İstanbul Trans Onur Haftası Komitesi, Türkiye'de özellikle 2015 yılından sonra her geçen gün artan ayrımcılık, nefret söylemi ve milliyetçiliğin LGBTİ+ hareketine yansımalarının siyasi konjonktürden bağımsız olmadığını ve kesişimsel mücadelelerinde kararlı olduklarını duyurdu.
Geçen sene 18 Haziran Translarla Eşitlik Günü’nde 9. Trans Onur Yürüyüşü'nü gerçekleştiren, bu sene ise 10. Trans Onur Haftası'nı organize eden komite, Türkiyeli Kürtlerin ve LGBTİ+'ların (lubunyaların) varlığının, aynı hakim politikalar nedeniyle inkâr edildiğini belirtti.
"Muhalefet, hiçbir güvencesi olmayan bizler kadar cesur olsa yeter"
Sorunun dışsallaştırılması
Türkiyeli Kürtler ve lubunyalar özelinde adlandırma ve cezasızlık politikalarına, yas hakkı gasplarına ve mutenalaştırma/soylulaştırma çabalarına dikkat çeken komitenin açıklaması özetle şöyle:
“Birkaç yıldır LGBTİ+’ların düzenlediği eylemlerde atılan Kürdistan’a dair sloganlara yönelik tepkilerin siyasi konjonktürden bağımsız olmadığını düşünüyoruz. Hem bu gidişata karşı sözümüzü söylemek hem de Türkiye LGBTİ+ aktivizminde homonasyonalizm mayasının tutmayacağının altını çizmek için bu açıklamayı yayınlıyoruz.
"Bugün yalnızca Kürtler değil aynı zamanda lubunyalar da güvenlikleştirme ekseninde tartışılıyor ve gündem ediliyor. İktidar ve ortakları, yargı mensupları, devletin kurumları ve iktidar yanlısı medya eliyle Kürtler ulusun, lubunyalar ise ailenin karşısında tehdit olarak konumlandırılıyor. Çözüm sürecinin aktörlerinden biri olan cumhurbaşkanı; bugün lubunyaların çay içmesine dahi müdahale ediyor, Kürtleri cezaevine hapsetmeye çalışıyor.
Cezasızlık politikaları
"Devletin translara yönelik şiddeti ve trans cinayetlerini sıklıkla kayıt altına almaması, soruşturmaması veya cezalandırmaması trans cinayetlerinin artmasına ve nefret cinayetlerinin cezasız kalmasına neden olmaktadır. Kürtlere yönelik de zorla kaybetme, işkence, cinayet, gözaltında ölüm ve yargısız infaz vakalarının etkin bir şekilde soruşturulmamakta, failler cezasızlıkla veya rütbe yükseltmeyle ödüllendirilmektedir. Devlet eliyle öldürülen kişilerin kemikleri, aradan yıllar geçtikten sonra, yakınlarına karton kutular içinde teslim edilmektedir. Bugün binlerce Kürdün mezarı dahi bulunmamaktadır.
"Ölen kişilerin bedenleri, gömülme hakkı ve cenaze işlemleri Kürt halkını ve LGBTİ+’ları cezalandırmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Devletin imamları, makbul sayılmayan kişilerin cenaze namazlarını kılmak istemediğinde her iki grup da yas hakkına sahip çıkmak ve ölülerini defnetmek için yollar aramaktadır.
Adlandırma tekeli
"Ayrımcılığa maruz bırakılan kişiler toplumsal değişim taleplerini dile getirirken, egemen olan gruplar mevcut eşitsizliklerin sürdürülmesi amacıyla, kasıtlı olarak bu kesimleri yanlış adlandırır. Adlandırma tekelini elinde bulunduran grupların kadınlara bayan, eşcinsellere ibne, translara dönme, Kürtlere Doğulu veya Kürt kökenli deme ısrarı da bu amaçla ilişkilidir.
"Birer kategoriden çok daha fazlası olan Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar, Yahudiler, Hristiyanlar, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+’lar, sakatlar ve hayvanlar toplumun ayrılmaz parçalarıdır. Resmî ideolojinin tekçiliğine karşı tüm kimliklerimizi sahipleniyoruz! Lubunyaları yok sayanlara karşı da hep burada olduğumuzu ve her zaman burada olacağımızı hatırlatıyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz: ‘Kürdistan vardır lubunyalar vardır!’” (TY)