkını verin ama öldürmeyin. Bizi çağırın” dediğini duyduğunu söyledi. |
(AS)