Haberin Kürtçesi için tıklayın
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 8 Mart açıklamasında kadınların aldıkları her nefesin mücadelesini verdiklerini ancak şimdi tüm bu kazanımlara göz dikildiğini belirterek “Bir kere çıktık sokağa, geri dönmek bilmeyiz” dedi.
Açıklamada Türkiye’de kadınların ilk defa kamusal alanda dayağa karşı sokağa çıkmasının 30. yılı olduğu hatırlatıldı, bu 30 yıl içinde kadınların kazanımları ve şu anda tehlike altındaki kazanılmış haklar sıralandı.
1987'de ilk "Dayağa Karşı" yürüyüşAçıklama şöyle: Bundan 30 yıl önce, 17 Mayıs 1987 tarihinde, ülkede herkesi eve kapatan 12 Eylül sonrası günlerde yüzlerce kadın “Dayağa Hayır” demek için sokaklara çıktı. Türkiye’de kadınlar ilk defa kamusal alanda dayağa karşı seslerini yükselttiler, “Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz” dediler. Mor Çatı’nın temellerini atan Dayağa Karşı Kampanya’nın ilk ayağı olan bu yürüyüşün Türkiye’deki kadın hareketi ve erkek şiddeti ile mücadele tarihi açısından da önemi büyük. Osmanlı'daki mücadeleyi unutmadan30. yıl vesilesiyle geriye dönüp baktığımızda, bu topraklarda Osmanlı’dan beri mücadele eden adını bildiğimiz bilmediğimiz kadınları unutmadan; parçası olduğumuz mücadeleler ve kazanımlar tarihini görüyoruz. Erkek şiddetine karşı kadın dayanışmasının gücünü, feminizmin tarihini görüyoruz. Neler iptal ettirildi?Türkiye’de gündemi meşgul eden konular sıkça değişse de biz kadınların gündemi aynı: Toplumun her alanındaki erkek egemenliği ve erkek şiddeti gündemle değişmiyor ve biz mücadele etmekten vazgeçmiyoruz. Kadınların mücadelesi, kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesini iptal ettirdi, seks işçisi kadınların tecavüze uğraması durumunda tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesinin kaldırılmasını, evlilik içi tecavüzün bir suç olarak kabul edilmesini sağladı. Sığınakların açılmasını, ev içi şiddeti suç olarak tanımlayan bir yasanın çıkartılmasını sağladı. Biz kadınlar bu ülkede aldığımız her nefesin mücadelesini verdik. Hangi haklara göz dikildi?Son yıllarda ise bin bir mücadele ile kazandığımız haklara göz dikildiğini görüyoruz. Yıllardır yan yana mücadele ettiğimiz kadın örgütleri kapatılıyor, belediyelerdeki kadın danışma merkezlerinin çalışmasını sonlandırmak kayyumların ilk işi oluyor. Kadınların şiddetten uzak hayat kurabilmeleri için gereken sosyal ve ekonomik desteklere erişim günden güne imkânsızlaşırken, aileyi merkeze alan sosyal hizmet politikalarıyla kadınlara şiddet yaşadıkları evlerine dönmeleri mesajı veriliyor. Boşanmaların engellenmeye çalışılması, erken yaşta evliliklerin teşvik edilmesi kadınların aile içine kapatılmak istendiğinin göstergesi. Erkek şiddetinin son bulmasının ön koşulu olan kadın erkek eşitliğini teşvik eden devlet politikaları yerine, “toplumsal cinsiyet adaleti” söylemi altında kadınların geleneksel rollerine hapsedilmeye çalışıldığını görüyoruz. Halbuki en iyi biz kadınlar biliyoruz: Eşitlik olmadan adalet olmaz. Gündemin yakıcılığına karşı yine de umutsuz değiliz. Çünkü evde, işte, okulda, sokakta hayatın her alanında haksızlığa uğramanın ne demek olduğunu, hayatta kalmak için nasıl taktikler geliştirmek gerektiğini ve karanlıkta feminist politikanın bize ışık olacağını biliyoruz. Mor Çatı’da 27 yıldır biz kadınlar birbirimizle dayanışıyor, birbirimizin deneyiminden öğreniyoruz. Bu deneyimler de bize şunu söylüyor: Bir kere çıktık sokağa, geri dönmek bilmeyiz! |
(NV)