Saçma sapan, sığ mı sığ, ancak geri zekâlıların yapabileceği türden bir polemik. Buna girmeyi hiç istemezdim. Böyle aptalca şeylerle uğraşmak yerine Şifo Mehmet ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'ndan, bu vakfın öncüsü İbrahim Betil'den, iyi bir şey yapmak söz konusu olunca nasıl seferber olduğunu her seferinde gördüğümüz bu milletten söz etmeye hazırlanırken pazar pazar sinirim bozuldu.
Müsaadenizle konuyu anlatayım önce:
Gazeteci Nadire Mater bir süre önce Güneydoğu'da askerliğini yapan gençlerin anlattığı öykülerden oluşan bir kitap yayımladı. Adı 'Mehmedin Kitabı.' Bu kitap, bu toprakların tarihinde görülmüş ender anti-militarist mesajlı kitaplardan biriydi. Tabii ki hemen önce toplatıldı, sonra yargılandı. Türkiye'de pek çok kişinin, özellikle de hâkim güçlerin bu kadarcık olsun aykırı düşünmeye tahammülü yoktu. Neyse ki kitap mahkemede aklandı, halen piyasada satılıyor.
Tam bu mesele unutuldu diyorduk ki, Kuvayı Medya isimli bir internet sitesinde 'devasa' bir 'atlatma' haberle karşılaştık. Nadire Mater, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nın uzantılarından biri olan bir vakıftan bu kitabı yazması için para almıştı.
Tam 'Deveye sormuşlar neren eğri diye' misali, bunun neresini düzelteceksin ki... Ortadaki temel iddia, Mater'in kitabını CIA'dan yani Amerikan hükümetinden aldığı parayla yazması. Ama o vakıf o vakıf değil ki... Tam tersine Mater'e para veren vakıf, Amerikan hükümetinden bağımsız ve hükümeti eleştiren projelere para aktarmasıyla meşhur bir vakıf.
Ancak birkaç gün sonra bu internet sitesindeki iddialar Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'ın sütununa da yansıdı. Hem de ne yansımak... Tam altı gün boyunca kesintisiz yayımlandı aynı saçma sapan iddia. Üstelik Çölaşan'ın ilk yazısının çıktığı gün, tam da yazıişleri tarafından onun sütununun yanına konan haberde Nadire Mater, o vakfın o vakıf olmadığını söylerken yaptı bunu Çölaşan.
Türkiye'nin en büyük gazetesinde, çok okunan köşelerden birinde böyle bir iddia ısrarla günlerce yazılınca doğal olarak alay konusu oldu. Çeşitli büyük Amerikan gazeteleri Hürriyet'le ve Emin Çölaşan'la açıkça alay ettiler.
Kanada'da McGill Üniversitesi profesörlerinden James Ron, zaman zaman Ortodoğu sorunuyla ilgili Radikal'e yazı gönderir, biz de bu değerli yazıları yayımlarız. Aynı James Ron, bu tartışmayla ilgili de bir yazı yollarsa ilgilenip ilgilenmeyeceğimizi sordu, ilgileniriz cevabını verdim ve Ron'un yazısı 2 Ağustos günü Radikal'de yayımlandı. O da, Emin Çölaşan'ı ve iddiasını alay konusu yapmıştı.
Dün Emin Çölaşan, Ron'un bu yazısından hareketle bu sefer Radikal'e laf uzatmaya kalkıştı. Kendince Radikal'i aşağılıyordu.
İşte bu yazı da o yüzden yazılıyor.
Çölaşan daha önce de köşe yazarlarından hareketle Radikal'e dil uzatmaya kalkışmıştı. Radikal'in yayın ilkelerini, özellikle de köşe yazılarıyla ilgili ilkelerini o vesileyle kendisine, kendi köşesinde yayımladığı bir mektupta hatırlatmıştım, burada bir kez daha tekrar edeceğim: Radikal'de köşe yazarlarının yazıları yasalara aykırı olmadığı ve hakaret içermediği sürece herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaz.
Bu ilkeleri yazarken bir şeyi unutmuşum, daha doğrusu aklıma bile gelmemiş: Elbette bir de yazılanların GERÇEK olması gerekiyor.
Bu saydığım üç temel ilke, sanıyorum dünyanın bütün gazeteleri için geçerli asgari ilkelerdir.
Emin Çölaşan, gerçekle ilgisi olmayan bu iddialarını yazarken Hürriyet'in Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök, sanıyorum Çölaşan'ın bu davranışından hareketle 'Köşeler, köşe yazarlarının babasının malı mıdır' diye yazdı.
Çölaşan, altı gün boyunca sürdürdüğü yalan yayınına gönderilen açıklamaları kuşa çevirip bir günde yayımladığına, GERÇEK'le bağını bu kadar koparttığına ve dün altı günlük yayınındaki temel iddiadan vazgeçip (paranın CIA'dan gelmesi değil önemli olan, yabancılardan para alınması, demeye getirdi Çölaşan) kuyruğuna basılmış bir kedi gibi bu sefer Radikal'e saldırması, bana Ertuğrul Özkök'ün o soruyu boşu boşuna sorduğu izlenimini veriyor.