Protokol'ün karşısındaki en büyük engelse, 2001'de anlaşmadan geri çekilen Bush yönetimi.
Kyoto Protokolü nedir?
Kyoto Protokolü, sera etkisi yaratan gazların salımlarını (emisyon) kısmak üzere sanayileşmiş ülkelere çeşitli hedefler belirleyen uluslararası bir anlaşma.
Sera etkisi yaratan gazlar, kısmi de olsa, küresel ısınmanın, yani küresel ısının yeryüzündeki hayatı tehdit edecek derecede artmasının nedenleri arasında gösteriliyor.
1997 yılında oluşturulan protokol, 1992'de imzalanan bir çerçeve anlaşmada belirlenen ilkelere dayanıyor.
Protokoldeki hedefler ne?
Sanayileşmiş ülkeler, 1990'daki salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında azaltmayı taahhüt etmiş durumdalar.
Protokole imza atan her ülke, kendi özgün hedefini tutturmaya söz veriyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden mevcut salım oranlarını yüzde 8, Japonya'dan da yüzde 5 oranında azaltması bekleniyor.
Düşük salım oranına sahip bazı ülkelerinse, bu oranları yükseltmesine izin verilmiş durumda.
Rusya'nın başlangıçta protokolü imzalamaktaki kararsızlığı, ülkenin kendi lehine hükümler için ayak oyunları yaptığı yönünde spekülasyonlara neden olmuştu. Fakat Rusya hükümeti, Eylül 2004'te protokolü destekleme kararı aldı.
Kyoto Protokolü'nün yürürlük kazanması ne anlama geliyor?
Protokol, 16 Şubat 2005 tarihinden itibaren yasal olarak bağlayıcı nitelik kazanacak. Ancak, yürürlük kazanması, şu iki koşulun tamamen sağlanmasıyla mümkün olabildi:
* En az 55 ülke tarafından imzalandı.
* Anlaşmanın "Annex 1" ülkeleri olarak adlandırdığı, salım oranlarını düşürmek üzere belirli hedefler verilen ülkelerin, yani dünya çapındaki salımların en az yüzde 55'inden sorumlu olan ülkeler tarafından imzalandı.
Bunlar, OECD üyelerinden ve Sovyetler Birliği içinde yer alan ülkelerin oluşturduğu, dünyanın zengin ülkeleri.
İlk hedefe, 2002 yılında ulaşıldı. Fakat ABD'nin ve Avustralya'nın protokole katılmama kararının ardından, ikinci koşulun sağlanması, Rusya'nın tutumuna bağlı oldu.
Rusya 18 Kasım 2004'te nihayet protokolü imzaladı; böylece, Kyoto Protokolü, bundan 90 gün sonra, 16 Şubat 2005'te yürürlük kazanmış olacak.
Protokolün salım oranlarını düşürme hedefleri, imza atan Annex 1 ülkeleri için bağlayıcı hale gelecek. 38 Annex 1 ülkesinden dördü, protokole imza atmamış durumda: ABD, Avustralya, Hırvatistan ve Monako.
Rusya neden protokolü desteklemeye karar verdi?
Rusya'nın kararını belirleyen etken, görünüşe göre, ekonomik maliyetten çok politik fayda gibi. Protokole imza attığında, Dünya Ticaret Örgütü'ne katılması için Rusya'nın arkasındaki AB desteğinin artacağı söyleniyor.
Öte yandan, Kyoto'nun Rusya'nın ekonomik büyümesini kötü etkileyeceği yönünde kaygılar da mevcut.
Sanayileşmiş ülkeler, 1990'dan 2000'e kadar, toplam salımlarını yüzde 3 oranında azaltmış durumdalar. Fakat bu düşüş, aslen eski Sovyet ülkelerinin ekonomilerindeki çöküşten kaynaklanıyor; dahası, bu düşüş zengin ülkelerdeki yüzde 8'lik artışı da maskeliyor.
Birleşmiş Milletler (BM), sanayileşmiş ülkelerin 2010 yılı için belirlenen hedeften fazlasıyla saptığını söylerken, 2010'daki salım oranının, 1990'dakinin yüzde 10 üzerinde olacağını tahmin ediyor. Kendi hedeflerini tutturmaya yakın olan, yalnızca AB üyesi dört ülke.
Kyoto iyi durumda mı?
Rusya'nın desteğinden önce, Kyoto'nun zar zor ayakta durduğu düşünülüyordu. Fakat Moskova'nın desteği, protokole yeni bir nefes aldırmış oldu.
Anlaşma, uluslararası hukuk içinde bağlayıcı olabilmek için, 1990'da sera etkisi yaratan gaz salımlarının en az yüzde 55'inden sorumlu olan ülkelerin imza atmış olmasını şart koşuyor.
Anlaşma, dünyadaki bütün salımın yaklaşık dörtte birinden tek başına sorumlu olan ABD'nin 2001'de çekilmesiyle ciddi şekilde sarsılmıştı.
Buna Rusya'nın belirsiz tutumu da eklenince, birçok kişi umutsuzluğa düşmüştü. Ancak Rusya'nı son kararının ardından, yüzde 55 eşiğinin aşılması mümkün görünüyor.
ABD neden çekildi?
ABD Başkanı George W. Bush, protokolü uygulamaya kalkmanın ABD ekonomisine ağır hasar vereceğini söyleyerek, 2001 yılında anlaşmadan çekilmişti.
Bush yönetimi, salım oranlarının düşürülmesinde gelişmekte olan ülkeleri herhangi bir taahhüde zorlamadığını ileri sürerek, Kyoto'yu "vahim gedikleri olan" bir anlaşma olarak niteliyordu.
Bush, salım oranlarının gönüllü eylemler ve yeni enerji teknolojileri kullanılarak azaltılmasını desteklediğini söylüyor.
Kyoto neyi değiştirebilir?
İklimle uğraşan birçok bilim adamı, Kyoto Protokolü'nde belirlenen hedeflerin, sorunun yalnızca yüzeyine temas edebildiğini söylüyor.
Anlaşma sanayileşmiş ülkelerin salımlarını yüzde 5 oranında düşürmeyi hedeflerken, iklimle uğraşan birçok bilim adamı, küresel ısınmanın dehşetli sonuçlarının önünü alabilmek için, katılımcıların salımlarını yüzde 60 oranında azaltması gerektiğinde hemfikir.
Bu durum, anlaşmanın bir işe yaramadığı ve ABD'nin desteğinden yoksun kaldığında, geri kalmış bir anlaşma olacağı yönünde eleştirilere neden olmuştu.
Ancak, gedikleri olmasına karşın, Kyoto'nun yokluğunun bir felaket olacağını, zira Kyoto'nun ilerideki görüşmeler için bir çerçeve oluşturduğunu söyleyenler de var. Bu tür bir çerçevenin yeni baştan oluşturulması, bir on yıl daha alabilir.
Kyoto'da kabul edilen yükümlülükler, kimi ülkelerde, bazı ABD eyaletleri ve AB'de yasa niteliğinde kabul edilmiş durumda; bu statü, protokolün akıbeti ne olursa olsun, yürürlükte olacak.
Kyoto olmaksızın, iklim dostu bir ekonomi oluşturmak üzere çalışan politikacılar ve şirketler de, çok daha büyük güçlüklerle karşılaşabilir.
Peki ya yoksul ülkeler?
Anlaşma, iklim değişikliğinde en az paya sahip olmalarına karşın, sonuçlarından en çok etkileneceklerin gelişmekte olan ülkeler olduğunu belirtiyor.
Üstelik bu ülkelerin çoğu anlaşmaya imza atmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerin özel hedefleri tutturma yükümlülüğü yok, ancak salım düzeylerini bildirmek ve ulusal çapta iklim değişikliğini hafifletme programları geliştirmek zorundalar.
Devasa nüfusları ve büyüyen ekonomileriyle geleceğin büyük çevre kirleticilerinden olmaya aday Çin ve Hindistan'sa, protokole imza atmış durumda.
Salım değiş tokuşu nedir?
Salım değiş tokuşu, ülkelerin üzerinde karara varılmış sera gazı salım düzeylerinin alım satımına izin verilmesi demek.
Çevreyi yüksek düzeyde kirleten ülkeler, gerçekleşenden daha fazla salım düzeyi hakkı olan ülkelerden kullanılmamış "kredileri" alabiliyorlar.
Pek çok zorlu görüşmenin ardından varılan bir kararla, ülkeler artık çevrenin karbon emme özelliğini artıran etkinlikleri karşılığında da kredi kazanabiliyorlar. Ağaç dikme ve toprağın korunması gibi bu etkinlikler, ülkenin kendi topraklarında ya da aynı ülke tarafından bir gelişmekte olan ülkenin toprakları üzerinde uygulanabiliyor.
Başka alternatif var mı?
Giderek daha fazla desek bulan bir başka yaklaşım, dünyadaki her bireye eşit miktarda bir gaz salım kotası verilmesi ilkesine dayanıyor.
"Kısma ve Birleştirme" adıyla anılan bir başka teklifse, zengin ülkelerin salımlarını "kısma" oranlarının, toplamda, bilim adamlarının gezegenimizin kaldırabileceğini düşündüğü kirlenme miktarına denk düzeyde "birleşmesi" amacına göre ayarlanmasını öneriyor.
Birçok kişi gerçekçi olmadığını düşünse de, bu öneri BM Çevre Programı ve Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından destekleniyor.(TK/EÜ)
* Bu yazı BBC'nin web sitesinden Tolga Korkut tarafından Türkçeleştirildi.