Leyla Halid, 80 yaşında, Filistin’in özgürlüğü için 14 yaşından beri mücadele ediyor. Lübnan’da bir mülteci olarak büyüyen Halid genç yaşta direnişe katıldı. Filistin hareketinin tanınmış bir özgürlük savaşçısı olarak özellikle 1969’daki eylemiyle uçak kaçıran ilk kadın olarak biliniyor.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) içerisinde direniş eylemliliklerini gerçekleştiren Halid, davasını sürdürmek için ülkeler arasında hareket ediyor ve 1992’de evlendikten sonra Ürdün’e yerleşti.
Bayan Abu Ta'ema ve Synne Furnes Bjerkestrand, Amman’da onunla buluştuğunda, Filistin konulu bir konferansa katıldığı Venezuela’dan yeni dönmüştü. Halid’in özgürlük için mücadelesi hâlâ devam ediyor.
“Sahip olduğumuz her şey Filistin’deydi”
FHKC’nin içinden doğduğu Arap Milliyetçi Hareketi’ne 14 yaşında katıldınız. Neden onlara katılmaya karar vermiştiniz?
Mahrumiyet ve adaletsizlik duygusu, bir tavır almanıza neden oluyor: Ya kabul ediyorsunuz ya da reddediyorsunuz. Ben reddettim. Gençken, Filistin’de bir zamanlar elimizde olan şeylerden mahrum bırakılmıştık. Lübnan’a vardığımızda, Filistin’den Lübnan’a yürüyerek göç etmiş, her biri çocuklarını ya da eşyalarını taşıyan herkes; erkekler, kadınlar, annem ağlıyordu, biz de öyle. Amcamın etrafı portakal ağaçlarıyla çevrili evine vardığımızda portakallardan yemek istemiştik ama annem hayır demişti: “Bu senin değil. Senin olan, Hayfa’da, Filistin’de. Burada hiçbir şeyimiz yok.”
Bu beni yıllarca portakaldan soğuttu. O portakallar bizim değildi, sahip olduğumuz her şey Filistin’deydi. 1970’e kadar hiç portakal yemedim. Durum çok üzücüydü ve Lübnan’daki insanlar bizimle empati kurup evlerini bize açıyordu. Biz çocuklar neden Filistin’de olmadığımızı sürekli soruyorduk. Büyüdüğünüzde, daha fazlasını anlamaya başlıyorsunuz. Yaşadıklarımız herhangi bir insanı etkilerdi. Biraz bile anlasak, sorular sorarız ve bu soruların cevapları olur. Bunlar, eve nasıl döneceğimizi düşünmeye başlamamın yollarıydı. Kendinize ve çevrenizdekilere “Ne yapabiliriz?” diye sormaya başlıyorsunuz. Ben 14 yaşındayken, o zamanlar Arap Milliyetçi Hareketi olarak adlandırılan FHKC’ye katılmaya karar verdim. Benden önce abilerim katılmıştı, ben de onların ardından katıldım.
“Dünyanın uyanmaya başladığını fark ediyorum”
Geçtiğimiz yıl, dünyanın dört bir yanında binlerce insan Filistin’in işgal edilmesini ve devam eden Amerikan-İsrail soykırımını protesto etmek için sokaklara döküldü. Hayatını Filistin davasına adamış biri olarak, geçtiğimiz yıl boyunca Filistin hareketindeki büyüme hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dünyanın uyanmaya başladığını fark ediyorum. Filistin mücadelesi 75 yıldan uzun bir süredir sürüyor ve şimdi insanlar bu mücadeleyi öğrenmeye başlıyor. Devrim ve ardından gelen İntifada süreçlerinden geçtik, bu da davamız hakkında küresel farkındalık yarattı. Ancak İsrail hâlâ hiçbir taahhütte bulunmuyor ve Amerika da VETO ile onları koruyor. Biden yakın zamanda “Siyonist olmak için Yahudi olmanıza gerek yok, ben de bir Siyonistim” dedi. Ayrıca “Eğer İsrail olmasaydı, İsrail’i yaratmamız gerekirdi” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu, soykırıma olan desteğini açıkça gösteriyor. Defalarca, ABD’nin her türlü yardımla İsrail’i desteklemeye devam edeceğini vurguladı. Nitekim İsrail’e Gazze’de test etmek için en gelişmiş silahları sağladılar. Örneğin, bombardıman sırasında bedenlerin buharlaşması gibi bir olay, daha önce nerede yaşandı? Filistin halkını yok etmek için tarihin en korkunç ve vahşi silahlarını kullanıyorlar. Şu anda yaşanan bir soykırım ve insanlar bunun ve apartheid rejiminin karşısında gösteriler düzenliyor.
Bu nesil Filistin’in durumu ve davası konusunda daha bilinçli hale geldi. Demek istediğim, yeni nesil mücadelenin gerçeklerini aramalı. Sokaklara çıkan binlerce insan ve öğrenci hareketleri, davayı anladıklarının birer kanıtı. Aynı zamanda tüm bunlar insanların en büyük yalana, yani “Filistin’in halksız bir toprak olduğu ve Filistinlilerin topraksız bir halk olduğu” yalanına artık inanmadıklarının da bir kanıtı olma niteliği taşıyor. Gerçek şu ki, bilgi ağları kurmak bizim görevimiz. Mücadeleyi dünya ile paylaşmak için savaşmak zorundayız. Batı medyasının kendi politikaları var; bu, kendi görüşlerine dayanıyor ve açıkça halk hareketinin yanında değiller. Bu yıl, Filistin üzerine konferanslar için Malezya, Nikaragua ve Venezuela’ya gittim.
“Sokaklardaki hareketi susturamıyorlar”
7 Ekim ve Aksa Tufanı’nın tarihi arka planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
7 Ekim kaçınılmazdı, olması gerekiyordu çünkü mücadelemizin tarihi düşmanla uzun bir geçmişe dayanıyor. Daha ne zamana kadar bu şekilde, işgal altında yaşamaya devam edecektik? Bu büyük bir soru: Daha ne zamana kadar? Bu bir askeri operasyon değildi, tarihi bir operasyondu. Mücadelemizi, şehitlerimizi, işgali ve işgalin -Batı Şeria’da, Gazze’de ya da Filistin dışında- halkımıza uyguladığı tüm politikaları gözler önüne serdi. Radikal bir değişiklik yapmamız gerektiğini gösterdi.
Filistin mücadelesinin önemi dünyaya kanıtlandı. İşgal 75 yıldan daha uzun bir süredir sürüyor, peki insanlar neden şimdi gösteriler düzenlemeye başladı? Avustralya ve İzlanda gibi uzak yerlerde bile insanlar gösteriler düzenliyor, ancak bu bir mesafe sorunu değil; insanlar mücadele hakikatini anlamaya başladı. Hakikat ise somut verilerin içinde yer alıyor. Şimdi sosyal medya çağındayız. İnsanlar görüntüleri görüyor ve İsrail’in destekçileri gönderileri gölge yasağına alsalar bile, sokaklardaki hareketi susturamıyorlar. İnsanlar gösteriler düzenlemeye başladı ve öğrenci hareketleri gerçekten hayranlık uyandırıcı bir boyutta.
Operasyon gerçekleşti ve dünya nedenini anladı. Amerika ve İsrail gerçeği çarpıtarak onların terörist olduğunu söylemeye çalıştı ama asıl terörist kim? Şimdiye kadar Amerika herhangi bir konferansta terörizmin tanımlanmasını engelledi. Onlar (Amerika ve İsrail), terörizmin ne olduğunu belirlemek istemiyorlar çünkü kendileri terörist. Peki işgalci nedir? İşgal eden kişi teröristtir.
Dünyanın her yerinde katliamlar işlendi ama Gazze’de olanlar gibi bir şey? Hayır, böyle bir şey olmadı. İsrail, ırkçı ve işgalci bir devlet olarak ifşa edildi ve bu durum insanları apartheid ve ırkçılık karşıtı sloganlar atmaya yönlendirdi. Bu terimler artık sokaklarda sıkça kullanılıyor.
Batı ülkeleri birbirine karşı çalışıyor ancak Siyonist hareketi bir referans noktası olarak görüyor. Bu, İsrail’in Siyonist hareket tarafından kurulduğu için büyük bir destek aldığını gösteriyor. Tüm bu meseleler birbiriyle bağlantılı ve şimdi görüyoruz ki İsrail, uluslararası veya insani yasalara uymayan bir devlet. Buna rağmen Batı tarafından, bölgemizdeki eski sömürgeciler tarafından korunuyor. Bu da onların hâlâ bu varlığın tecrit edilmesi gerektiğini kabul edemediklerini gösteriyor.
“Her yerde düşmanın arkasındayız”
1969’da FHKC ile birlikte bir uçak kaçırma eylemine katıldınız. Bu eylemde yer almaya nasıl karar vermiştiniz?
Bu fikir benim değildi; o sırada görevi yerine getiren kişi bendim. 1968’de Kuveyt’te okuyordum ve FHKC lideri Dr. Vedi Haddad ile görüşmek için Lübnan’a gittim. Ona Ürdün’e gidip askeri eğitim almak istediğimi söyledim, ama o bunu reddetti. Devrimin başlamasını beklediğimi ve katılmak istediğimi anlattım. Silah taşımak, direnmek, savaşmak ve Filistin’i özgürleştirmek istiyordum. Bu benim hayalimdi.
Annem gitmemi istemedi, ama babam anneme şöyle dedi: “Filistin’den kaçarken kadınlar önce ayrıldı. Geri dönerken de kadınlar önce olacak.” Bu yüzden kardeşlerimi alıp askeri eğitim kamplarına gittim.
FHKC kurulduğunda iki slogan belirlenmişti. İlki, kadınlar ve erkekler özgürlük mücadelesinde birlikte olacak, yani bu, kadınların askeri eğitim kamplarının bir parçası olması gerektiği anlamına geliyordu. İkincisi ise “Her yerde düşmanın arkasındayız”dı. Neden? Çünkü FHKC, düşmanın yalnızca İsrail olmadığını, aynı zamanda bu toprağı ele geçirmeye ve bizi sürmeye çalışan Siyonist hareket olduğunu düşünüyor. FHKC, düşmanın dünya çapındaki çıkarlarını hedef almanın, Filistin’de düşmana karşı silah taşımanın dahil olduğu ana mücadelenin temel bir parçası olduğuna inanıyor.
1969’da Vedi Haddad bana “Ölmeye hazır mısın?” diye sordu ve evet dedim. Ardından, “Hapse girmeye hazır mısın?” diye sordu. Bu yola girerken risklerin farkında olduğumuzu söyledim. Zaten birçok Filistinli yoldaşımız askeri operasyonlar nedeniyle hapisteydi. İşgal tarafından hapsedilmenin ne anlama geldiğini anlıyordum.
Sonra bana bir uçağı kaçırmaya hazır olup olmadığımı sordu. Şaşırdım; daha önce uçak kaçırma hakkında hiçbir şey duymamıştım ve 24 yaşındaydım. Bir süre düşündüm ve neden bunu yapacağımızı sorguladım. Amaç, İsrail tarafından hapsedilen tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılmasıydı. Filistin için bir şey yapacak olmaktan dolayı çok mutluydum. Uçağı Roma’dan aldık, Amerika’dan gelmişti. Önce Atina’ya, ardından Tel Aviv’e gitmesi gerekiyordu. Ancak Araplar olarak Tel Aviv’e gidemediğimiz için Atina’ya bilet aldık.
Uçağın Amerikan uçağı olduğunu ve İsrail’e silah taşıdığını biliyorduk. Uçağın kodunu, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Özgür ve Arap’tır” olarak değiştirdik. Bizimle iletişim kurmak isteyen herkes bu kodu kullanmak zorundaydı. Kaptana, “Bize Filistin’i gezdirin” dedim. Filistin’i kaçışımızdan sonra ilk kez gördüm. Babamı düşündüm, o ölmüştü. Pilot, omzuma kolumu koymam gerektiğini söyledi. Bombayı açık bir şekilde tuttuğum için korkuyordu. Ona, “Korkma, bunun için eğitim aldım” dedim.
Ona yeni bir harita verdim ve bizi Şam’a götürdü. Yolcular indikten sonra kokpiti patlattık; uçağı mahvetmek istiyorduk. Mutluyduk çünkü polis geldiğinde bizim de yolculardan biri olduğumuzu düşündüler. Polislere, “İsraillilere bakın, kaçtılar” dedim. Suriye’de bir buçuk ay kaldık; önce gizli polisleydik, sonra bizi serbest bıraktılar. Bize kalacak bir ev verdiler, geceleri bizi Şam’ı gezdirmek ve restoranlara götürmek için dışarı çıkardılar.
“Özgürleşme için her zaman umut var”
Özgür bir Filistin’e ulaşmanın yolu sizce nasıl olmalıdır?
Filistinli direnişçiler olarak, sadece Hamas değil, silah taşıyan tüm savaşçılar olarak şunu net bir şekilde ifade edebiliriz: Seçeneklerimiz ya da lüksümüz yok. Tek bir yolumuz var ve bu yol Filistin’e çıkıyor: silahlı direniş. Tabii ki, siyaset, halk hareketleri ve diplomatik çalışmalar da yardımcı oluyor. Ama en önemlisi silahlar ve esas olan düşmanı doğrudan işgal ettiği topraklarda vurmak. İşgal altında yaşayan bir halk olarak silahlarla direnme hakkımız var. Bu, uluslararası hukukta yazılıdır. Özgürleşme için her zaman umut var. Eğer umut olmasaydı, hiç savaşmazdık.
Dünyaya mesajım şudur: Biz Filistinliler bu dünyanın bir parçasıyız ve zulüm görüyoruz. Şu anda yaşanan bu savaş, soykırımsal bir saldırıdır. Bu ne zamana kadar sürecek? Gazze Şeridi’nde 2,5 milyon insan yaşıyor, hepsini mi öldürmek istiyorlar?
Uluslararası mahkeme, adalet mahkemesi olduğunu söylüyor; ne zaman bunun gerçekten bir soykırım olduğuna karar verecek? Kaç Filistinli öldürülmeli ki bir sonuca ulaşsınlar?
Her ülke, Birleşmiş Milletler ile birlikte, hükümetlerini İsrail ile bağları koparmaya zorlamalıdır. İsrail bir apartheid devletidir. Herkes, yalnızca halklar değil, aynı zamanda devletler de işgali boykot etmelidir. Yeni nesil, özgürlük mücadelesinde çok önemli bir rol oynuyor ve size söylemek istiyorum: durmayın, bu yolda ilerlemeye devam edin.
Bayan Abu Ta’ema
Bayan Abu Ta’ema, Ürdün’de yaşayan bağımsız bir Filistinli hikâye anlatıcısı ve film yapımcısıdır. Genellikle insan haklarıyla ilgili sesli ve görsel gazetecilik ve belgesel filmler üretmektedir.
Synne Furnes Bjerkestrand
Synne Furnes Bjerkestrand, Ürdün’ün Amman kentinde yaşayan bağımsız bir gazetecidir. Norveç medyası, Al Jazeera ve Middle East Eye için yazmıştır ve şu anda Batı medyasında Gazze’deki soykırımın çerçevelenmesine odaklanarak gazetecilik alanında yüksek lisans derecesini bitirmektedir.
(DS/VC)