Türkiye küçük Millet Meclisleri (TkMM), Ekim 2012-Haziran 2013 tarihleri arasında yaptıkları toplantıların istatistik verilerinin, bu verilerin yorumlarının, TkMM’nin kuruluşundan bu yana geçen beş yılın değerlendirmesinin yer aldığı raporu yayımladı.
Rapor hakkında ve TkMM’nin kuruluşundan bugüne kadarki amaçlarını TkMM girişimcisi Şanar Yurdatapan’la konuştuk. Yurdatapan, yurt çapında kurdukları küçük Millet Meclisleri (kMM) ile sivil toplum ve siyaset arasında diyalog ortamını oluşturmaya çalıştıklarını, toplumun karşıtlıklarını değil, ortak paydalarını ortaya çıkartarak, herhangi bir karar almadan diyalog zeminini geliştirmeyi hedeflediklerini söylüyor.
“Önyargızısız, sansürsüz diyalog”
TkMM (Türkiye küçük Millet Meclisleri) nedir? Kurulma amacından bahseder misiniz?
Kurulma amacı tek bir kelimeyle ifade edilebilir: Diyalog. Hem toplumda diyalog, hem de sivil toplumla siyaset arasında diyalog… Bu diyalogun sürekli, düzenli, önyargısız ve sansürsüz şekilde sürdürülebilmesi.
21 ilde sivil toplum kesimlerinden oluşan TkMM’ler yapılandırıldı. Buraya tam siviller, yani dernekler, vakıflar ve girişimler ile yarı resmiler, yani odalar, sendikalar, barolar birer temsilci yolluyorlar. Ayrıca, istisnai olarak, eğer o ilde bir sosyal grup var ama örgütlü değilse, onların da bir kanaat önderini çağırıyoruz.
Toplantılar nasıl düzenleniyor?
Her ilin küçük Millet Meclisi her ayın belli bir gününde toplanıyor ve üç saatlik bir toplantı yapıyor. Toplantılar her ayın ilk hafta sonu yapılıyor. Toplantılarda, Türkiye’nin her yerinde tartışılan güncel konulardan biri ve kendi illerini ilgilendiren yine güncel bir konu hakkında konuşuyorlar.
Sistem olarak, sorunu önce sivil toplum anlatıyor. Ondan sonra konuşulan konu hakkında milletvekillerinin görüşleri soruluyor. Yerel konu konuşulurken ise, gene önce sivil toplum, sonra belediye başkanları.
“Bu toplantılarda karar yok”
Kararlar nasıl alınıyor?
Karar alınmıyor. Çünkü bunlar sadece diyalog grupları. Karar almaya kalkarsanız oylama yapmanız gerekir. O zaman da oylamada birkaç kez kaybeden gruplar, bu yapıdan uzaklaşırlar. Ayrıca daha ilk oylama bile yapılamaz. Zira yüzlerce üyesi olan sendikaların, odaların oyları ile 15-20 üylei küçük bir derneğin oyunu nasıl eşitleyeceksiniz?
O nedenle sadece diyalogda bulunuyoruz ve diyaloglara ilişkin tutanaklar hazırlıyoruz. Kim ne dediyse o sözleri en fazla 200 kelimeye kadar özetliyoruz ve kendilerine yolluyoruz. Kendilerinden 48 saat içinde onay geldikten sonra tüm bu diyaloglar internet sitemizde yayına giriyor.
Böylece isteyenler o ay Türkiye’nin neresinde neler konuşulduğunu görme şansına sahip oluyorlar. Sivil toplum kuruluşları bu sayede Türkiye’nin diğer ucunda belli bir konuda kendileri gibi düşünen diğer sivil yapıları görüyorlar ve birlikte hareket etme şansı da buluyorlar.
Küçük illerde yapılan konuşma tartışmalarda yerel sorunlar çok fazla ön plana çıkmıyor mu?
Onu dengede tutmaya çalışıyoruz. Sadece yerel sorunlara odaklanırsanız genel gündemi kaçırırsınız. Sonuçta toplantılara katılan resmi, yarı resmi kuruluşlar da var.
Yerel sorunlar farklı farklıdır ve ortak paydada buluşmaları zordur. Ancak o günlerde bütün Türkiye’nin konuştuğu genel sorunlarda ortak paydaları yakalama şansı daha yüksek.
Bütün toplantıların tutanaklarını karşılaştırarak, ortak paydaları, ortak payda yoksa en belirgin görüşleri ve bu görüşlere yönelik eleştirileri içeren bir raporu o ayın son Çarşamba günü TBMM Basın Salonunda bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklıyoruz, ilgili yerlere gönderiyoruz.
“Vekillerin katılımı önemli”
Milletvekilleri TkMM toplantılarına katılıyor mu?
Hem evet hem hayır. Bu işi ciddiye alan ve gönülden destekleyen çok sayıda milletvekili var. Ama toplam katılım, maalesef düşük. İlk yıl katılması gereken vekillerin sadece yüzde 4’ü katılıyordu. Birinci yılın sonunda raporları götürerek parti başkanlarından randevular istedik. Ahmet Türk ve Tayyip Erdoğan’la görüşünce birden bire katılımlar yükseldi, sonra yine düştü. (%7’ye ulaşamıyor)
Son beş yıllık raporun bize gösterdiği en önemli şey de bu; siyasetin bu çalışmaya yaklaşımı hayli nazlı. Biz bu çalışmaya karşıyız demiyorlar ama ya vakitleri olmuyor ya işleri çıkıyor. Milletvekilleri genellikle “Genel merkezimiz karşı çıkmadığına göre demek ki kötü bir şey değil. Boş vaktim olursa giderim” şeklinde yaklaşıyor meseleye.
İki yıl kadar önce tüm partilerden istediğimiz bir şeyi BDP yerine getirdi. Bir genelge yayınlayarak tüm teşkilatına duyurdu. Milletvekillerinin bizim toplantı günlerimizi boş bırakmalarını ve toplantılara katılmalarını istediler.
Şimdi aynı talebi tüm partilere bir daha yöneltiyoruz. Beş yıldır bu çalışmayı tanıdınız. Eğer bağımsız, tarafsız ve yararlı buluyorsanız, lütfen bunu hem kamuoyuna hem de teşkilatınıza duyurun. Vekiller bu toplantılara misafir gibi değil, çalışmanın bir parçası olarak katılmalı. Onlar madem ki milletin vekilleri, o halde ayda bir günün 3 saatini müvekkillerine ayırabilmeleri gerekir.
Sadece BDP’mi ciddiye alıyor? AKP, CHP, MHP’den katılım olmuyor mu?
Hayır, her partiden katılım var. Sadece bu açık duyuruyu şimdiye kadar sadece BDP yaptı. Milletvekillerinin katılımı arttığı oranda sivil toplumun katılımı da yükseliyor. Bu açıdan vekillerin katılımı son derece önemli. Tabii “Gelirlerse gelsinler gelmezlerse gelmesinler. Biz eskiden kendi aramızda bile konuşamıyorduk. Şimdi en azından bunu yapabiliyoruz” diyenler de var.
TBMM Sivil Toplum Ortak Çalışma Grupları
Şu ana kadar kMM’lerinin çözdüğü demeyelim ama çözümünde ön ayak olduğu, adım atılmasını sağladığı konular oldu mu?
kMM’lerde bir ortak payda çıktıysa onu rapora yansıtıyoruz. Sonra bu konuyla ilgili olan sivil toplum örgütleri sorunun çözümü için bu rapora da dayanarak aktivizmi üstlenebilirler. kMM’ler herhangi bir konunun aktivistliğini yaptığı anda kendi içinde yer alan bazı sivil yapılarla ters düşer. O yüzden bizim aktivizm iddiamız yok.
Fakat bizim bir yan kuruluşumuz daha var: TBMM- Sivil Toplum Ortak Çalışma Grupları.
Buradaki mantık şu: Diyelim bir ortak payda çıktı. Kim takip edecek? İlgili kuruluşlar. Etmezse ne olacak? O nedenle sivil toplum kuruluşlarını yan yana getiren çalıştaylar düzenliyoruz. Genellikle bunu iki ya da üç çalıştay şeklinde düzenliyoruz. Bir tane Türkiye’nin ortalama bir yerinde –ki bu genellikle Ankara oluyor- Adana’dan, Samsun’dan, Konya’dan vs gelenler orada toplanıyor. Bir tanesi Ege ve Marmara’nın katılımıyla İstanbul’da oluyor. Biri de Doğu ve Günedoğu Anadolu’nun katılımıyla Diyarbakır, Batman gibi yerlerde oluyor.
Üç ayrı toplantıda da belirli konularda ortak paydaların neler olduğu tespit edilmeye çalışılıyor. Ortak payda bulunamayan konularda ısrarcı davranılmıyor. 30 konu konuşulmuş ve sadece beş konuda anlaşma sağlanmışsa onları devreye sokmaya çalışıyoruz.
Üç çalıştay kendi aralarında temsilciler seçiyor. Onlar Ankara’da bir kez daha toplanıyor ve üç farklı çalıştay raporunu tek metin haline getiriyorlar. Ertesi gün de ilgili TBMM komisyonu ile beraber toplanılıyor.
“Gündemimiz demokratik çözüm süreci”
Demokratik çözüm süreci sene başından beri gündemimizde. Bu süreçle ilgili olarak kMM’lerin bir çalışması oldu mu?
Çözüm sürecinin başlangıcında toplantılar yapıldı. Yazın TBMM tatile girince kMM’ler de onları izliyor. Ekim ayında Meclis açılıyor, kMM’ler de açılıyor. Dolayısıyla önümüzdeki gündem yoğun olarak bu konudan oluşacak.
Bu konu ilk gündeme geldiğinde bunların tartışmaları oldu. İnsanların bu konuda ortak paydası, ‘’insanlar ölmesin, kan dursun’’ noktasıydı. Toplum o kadar gerilmiş, o kadar kutuplaştırılmış ki, kesimler ısrarla kendi ezberlerini tekrar ediyorlar. Bu da ortak paydaya ulaşmayı zorlaştırıyor.
Şimdiye kadar kMM toplantılarında 2012’nin Şubat ayında çok güzel bir ortak payda çıktı. O ay mecliste liderler birbirlerine çok kötü bir üslupla saldırıyorlardı. Biz de ‘’siyasette ve toplumda üslup’’ konusunu önerdik. (Her kMM kendi konusunu kendi seçiyor. Biz mutfak olarak sadece önerebiliyoruz. İsteyen kabul ediyor, istemeyen etmiyor.) Tüm kMM’ler kabul etti ve o ayki toplantılardan çok güzel bir sonuç çıktı:
‘’Salı günleri parti liderleri birbirlerine hakarete varan sözlerle saldırıyorlar. Salı günü onlar ne diyorsa, Çarşamba günü de bizim ilimizde her siyasi parti savunucusu aynı şeyi demeye başlıyor. Sonra liderler bir şekilde uzlaşıyor ama biz burada birbirimizin yüzüne bakamaz hale geliyoruz’’.
“Anayasaya ilgi yok”
Anayasa tartışmaları konusunda çalışmalarınız oldu mu?
Anayasanın tartışılması için güzel, hazır bir zemine sahibiz. Aylık toplantıyı anayasaya ayırırsak ömür boyu anayasa konuşuruz başka konulara giremeyiz diye ikinci bir toplantı organize edelim dedik.
Ancak bu, illerde ilgi azlığı nedeniyle başarılamadı. Bunun üstüne İstanbul’daki ilçe belediyeleri ile görüştük ve 10 belediye ile 12 aylık bir plan yaptık. Anayasaya ilişkin konuları 12 parçaya böldük. Her ay bir konuda toplantı yapılıyor. Bu toplantılarda ilk önce o konuda ön bilgileri veren bir video gösteriyoruz. Ardından, iki tanınmış insan 10’ar dakika kendi görüşlerini söylüyorlar. Sonra da mikrofon katılımcılar arasında dolaştırılıyordu.
Büyük bir fiyasko ile sonuçlandı ve şu üç neden ortaya çıktı.
Birincisi “Bu hukuki bir mesele, ben ne anlarım ki?”
İkincisi “Seçtim, gönderdim. Vekiller uğraşsın.”
Üçüncüsü ise en vahimiydi: “Konuşacağım da ne olacak. Onlar zaten bildiklerini okuyacaklar.”
Böyle bir neticeyle sonuçlandı ve başaramadık.
“Yandaşınızla konuşursanız eleştiri duymazsınız”
Toplumda bu kadar kalın kırmızı çizgiler varken insanların birbirleriyle kurdukları diyalog nasıl oluyor? İnsanlar diyalog kurdukça birbirlerini anlayabiliyorlar mı?
Bazen “O varsa ben yokum” diyenler oluyor. Biz de kendilerine “Sen de, o da sivil toplum içinde varsınız. Dolayısıyla birinizin gelmemesi halinde bir eksik kalacağız” diyoruz. Aynı şehirde yaşayan aynı sokakta gezen insanların birbiriyle konuşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Konuşmak karşınızdakinin dediğini kabul etmek anlamına gelmez. Kendi fikirlerinizi de dayatmak zorunda değilsiniz.
Hep kendi yandaşlarınızla konuşursanız eleştiri duyamazsınız. Eleştiri duyamamak kadar vahim bir şey yok. Koca koca devletler böyle çöktüler. Koca koca siyasi partiler böyle çöktüler.
Şu an hangi partiye baksanız “Halkın nabzını tutuyoruz” diyorlar. Buna kendilerini inandırmamaları lazım. Çünkü kendi yaptıkları toplantılara kendi yandaşları geliyor. İktidar partisi için bu daha büyük bir tehlike. Zira ondan birşeyler isteyenler uzun kuyruklar oluşturuyorlar bu toplantılarda. Ama isteklerin belki de %90’ bireysel. Aynen her gün TBMM’yi ziyaret eden 7.500 kişi gibi.
Türkiye’de sivil toplum yapısının ne durumda olduğunu düşünüyorsunuz?
Sivil toplumumuz ne güçlü, ne de güçlü bir geçmişi var. Hatta gerçekten sivil miyiz, bu da tartışma götürür. Mesela bir sağlık örgütü bir toplantıda değerlerine hakaret edildiğini ileri sürerek toplantıya karşı çıkmıştı. “Değerimiz” dedikleri de Hipokrat yemini filan değil, savundukları siyasi görüşün liderinin eleştirilmesi…
Gerçekten sivil toplum olarak gördüğümüz oluşumlar tam sivil değiller. Bunda 1980 darbesinin çok büyük etkisi oldu. Siyaset her alanda yasaklanınca insanlar siyasi görüşlerini bu gibi alanlarda ifade etmeye başladılar.
1995’ten bugüne…
Sizi beş yıl önce kMM’lerini kurmaya iten süreç neydi?
1995’te ifade özgürlüğü için sivil itaatsizlik eylemleri başlatmıştık. Kendimizi yargılatıyorduk. Biz kendimizi hangi maddeden yargılatıyorsak o maddede küçük bir değişikliğe gitmeye başladılar. TMK 8. Madde yüzünden pek çoğumuzu yargıladılar. Bir süre sonra bu madde çok yıpranınca o maddeyi orada bırakıp TCK 312. Maddeyi uygulamaya başladılar. Bu da yıprandı bir süre sonra. Bunun yıpranmasında bizim de payımız oldu. O kadar çok insanı hapse atmaları gerekiyordu ki, bu beladan kurtulmak için tek maddelik yasalar çıkardılar: “Basın yoluyla işlenen suçlar üç yıl ertelenmiştir.” Bu Monopoly oynarken başa dön demek gibi bir şeydi. Biz de sıfırdan yeniden başlıyorduk.
Sonra bir gün Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk televizyonda savcılara dedi ki “Bundan sonra davaları 312’den değil 169’dan açın.” 169. Madde teröriste yardım ve yataklık suçlamasıydı. İşgüzar yargı da buna kulp taktı ve “Propaganda yoluyla teröriste yardım ve yataklık” diye akıllara seza bir kavram icat ettiler.
Sonra dedik ki, bu iş böyle olmayacak. Ne kadar madde varsa hepsini araştırtalım, hepsini birden ihlal edelim. Prof. Semih Gemalmaz başkanlığında bir heyet bir yıl çalışarak mevzuat taraması yaptı. Sonuç: 2200 sayfalık bir kitap çıktı ortaya.
Bunu İHD, Mazlum-Der, TİHV, Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin de içinde olduğu bir heyetle götürdük Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Adalet Bakanlığına teslim ettik. Aldılar, koydular kenara. Ama o gece gene rahat uyuyamadım. Zorlayıcı bir şeyler yapmamız gerekiyordu yine. Ortak payda diye fikir oradan çıktı.
Biz belirli merkezi şehirlerde sivil toplumun ortak görüşlerini ortaya çıkaracak toplantılar yapalım, elde ettiğimiz ortak görüşleri de “sivil toplum kuruluşları şu konularda ortak görüşlere sahip” diyerek ilgili yerlere iletelim istedik. Bu şekilde çalıştığınızda dayandığınız bir güç oluyor. Bu iş böyle başladı ve zaman içinde gelişerek kMM’lere evrildi.
Başka ülkelerde kMM benzeri yapılar var mı?
Avrupa’da yok. Çünkü ihtiyaç yok. Oralardaki dengeler çok uzun süren sınıf savaşlarıyla şekillenmiş. Zaten sivil toplum son derece güçlü ve siyaset karar almadan önce sivil topluma danışıyor. Bir çok ülkede sivil toplum kuruluşları komisyon toplantılarına giriyor ve gayet etkililer. Ortada oturmuş durumda. Avrupa Konseyine paralel çalışan INGO (International Non Governmental Organizations) adlı bir mecliscik daha var.
Dünyanın başka yerlerinde benzer yapılar var. Ama büyük bölümü sadece yerel toplantılar yapıyorlar ve ihtiyaç oldukça toplanıyorlar. Hem geneli hem yereli her ay konuşan bir yapı yok. En benzerini ABD’de gördük. “Town Hall Meetings” orada bir gelenek. Ancak orada da ya senatörler ya da temsilciler meclisi üyeleri sivil toplumu toplantıya çağırıyorlar. Ya kendi icraatlarını eleştirsinler diye, ya da hazırladıkları kanun tekliflerini Parlamentoya sunmadan önce kendi seçmenlerine danışıyorlar.
Bu açıdan kendimize minik bir pay daha çıkarabiliriz, çünkü bizde talep sivil toplumdan geliyor. Eğer bu çalışma yıpranıp gitmez ve bir geleneğe dönüşürse, dünyaya değişik bir model sunmanın gururunu taşıyabileceğiz hep birlikte. (EKN)
* TkMM'nin beş yıllık raporu için tıklayınız.