Diyarbakır’da Marksizm Okulu Marksizm Günleri düzenledi. İkinci gününde Mordem Sanat’ta devam eden etkinliğinin konu başlıklarından birisinde, Kürtlerin neden devletleşemediği ele alındı.
Şerefxan Cizîrî moderatörlüğündeki "150 yıldır süren ulusal bağımsızlık mücadelesine rağmen Kürtler halen neden devletleşemedi?" başlıklı oturuma tarihçi-yazar Erdoğan Aydın ve Yeşil Sol Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek konuşmacı olarak katıldı.
İlk olarak konuşan Aydın, Kürtlerin devletleşememesinin nedenin Kürt hareketi çevrelerinde yeterince sorunlaştırılamadığı için olduğunu söyledi. Kürt entelektüel camiasının sıklıkla kendilerini Türk egemen aklına kabul ettirmeye çalışan yaklaşımlarının olduğunu belirten Aydın, “Oysa bu yaklaşımlar hem Kürt sorununun çözümü açısından işlevsel değil hem de bir devletleşme imkanı açısından da insanları pozitif anlamda yönlendiren bir işleve sahip değil” dedi.
“Kürtler devletleşme fırsatı yakaladı, değerlendiremedi”
Kürt halkı, milleti, toplumu adına bugüne kadar siyasal önderlik, egemenlik, yöneticilik yapmış insanların sergilediği performansın Kürtlerin devletleşmesinin başarılamamış olmasında çok ciddi rolü olduğunu düşünen Aydın, “Tarihin belli dönemlerinde başka milliyetler, halklar gibi Kürtlerin de aslında devlet olabilme statüsüne yükselebilmek açısından ciddi fırsatlar, ciddi iç ve dışsal koşulları yakaladıklarını ama ne yazık ki bunun değerlendirilemediğini gözlüyoruz” diye konuştu.
Türk kimliği adına kurumsallaşmış olan devlet geleneklerinin yayılmacı politikalarının Kürtleri devletsizleştirdiğini ve kendilerine bağlayan bir fonksiyona getirdiğini ifade eden Aydın, Araplar ile din üzerinden bağlanmanın Kürtlerde dezavantaj durum yarattığını belirterek, Farslarla ile de benzer bağların olmasının Kürtlere yaramadığını söyledi.
Dönem dönem özerklik ve benzeri özel bazı ayrıcalıklar elde etmenin sürekli bir bağımlılık tahakkümü olarak yansıdığını dile getiren Aydın, bu durumlar içinde devletleşmenin çok küçük bir olasılık olarak kaldığını belirtti. Yine Kürtlerin aşiret formunu aşamamasının ulus bilinci geliştirmediğini ifade eden Aydın, “Yine nesnel koşul bağlamında Kürt toplumunda ağırlıklı olarak zorla gerçekleşen bir Müslümanlaştırma sürecinin sonucunda benimsediği kimliğin, onun bağımsızlığını engelleyen bir işlev görmesi, bu durumu daha da zorlaştırdığı gerçeğiyle karşı karşıyayız” dedi.
“Devletimsi beylik pozisyonu aşılamadı”
Kürtlerin devletleşebilmesi için dönem dönem önlerine fırsatlar geldiğini dile getiren Aydın şöyle devam etti:
“Fakat burada da Kürt önderlerinin, egemenlerinin negatif pozisyonuyla karşı karşıya kalacağız. Devletimsi beylik formlarıyla karşı karşıyayız ama beylik pozisyonunu aşamamış, devletimsi kuruluşlar yapılar. Dönem dönem bazen 200 yıla varan bir yaşam hayatı bulabilmiş olmalarına rağmen hiçbir dönemde kurumsallaşmadılar. O nedenle Kürtlerin bu beylikleri yıkıldıktan sonra geriye çevrelerini etkileyecek bir süre Kürtlük bilinci oluşturacak bir pozisyonda kalamamıştır.
“Kürtler Abbasilerin yıkılması, Moğolların geri çekilmesi akabinde aslında yaşadıkları bölgede çok ciddi bir boşluk oluşan bir özel dönemde yaşamışlardır. Bu dönemde doğru bir müdahale yapabilecek bir önderlik ortaya çıkabilmiş olsaydı, devletleşmek ve kalıcı olabilmenin imkanı pekala sağlanabilirdi. Bu dönemde de Kürt egemenleri eğer doğru bir müdahale yapabilmiş olsalardı bir Kürt devletleşmesi kurulabilir ve sonraki dönemde yaşayabilirdi. Sonraki dönemde yükselen güçler, Kürt devletleşmesini kendilerine asker yapmak yerine onunla uzlaşmak zorunda kalabilirlerdi.”
“Kürt ulus bilincine hançer saplandı”
19’uncu yüzyıl batıda ciddi bir uluslaşma bilincinin gelişmeye başladığı ifade eden Aydın, bu dönemin Kürtlere olağanüstü fırsatlar verdiğini belirterek, Ermenilerin Osmanlı’da yönetime katılabildiğini ama Kürtlerin egemenler sınıfına alınmadığını söyledi.
Aydın, “Bunun bedeli sonraki dönemde Kürtlerin ulus bilinci ve devletleşmesine adeta içeriden saplanmış bir hançerdir. Kürt halkının gelişebilmesi kendi için var olabilmesinin imkansızlaştıran bir şeydir. Bu dönemde devletleşmek ve uluslaşmak açısından önceki dönemlerden daha büyük bir imkan ortaya çıkmıştı. Çünkü bu dönem Osmanlı’nın çözüldüğü bir dönemdi. Dolayısıyla Kürt beyleri açısından ayaklanmanın her zamankinden meşru, haklı ve üstelik de başarılabilir bir pozisyon elde edeceği bir konjonktürdür. Ama Kürt beylerinin kendi aralarındaki iç rekabetlerine kurban olmalarında ciddi bir problem var. Bir döneme tekabül etmiştir ve ne yazık ki dediğim gibi bu fırsatta kaçırılmıştır” diye konuştu.
“Lozan’da azınlık hakkı istemediler”
Osmanlı’nın yıkılıp Türkiye’nin kuruluş sürecinin Erzurum’da kurumsallaşmasının Kürt egemen sınıflarına muhtaçlığı ifade ettiğini söyleyen Aydın, ancak Kürtlerin sırtı sıvazlanırken Kürtlerin kendi aralarında oturup sonraki dönem için inkar edilmeleri durumuna karşı en küçük bir yatırım yapılmadığını söyledi:
“O kadar ki Lozan görüşmelerine giden heyete ısrarla katılma talebinde bulunmadıkları gibi Lozan'da Kürtlüğün hiçbir yazılı zapta geçmemesi için olağanüstü bir çaba sergileyen Türk delegasyon ve temsilcilerinin milli mücadele Ankara meclisine yansıyan söylemini de problem yapmamışlardı. ‘Lozan'a biz azınlık hakkı istemiyoruz. Biz Türk kardeşlerimizle birlikteyiz. Biz bu meclis Kürtlerin, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin meclisidir’ diyen bir yerde durarak aslında adeta kendi iplerinin çekilmesine yardımcı olan bir duruş sergilemiştir.
“1925 Kürtlerin sadece devletleşebilme imkanlarını köklü bir şekilde kıran değil aynı zamanda akabinde görülmemiş bir Türkleştirme, sürgün nüfussuzlaştırma, birbirine düşürme, aşiret formuna düşmüş olan Kürt halkını bu formunda bile yaşama imkanlarını ortadan kaldıran bir sistematik devlet saldırısıyla karşı karşıya kalmışlardır. Dolayısıyla bu tarihten eğer doğru bir ders çıkartılamazsa günümüzde Kürtlerin siyasal vizyonu ve günümüzdeki çözüme bağlanan bir tarih perspektifi açısından gerekli performansı, gerekli altyapıyı dayanağa sağlamak mümkün olamayacaktır diye düşünüyorum” dedi.
“Devletler kendi varlığını Kürtlerin yokluğu üzerinden tanımlıyor”
Aydın’da sonra Siyasetçi-yazar Sinan Çiftyürek konuştu. Kürtler neden devletleşememesini statüsüz bir sömürge olmasına bağlayan Çiftyürek, “Sömürgelerde bağımsızlık tartışması yürütülüyordu, ulus devlet modeline geçişte Kürdistan adım adım statüsüzleştirilmiştir. Bu durumda Kürdistan’ın devletleşememesinin temel nedenlerinden birisidir. Devletler kendi varlığını Kürtlerin yokluğu üzerinden tanımlıyor, onların varlığını kendine tehdit olarak görüyor. Klasik sömürgelerde bu yoktur. ‘Sen Angolalısın, Cezayirlisin’ diyor, ‘sen Fransız ya da İngiliz olamazsın’ diyor. Bizde ise Kürt’e Türk’sün demeye çalışılıyor. Sömürge devletlerde böyle bir şey yoktur. Güçlü oldukları için değil, güçsüz oldukları için statü kuramadılar. Bu halende devam ediyor” dedi.
“Kürtlerin üzerinde güçlü bir sömürgeci halka var”
Kürt coğrafyasının dünya devletleri açısından önemine dikkat çeken Çiftyürek, “Kürtler Bağdat’ın ya da Şam’ın kuyruğuna basıyor. Bağdat savunmasız duruma gelince kim baş kaldırıyor. Ya Tahran başkaldırır ya da Ankara. Bu ikinci halkadır. Birinci halka ise, Kürtler üzerinde güçlü bir sömürgeci halka var. Dünyada görülmemiş bir şey bu. Bu da yetmiyor. Moskova ve Pekin başkaldırıyor. Bu halkaya Asya’nın sömürgeci halkası da ekleniyor. Kendi toprak birliğini Irak’ın toprak birliği üzerinden kurmuşlar. Rusya diyor ‘Irak, Suriye dağılırsa bu sefer sıra İran’a gelecek.’ İran’a gelince Amerikan’nın Avrasya stratejisine geçilecek. Dolayısıyla doğal stratejisini bu hat üzerinden kuruyorlar. ‘Filistin’in devlet kurma hakkı var’ diyorlar, ‘Var’ bunu biz de söylüyoruz. Kürtlerin neden yok. Kürtlerin üzerinde güçlü bir sömürgeci halka var, bu bağımsızlık mücadelesini olağanüstü ağırlaştırıyor” dedi.
MARKSİZM GÜNLERİ DİYARBAKIR’DA
“Türkiye’de elit Kürtler, Kürtçe konuşmayı bıraktılar”
(İY / HA)