Peki ortada bir savaş falan yokken de psikolojik harekât yürütülmeli mi? Bu savaşı yöneticileri ve çalışanları asker olmasına rağmen kâğıt üstünde orduya değil Başbakanlığa bağlı sivil bir ofis olan bir kurum mu yürütmeli? Ve bu savaştaki düşman o devletin kendi milleti mi olmalı?
Radikal'in ortaya çıkarttığı Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği gizli yönetmeliği, genel sekretere gerektiğinde Türk toplumuna karşı kullanılmak üzere psikolojik savaş planlarının hazırlamasını ve el altında tutmasını emrediyor.
MGK ciddi bir kurum olduğuna, bu kuruma genel sekreterlik yapmış hepsi de orgeneral rütbeli subaylar ciddi ve işini iyi yapan insanlar olduğuna göre bu psikolojik harekât planlarının hazırlanması işinin ihmal edildiğini, savsaklandığını düşünmek çok yanlış olur.
MGK'da, genel sekretere bağlı çalışan Toplumla İlişkiler Başkanlığı'nca (TİB) hazırlanan bu planları Türk halkının bilmeye hakkı var bence. Bir de tabii geçmişte yürütülmüş harekâtları da bilmek isteyecektir vatandaşlar.
Hayatım boyunca komplo teorilerine inanan, onlara prim veren bir insan olmadım. Hatta çoğu zaman bu köşede o teorilerle alay ettim. Ama şimdi bir soru soracağım, hem de hayli sert bir soru. İlk bakışta okuyana komplo teorisi gibi gelecek, hatta bu konuda komplo teorilerinin olduğunu zaten biliyorum, ama sorunun bir mantığı da var:
Acaba Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve hatta Necip Hablemitoğlu cinayetleri de birer psikolojik harekât mıydı?
Hemen kaşınızı kaldırıp sinirlenmeyin. Aynen Amerika'da her taşın altında CIA parmağı aranması gibi, bizde de eğer devletin halkına karşı psikolojik harekât planlayan birimleri varsa, bu sorular da sorulur.
Biz, 6-7 Eylül olaylarının yıllar sonra bir kontr-gerilla operasyonu olduğunu öğrenmiş bir milletin çocuklarıyız. Biz, Susurluk'u karartmış ve bir anlamda gerçek sorumlulara ulaşılmasını imkânsız hale getirmiş bir milletiz. Yine biz, Susurluk'ta mahkemece suçu sabit görülenleri kahraman mertebesine yükseltmeye çalışmış bir milletiz.
Üç-beş siyasi cinayetin, üç-beş büyük provokasyonun daha düşman milleti yola getirmek için düzenlenmiş birer psikolojik harekât olması Türkiye'de kimseyi etkilemez eminim.
Kimseyi haksız yere itham etmek de istemem ama ne demek istediğimi anlattım sanırım: Devletin, kendi halkını düşman gören bir anlayışı varsa ve o anlayış uyarınca psikolojik harekât planları yapılıyorsa, birilerinin de bu soruları sorma hakkı doğar.
Gizli yönetmeliklerle bazı kişilere yasalarda ve Anayasa'da olmayan yetkiler veriliyorsa, aradan geçen onca zamana rağmen bu gizli yönetmelikten haberi olan onlarca sivil politikacı Yahu burada ne oluyor diye sorma gereği bile duymuyorsa, o zaman bu hak iyice katmerlenir.
Eğer devlet vatandaşıyla barışmak ve temiz bir sayfa açıp yoluna devam etmek istiyorsa, yapılması gereken ilk şey, MGK bünyesinde hazırlanan psikolojik harekât planlarının halka açıklanmasıdır.
Bugünün komutanlarının kendilerinin bile eleştirdiği ve sahip çıkmadığı bir askeri darbenin topluma dayattıklarıyla hesaplaşmak bu kadar uzun zaman alıyorsa vay halimize...
Sadece bu yönetmeliğin haber olarak halka duyurulması bile, Avrupa Birliği'ne (AB) uyum çabalarının ne denli önemli olduğunu göstermiş olmalı. Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde duran, halkına saygılı, gerçek bir demokrasi olması, benim için AB'ye üyelikten daha değerli ve önemli.(İB/BB)